Atatürk Üniversitesi’nin emektar, emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Sadi Çöğenli’nin altını çizdiği klasik anonim ifade; “Vefa, İstanbul’da bir semtin adı değil…
Yaptığı çalışma ile Erzurum’a vefa borcunu ödemeye çalışan Çöğenli Hoca’nın hayat hikâyesi ise hem vefa açısından hem de günümüz gençlerine çalışma, gayret ve azmin ne anlama geldiğini pek güzel ifade ediyor.
Bendeniz de bu haftaki yazımda Erzurum’da son zamanlarda yapılan iki önemli kültürel çalışmadan söz ederek vefa borcumu yerine getirmeye çalışacağım.
Eğitim öğretim anlamında hemen hemen aynı kaderi paylaşan rahmetli dayım Prof. Dr. Sıtkı Gülle’nin kadim dostu Prof. Dr. Sadi Çöğenli, 1972 yılında muvakkat işçi olarak  girdiği üniversiteden profesör doktor akademik unvanıyla rektör yardımcısı olarak emekli olması neler anlatmıyor ki….
Pek bilinmeyen bir konu; Sadi Hoca’nın izniyle burada ilk kez paylaşıyorum…
Çağımızın Katip Çelebi’si, Kitap Muhibbi merhum M. Seyfettin Özege (1901-1981), 1961 yılında Atatürk Üniversitesi’ne bir hazine bağışlamıştır. Bu hazine, 1728-1928 yılları arasında, yani İstanbul’da İbrahim Müteferrika Matbaası’nın açılışından Latin harflerinin kabulüne kadar geçen süre içinde, eski harflerle basılmış Türkçe kitapların yüzde 90’ını içeren “M. Seyfettin Özege Koleksiyonu” dur.
Ancak, Özege, aradan birkaç yıl geçmesine rağmen istediği bazı şartlar yerine getirilmeyince, kitapları geri almak için üniversiteyi mahkeme verir…
Bu yıllarda, ilkokulu dışarıdan bitirerek akşam orta mektebinden mezuniyetiyle birlikte dönemin değerli hocalarından tedrisatını ve diplomalarını alan Sadi Hoca, 1972 yılında muvakkat işçi olarak girdiği üniversitenin kütüphane bölümünde söz konusu şartları yerine getirmeye çalışır, 4 ciltlik kataloğu hazırlar ve Özege’nin kitap hazinesi de Atatürk Üniversitesi’ne mahkeme kararıyla kalır.
Sadi Hoca, daha sonra üniversitede memur olur, şeflik görevleri derken, Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Dilleri ve Edebiyat Bölümü’nü de bitirmiştir.1983 yılında bölüme okutman olarak atanan Sadi Hoca, doktora çalışmasını vererek, sabır, sebat ve azimle 1994 yılında profesörlük unvanını alır.
1995 yılında Kazakistan’ın Almatı şehrinde “Süleyman Demirel Üniversitesi” nin kurucu rektörlüğünü yapan Sadi Hoca, bu ülkedeki başarılı çalışmalarından dolayı Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev tarafından “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirilir.
Sadi Hoca daha sonra memlekete döner, ekmek yediği, eğitim öğrenim gördüğü üniversitede öğretim üyeliği ile görevine devam eder.
Yaklaşık 2,5 yıl önce Atatürk Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevine atanan Prof. Dr. Sadi Çöğenli’nin görev alanlarından biri de yine Erzurum’un, Üniversitemizin gurur duyulacak hazinesinin mevcut olduğu kütüphanedir.
Başkaları eften püften, şurdan burdan, anlamadan, dinlemeden, araştırmadan eleştirir ama, üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak ile Sadi Hoca kafa kafaya verirler ve kütüphane, salonları, yazılı ve nadide eserleri, dijital ortama aktarım, kıymetli eserlerin korunması bugünkü halini alır. Kütüphanede uzman ve kalifiye yönetim, kitap patolojisi ile ilgili sorun vardır umarım o da çözülür.
