Referandum maratonunda son haftaya girdik.

Pazar günü sandıkların başında olacağız.

Bu işin en önemli kısmı katılımı olabildiğince yüksek bir oranda sağlamak.

Öyle kahve köşelerinde, sokak aralarında konuşup konuşup günü geldiğinde evden çıkmamak olmaz.

Soruluyorsa ve verecek bir cevabın varsa sandık seni bekliyor.

İşin buraya kadar olan kısmı milli bir görevdir.

Gideceksin ve bu vatan için kalbinden geçen tercihi yani iradeni ortaya koyacaksın.

Aslında Evet ve Hayır arasında karar verirken neye bakacağımız konusunda propaganda döneminde liderlerin bile ağzından tatmin edici cevapları istediğimiz oranda duyamadık!

İsterdik ki, bu tercih konusunda seçmen neyi oyladığını neye kabul ya da red vereceğini iyice anlayabilseydi.

Hayırcıların “Evet derseniz Cumhurbaşkanı lokantaları, muhtarlıkları kapatacak” komedisine kurban verildi koskoca propaganda dönemi dense yanlış olmaz.

Aslında sınırlarımızın dışından yapılan müdahaleler meselenin neden bu kadar sulandırılarak gündeme taşınması gerektiğini de bize açıkça göstermiyor değil.

Hollanda’nın, Almanya’nın tavrını demokratik bulabilecek ya da buna kılıf hazırlayabilecek sağduyulu tek vatan evladının olabileceğine kani değilim.

Onlara bu yaptıkları karşısında sadece “Size ne!” demekten başka bir cevap vermeye gerek yok.

Kerkük’te Kürt Bayrağı meselesinin zamanlamasını da dikkate almanızı öneririm.

Neden bizdeki Referanduma günler kala birden bire bir bayrak olmadığı bir yerde dalgalanmaya başlıyor?

Bu sorunun açık bir cevabı var…

Türkiye’de Evet demeye hazırlanan ve hızla çoğalan Milliyetçi, ülkücü oyları azaltmak!

Neden bir yıl önce değil?

Neden on gün sonra değil?

Tam referanduma günler kala ve MHP Evet’ten yana tavır almışken?

Bu sorunun cevabı bekli de size sanıkta oyunuzu değiştirecek kadar önemli!

Sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin gösterdiği tepkiyi görünce bayrağı çekenlerin yaptıklarının yanlış anlaşıldığı ve yersiz olduğu yönündeki açıklamalardan da anlıyoruz ki, Kürt Bayrağını Kerkük’e çektiren el ile dünyanın bütün zenginliğini bünyesinde toplamak için milyonlarca Müslümanın ölmesine aldırmayan el farklı değil.

Aracılar, maşalar, hainler değişir önemi yok!

Mesele o arkadaki elin kimleri ve hangi grubu kendi çıkarlarına uygun gördüğü için her fırsatta desteklediğidir.

Bu vatan 15 Temmuz’da yeniden kazanıldı!

Bunun tiyatroyla, kontrolle filan açıklanacak tarafı yok!

Bunu söyleyenlerin ki, CHP Genel Başkanı olduğunu açıklamak malumu ilandan gayrı birşey olmaz, bu ülke için nasıl bir gelecek tasarladıklarını anlamak için alleme olmaya gerek yok!

Fetö hainliğini basit göstermeye, küçük bir siyaset oyunuymuş gibi anlatmaya çalışmak gerçekten 249 şehit veren bir ülkede kolay olmasa gerek.

Bunu yapmak zoruna kalanların Anayasa’nın değişen maddelerini gerekçe göstererek Erdoğan’ın tek adam, diktatör olmak hevesinde olduğu savunmaları ise bambaşka bir hazin durum…

Sanki şöyle demek istiyorlar bu dünyanın bir diktatörü var ve biz zayıf hükümet modelleriyle o diktatörün küresel cinayetleri dahil her türlü eylemine tek elden devam etmesini istiyoruz.

Öyle değilse birisi bana “Cumhurbaşkanı ne istemiş yapamamış da sistemi değiştirip onu yapmak istiyor, zaten her istediğini yapıyor” deyip yeni sistemin bir diktatör oluşturacağı için kabul edilmemesi gerektiğini savunmasını anlayabileceğim şekilde açıklayıversin!

Eğer mevcut sistem böyle kötü bir sonuç ortaya çıkarıyorsa değişmesini savunmak gerekmez mi?

Demokrasiden yana görünüp darbe anayasalarına göğsünü siper edenlerin payandası durumuna düşmemek için önümüzde koskoca bir hafta var!

Evet ya da Hayır diyebilirsiniz mesele bunu nasıl değerlendirip bu sonuca ulaştığınızdır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.