Türk destanlarını biraz nesir biraz şiir; ama ağırlıklı olarak manzum bir üslupla bir araya getirilmesinden oluşan kitabı hakkında Prof. Dr. Osman Aktaş şu açıklamaları yaptı:
“Çocukluğumun bir bölümü, babamın ve özellikle de babamım amcası olan Hikmet amcamın bazen sazı da (bağlamayı da) işin içine katarak anlattığı doyumsuz öykü ve efsaneleri dinleyerek geçti. Şu anda gözlerimde mahallemin, gecesinde ağaçlarına değen yıldızlar var... Duygusal biri olduğumu itiraf etmeliyim. Mahallem, ilçem, şehrim, ülkem ve tüm dünya benim gözümde bir efsanedir ve hep öyle kalacak. Türkçe öğretmenimin ortaokul sıralarında sınıfta okuduğu Dede Korkut hikâyelerindeki Bamsı Beyrek bendim, bindiğim söğüt dalından at Bengiboz, hayallerimdeki kız Banıçiçek'ti. Yoksa ben ne bir tarihçi ne de edebiyatçıydım. Türk mitolojisi konusuna değinme hakkını, doğuşumdan, çocukluğumdan ve özgürlüğümden aldım.
Zaman zaman enternasyonal olmak adına mı desem, ne desem bilmiyorum... Grek ve Roma mitolojik motifleriyle şiirler yazmaya, günün modasına uyarak iyi insan olmaya çalıştım. Neden olmasın yazılabilirdi elbette. Yazanlara da bir itirazım yoktu zaten. Devran gülü ve bülbülü unutmaya doğru yüz tutarken en eski ben kimdim sorusu aklıma takıldı. Hayallerimin ötesindeki eski bülbüllerin sesini, eski güllerin kokusunu merak ettim. Bu yüzden Türk mitolojisinden yazmaya karar verdim. Konu hakkında geniş bir yazılı kaynak taradım ve bunları süzerek tarih sırasına göre Yaratılış Destanından Kurtuluş Destanına ve oradan da günümüze kadar Türk'ün varoluş mücadelesini bir bütünlük içinde kendimce anlatmaya çalıştım.”
Kitabın hazırlanma sürecinde desteklerini esirgemeyen dostları Hakan Hadi Kadıoğlu ve Hanifi Hancı’ya, söyleşiyi düzenleyen ŞEHİRDER Başkanı Murat Ertaş’a ve katılımcılara teşekkür ederken programa katılanlar da kitap ve kitabın içeriğiyle ilgili düşüncelerini sohbet havasında birbirleriyle paylaştılar.
“Çocukluğumun bir bölümü, babamın ve özellikle de babamım amcası olan Hikmet amcamın bazen sazı da (bağlamayı da) işin içine katarak anlattığı doyumsuz öykü ve efsaneleri dinleyerek geçti. Şu anda gözlerimde mahallemin, gecesinde ağaçlarına değen yıldızlar var... Duygusal biri olduğumu itiraf etmeliyim. Mahallem, ilçem, şehrim, ülkem ve tüm dünya benim gözümde bir efsanedir ve hep öyle kalacak. Türkçe öğretmenimin ortaokul sıralarında sınıfta okuduğu Dede Korkut hikâyelerindeki Bamsı Beyrek bendim, bindiğim söğüt dalından at Bengiboz, hayallerimdeki kız Banıçiçek'ti. Yoksa ben ne bir tarihçi ne de edebiyatçıydım. Türk mitolojisi konusuna değinme hakkını, doğuşumdan, çocukluğumdan ve özgürlüğümden aldım.
Zaman zaman enternasyonal olmak adına mı desem, ne desem bilmiyorum... Grek ve Roma mitolojik motifleriyle şiirler yazmaya, günün modasına uyarak iyi insan olmaya çalıştım. Neden olmasın yazılabilirdi elbette. Yazanlara da bir itirazım yoktu zaten. Devran gülü ve bülbülü unutmaya doğru yüz tutarken en eski ben kimdim sorusu aklıma takıldı. Hayallerimin ötesindeki eski bülbüllerin sesini, eski güllerin kokusunu merak ettim. Bu yüzden Türk mitolojisinden yazmaya karar verdim. Konu hakkında geniş bir yazılı kaynak taradım ve bunları süzerek tarih sırasına göre Yaratılış Destanından Kurtuluş Destanına ve oradan da günümüze kadar Türk'ün varoluş mücadelesini bir bütünlük içinde kendimce anlatmaya çalıştım.”
Kitabın hazırlanma sürecinde desteklerini esirgemeyen dostları Hakan Hadi Kadıoğlu ve Hanifi Hancı’ya, söyleşiyi düzenleyen ŞEHİRDER Başkanı Murat Ertaş’a ve katılımcılara teşekkür ederken programa katılanlar da kitap ve kitabın içeriğiyle ilgili düşüncelerini sohbet havasında birbirleriyle paylaştılar.
Editör
Son Güncelleme: 08.02.2015 20:57