Rektör Bey ve Sadi Hoca ile bu işe gönül vermiş ekip, bir çalışmaya daha imza atarlar ki, nedense bu proje kamuoyunda pek yer almadı.
-ERZURUM’UN YÜZLERİ-
Sevgili karındaşımın ifade ettiği gibi; Şehir görev yüklemez, siz elinizi taşın altına koymadıkça… Şehirler, ülkelerin odalarıdır…. 21. Yüzyıl’la birlikte artık ülkeler değil şehirler ön planda ve ülkeler şehirlerle birlikte anılıyor… Spordan kültüre, ekonomiden iklime kadar özelliklerini devasa insanlık nüfusuna sunabilen bu odalar, aynı zamanda başka ülkelerin odaları ile de geçişgenlik sağlamaktadır.
Erzurum Odası’nda kimler vardı? Hangi yüzlerdi, değerlerdi bunlar?
Bu kadim şehrin değerli yüzlerine kadirşinaslık da gerekiyordu.
Ve Atatürk Üniversitesi bir anlamda üzerine vazife görevini yaptı, bu yüzleri Erzurum’a vefa borcunu ödemeye çalışan çok değerli akademisyen, araştırmacı ve yazarlarla derleyip neşretmeye başladı; Erzurum’un Yüzleri…
Proje, tabii ki Rektör Prof. Dr. Hikmet Koçak ve 2016’nın ocak ayında üniversitedeki görevine sessiz sedasız emeklilikle noktayı koyan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sadi Çöğenli ve vefalı ekiple birlikte yürütülüyor.
60 kitap basıldı, 50’si setler halinde okuyucuların hizmetine sunuldu.
30 kitap matbaada, 10 kitap hazırlanıyor…
Erzurum’un Yüzleri’nde kimler yok ki;
Şeyhülislam Feyzullah Efendi, Musa Kazım Efendi’den Solakzade Sadık Efendi’ye,  Alvarlı Efe’ye, Naim Hoca’ya…
Nihani’den Emrah’a, Nefi, Hazik, Zihni, Zikri, Sümmani, İhsani, Reyhani’ye…
Nene Hatun’dan, Prof. Dr. Mümtaz Turhan’dan Cemal Gürsel, Semih Sancar’a, Ziya Paşa, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Kemalettin Kamu, Hüseyin Avni Ulaş, Abdürrahim Şerif Beygu ve diğer yüzlere…
Ebediyete intikal edenleri rahmetle, emek verenleri saygıyla anarak, bu kitapların mutlaka temin edilmesi, çocuklarımıza, genç nesillere okutulması dileği ile…
-HATIRALARDAKİ ERZURUM-
Yazımıza konu Erzurum’daki diğer kültürel çalışma Hatıralardaki Erzurum…
Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şubesi, kuruluşunun 11. Yılında başarılı bir çalışmaya imza attı.
Kültüre, sanata, edebiyata, okumaya, yazmaya dönük yüzü olan; Çıkar, menfaat, ego tatmini, diğerini yok etmeye çalışan zavallı duruşlar peşinde koşanları REDDEDEN bir Sivil Topluk Kuruluşu olarak faaliyetlerini sürdüren şube, öyle bir proje başlattı ki, emeği geçenlerden Allah razı olsun, devamında Erzurum ile ilgili müthiş bir inci mercan devşirilecek…
Kitabı yayına hazırlayan Yusuf Kotan ve her daim gurur duyduğum kardeşim Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şube Başkanı Hanefi İspirli’nin önsözünde ifade ettiği gibi;
Şehirlerin ortasında insan yerine beton yığınları yükselten modernizmin geleneksel bağlarımızı yerle yeksan etmesi, özgürlüklerimize bedel ödetmesi, evvela insan oluşumuza ahren var oluşumuza pranga vurmaya çalışması, bize büyük mesuliyetler yüklüyor. Kapılarına kilit vurulmayan evlerin olduğu şehirleri yitikler yazalı bir asır geçti neredeyse… Hiç değilse “hafızalarda olan şehir” Erzurum’u ve O’nun değerlerini kayıt altına almak istedik…
Evet, birinci baskısı hızla tükenen Hatılardaki Erzurum’da da kimler ve ne anılar yok ki?
