Ah türküler… Ne çok yaraları, ne çok sevdaları, ne çok hasreti anlatır… Umudu, direnmeyi, acıyı, uzağı, hayalleri anlatır… Derdimizi, hüznümüzü, mutluluğumuzu, düşüncelerimizi paylaşır türkülerimiz…

“Gönül bir saraydır sevgi sultandır

İnsanlar kendini bildiği zaman”

Sevgiyle donatılmıştır türküler… Duyguların en yücesine ve varlıkların en yücesine seslenir, hizmet eder… Kavgayı, savaşı sevmez… Kalbi yufkadır türkülerin, hemen ağlar… Dayanamaz haksızlığa, kötülüğe…

“Sevdaya gidersen yolun ben olam

Tatlı söz söyleyen dilin ben olam… “

Bu sözleri dinleyince susan daha da çok susuyor… En derin düşüncelerin hengâmesinde feryat-figan bağırıyor düşler… Bağlamanın hüznüyle; kavalın, uzaklığı hatırlatan ezgisi titretir yüreklerimizi...

“Saçların elime değdiği zaman

Sevdalar başıma yağdığı zaman

Sevdiğim yüzünü eğdiği zaman

Gözünden dökülen dolun ben olam”

Türküler… Özümüz, canımız, sözümüz… Ruhumuzun gıdası, hayatımızın özeti, duygularımızın dili türkülerimiz… Gurbet olur, özlem olur, sevda olur, gözyaşı olur, mutluluk olur, halay olur, zeybek olur, oyun havası olur, hayallerimiz olur, hislerimiz olur olur…

“Bizim penceler yele karşıdır

Muhabbet dediğin karşı karşıdır

Girebilsen şu sinemde neler var

Gülüp oynadığım ele karşıdır”

Kimi zaman gizli yarasını söyler âşık, kimi zaman askerini bekler, kimi zaman anasına, babasına, oğluna, sevdiğine hasretini söyler… Öyle bir söyler ki hasretini… Dağlar canlanır, kuşlarla haber salar, bülbül olur, mecnun olur… Kimi zaman sazıyla konuşur âşık

“Nasip olur Amasya’ya varırsan

Var git turnam haber getir pirimden

Hublar şahı Hamdullah’ı görürsen

Var git turnam haber getir pirimden”

Kimi zaman Âşık Veli’nin söylediği gibi isyan olur, bekleyiş olur, yakarış olur… Türkülerin özünde vardır insan sevgisi… o sevgidir ki umutla bakar dünyaya… Umutsuzluğa karşı bir bekleyiş, bir direniş vardır…

“Oy sevdasına kurban olduğum oy,
Bilsen ne gaybana geceler yaşarım,
Gaybana gecelere oy “

Bazen bir sevdayı başlatır türküler… Ömürlük sevdaların, yüreğe kazınan aşkların dili olur türküler… Hasretleri umuda dönüştürür, yenilgileri zafere, bekleyişleri dualara dönüştürür türkülerimiz… Gerçeğin farkına varmadınsa, türküleri dinle der türkülerimiz ve kalbine koyduğu ateş senin nefesin olur aslında…

“İkilik kinini içimden atıp
özde ben bir insan olmaya geldim
taht kuralı ariflerin gönlüne
sözde ben bir insan olmaya geldim
serimi meydana koymaya geldim”

Kimi zaman insan olmak ister… İnsanın manasını arar… Köz olur, kar olur, aşk meyini içirir, insanı sorgular, düzeni sorgular… Sözünü yüzyıllara taşır… Fakirlikten dem vurur kimi zaman ve öyle de mutlu olunacağını dile getirir, yeter ki sevgi olsun…

“Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa”

Kendi gözlerinde ki aşkın büyüklüğünü anlatır… Sevdiğinin, gönlünün yüceliğini anlatır… Ki aslında bu aşkın yüceliğidir… Anlarız ki bazı türkülerde gönül kimi severse o melektir, huridir, cennettir, en güzel mevsimdir, sultandır, en kıymetli hazinedir…

“Sen bir aysın ben kara gece gel derim

Bu can senin sersebil ettim al derim”

Sevdiğini aya kendini kara bir geceye benzetir… Sevdiği onun kara gecesini aydınlatan ay misali gülen bir melektir, yaşam kaynağıdır… Kendi kuru daldır, sevdiğini çiçeğe benzetir. Kendi ağlar da sevdiğinin hep gülmesini ister…

“Senden gayri yar seversem

Öldür beni, öldür beni”

Bazen söyleyecek söz bırakmaz türküler… Dünyada ki beşeri aşkını söyler… Gözlerindeki perdeyi söyler, kalbini, ruhunu söyler… Hasretini, acısını, sevdasını söyler…

“Ölünce kabrime gelmezsen eğer
Yanıma koysunlar verdiğin saçı”

Saçlarıyla mezara gömülmesini söyler… Düşünebiliyor musunuz? “sevdiğinin saçlarıyla mezara gömülmek…” beşeri aşkı en çok nasıl anlatırsın deseler, türkü söylerim çünkü başka böyle güzel, böyle derin duygularla nasıl anlatılır aşk?

Pir Sultan’dan, Şah Hatayi’den, Karacoğlan’dan, dadaloğlundan, Âşık Kemter’den, Âşık Veli’den, Mahzuni Şerif’ten, Davut Sulari’den, Âşık Daimi’den, Nesimi’den, Erzurumlu Emrah’tan, Âşık Veysel’den, Neşet Ertaş’tan, Aşık Ali İzzet’ten, Muhlis Akarsu’dan, emekçiden ve sayısız gönül adamından günümüze kalan ve kıyamete dek devam edecek türkülerimiz iyi ki var…

Âşık Veli’nin “Yâri olmayanın yaresi mi olur?” Akarsu’nun “Ben bu aşkın çilesini yanar çektim tüter çektim” Neşet Ertaş’ın “Cahildim dünyanın rengine kandım” ve sayısız türküler, güzel yüreklerin eserleri, hislerimizin dili, kültürümüzün birleştirici ve ortak paydası türkülerimiz… hala güzel insanlar varsa, merhamet, vicdan, iyilik varsa Hala bizi ayakta tutuyorsa, hala sığınacak liman oluşturuyorsa kalplerimize ve hala insan olduğumuzu ve dünya da iyi insanların da olduğunu biliyorsak, yaşasın türkülerimiz…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.