Değerli Hocamız Orhan Okay’ın çok hoş üslubu ile 1950’li yıllarda dolaşın Erzurum’u… Ardından Ömer Özden Hoca’nın Bir Zamanlar Erzurum’u…
Hakan Hadi Kadıoğlu, “Evvela Erzurum ya da Erzurum ve Ben” demiş; Sadık Kılıç, Erzurum’u “Rüya ve Gerçeklik Kavuşumunda Bir Kent” olarak tanımlamış…
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Mehmet Doğan için “Erzurum, Bir Ömür Mukabele’dir” derken, hangi cami ve hafızlarına atıfta bulunmuş?
Çetin Baydar, Erzurum’un Sazlıkları’nda, pek muhterem ağabeyim Muammer Cindilli Erzurum’un Bacaları’nda dolaşmışlar…
Geçtiğimiz günlerde gencecik doktor evladını toprağa veren (Bir Fatiha ile tekrar anarak) Abdurrahman Zeynal Hocam, Havuzbaşı’ndan Karskapı’ya  binaları ne kadar güzel resmetmiş kelimelerle…
Kitap kurdu, Erzurum’un yaşayan güleryüzlü arşivi, pek de misafirperver kıymetli dostum Naci Elmalı, soyadıyla müsemma “Bahçesiyle Meyveli Evler” i yazmış…
Değerli dostum arkadaşım, kalem, üslup ve yazı tarzına hayran olduğum İbrahim Aydemir, yine Erzurum’un Eşref Vakitleri’nden dem vurmuş… Kulüp cigarasını kim içermiş?
Dünya güzeli insan, yine değerli dostum Ali Kurt, ünlü yazar Heinrich Böll’ün “Ungezaehlte Gelipte?” sinde olduğu gibi, İkinci Dünya savaşı sonrasındaki Erzurum’u rakamlarla dantel gibi işlemiş…
Yazılarıyla pek düşündüren, ince yorumları ustalıkla gizleyen değerli dostum, arkadaşım Mehmet Taştan, “Buzlardan Rüya Şehri” koymuş önümüze…
Yine çok değerli arkadaşım Nurullah Genç, “Gönül Ablümünden Birkaç Fotoğraf” nakşetmiş kitaba…
Erzurum’un köylerinden şehir merkezine uzanan gençlik ve çocukluk yılları, Cumhuriyet Caddesi, Havuzbaşı, Murat Paşa, Habip Efendi ve daha pek çok mahallede kültürel iz bırakan nostaljik gözlemler…
Halis muhlis bir Erzurumlu olarak büyük bir keyif, heyecan ve sabırla okuyacağınızı umduğum Hatıralardaki Erzurum kitabının son bölümünde yer alan Harun Kazan’ın “Mısır Satan Adam” dizelerinin son bölümünü de paylaşmadan geçemeyeceğim…
Ah! dedi yaşlı adam. Ben eğlence satacak adam mıydım?
Kepçe kepçe dağıtırken, kaşık kaşık toplayacak adam mıydım?
Odaya girdiğimde yarısı ayağı kalkar, yarısı dışarı çıkar,
Tabakalar açılır, sobalar yanar, çaylar söylenildi.
Hocayı köye ben getirir, muhtarı ben seçerdim,
Ben gitmeden nikah kesilmez, mevlit okunmazdı,
Çoban tutulmaz, yaylalar satılmazdı.
Şimdi ben, çuval sırtımda eğlence satıyorum.
Bir çay verir mi? diye, gelinin eline bakıyorum.
İşte o günden beri ne zaman ihtiyar bir satıcıya rastlasam
Köyümü terk edip ışıklı dünyaya aldanan gariplere ağlarım… 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.