Seni tanımlamamı istiyorlar.
Burada birileri bir oyun oynuyorlar ve ben de bilemeden o çemberin içerisindeyim.
Oyunun ismi, ‘sevgilini tanıma oyunu’.
Benden, seni tanımlamamı istiyorlar! Nasıl?
 
Doğrusu çember daralıyor, her biri sevgili adını verdikleri kişileri anlatıyor ve hepsi bir ağızdan gülüyorlar.
Ben, nefesimi bile alıp vermiyorum.
Çok şaşkınım dersem, onlarla bir ilintim oluşmuş sanılabilir.
Ben, onlarla hiçbir şekilde duygudaş değilim.
Onlar, anlatıp - güldükçe ben nefessiz kalıyorum.
Bana sevgilini anlat!
Anlatılabilir mi?
 
Yağmurun, ‘ahmakıslatandan sırılsıklama dönmesini fark etmeden seni beklediğim akşamüzerini’, onlara anlatmamı istiyorlar.
Ben biliyor muyum?
Soran yok!
İnce uzun parmaklarını, herhangi bir şeye canın sıkıldığında, nasıl çıtlattığını anlatmamı bekliyorlar.
Benim yüreğim kavrulurken, bir tanımlama yapabilecek kadar bakabileceğimi nasıl düşünebiliyorlar?
Hoşuna gitmeyen bir söz duyduğunda, karşı çıkmadan önce, saniyeler süren o dudak büzüşünü, ortaya dökmemi bekliyorlar.
Ve onlar, ben senin dudak büzüşünü tanımlarken, gülmeyi arzu ediyorlar.
İmkânı var mı?
 
Seni tanımlamak, daha ölmemiş bir insanın, cenneti tanımlamasına benzer… Ne kadar eksik!
Aşkı tanımlamak, evrendeki bütün galaksileri bir bir anlatmaya denktir…
Ne kadar imkânsız!
Sevdalanmak üzerine konuşmak, Ferhat’ın, dağları delerken neler mırıldandığını, kelimesi kelimesine aktarmayı gerektirir.
Ne büyük ütopya!
 
Bunlar bir oyun oynuyorlar ve benim de sıram geldiğinde, onları güldürmemi bekliyorlar.
Üstelik senden bahis açarak yapacakmışım bütün bunları…
Ne kadar komik!
 
Ben, seninle ilgili tek bir söz edemiyorum, sen yanımda olmayınca…
Ve sen yanımda olduğunda, o kadar kıymetli bir zamanı kirletmeye kıyamıyorum konuşmalarımla…
Senden bahsetmek uğruna bile!
Ben seni konuşmaya değil, yaşamaya meftunum.
Gözlerin, gözlerime baksın ve ben seni ruhumla koklayayım.
 
Şimdi sana hak vermiyorum diyemem.
Aşk üzerine tereddüt dolu düşüncelerine kızar dururdum ya,…
Özür dilerim!
Birileri bir aşk oyunu oynuyorlar…
Birileri aşkı bir oyunmuş gibi oynuyorlar…
Birileri aşk oyuncağıyla oynuyormuş gibi yapıyorlar.
Birileri, aşkın bir zamanlama sorunu olduğunu söylüyorlar.
 
Çok konuşmak, başka aşkları birbiriyle karşılaştırmak gerekir diyorlar.
Birileri ne kadar ahmak olduklarını bilmiyorlar.
Senin hayatımda olmanla olmaman arasında ne fark olduğunu açıklamamı istiyorlar.
O çember artık kusura bakmasın, konuşmak zorundayım.
Onlarla paylaşacağım bir şeyim olmamasına rağmen…
Onlarla aynı evrende yaşadığıma hiçbir şekilde inanmıyor olmama rağmen…
Konuşacağım!
 
Senin olman ya da olmamanın, hayatımı nasıl değiştireceğini soruyorlar.
Zor bir soru… anlayabilecekler mi bilmiyorum.
 
Onlara, seninle bir akşamüstü sokakta yürürken, kuyruğu kesik kediyi sevişimizi anlatmayı…
Onlara, senin bulmaca çözerken bir türlü bilemediğin bir soru karşısında, yüzünün aldığı şekli tanımlamayı…
Onlara, sivilcelerimi patlatma izni almak için yaptığın maymunlukları göstermeyi…
Onlara, elimi tuttuğunda damarlarımdan kalbime kanın nasıl pompalandığından bahsetmeyi…
Onlara, sadece senin bir fotoğrafını göstermeyi düşünüyorum.
Vazgeçiyorum.
 
Aşk, bir gösteri değildir…
Aşk, bir yaşanmışlık değildir…
Aşk, bir meddahın anlatabileceği bir şey değildir.
Aşk, bu çemberdeki insanların harcı hiç değildir!
 
Şimdi burada olduğumu bilsen, nasıl kızardın!
Sana bir mecburiyeti anlatmak mümkün değil.
Ama sen haklısın biliyorum, sen girdin yaşamıma ve tüm mecburiyetler çıktı.
Şimdi bu çemberin çevresinde, bunu anlatsam ve sadece onlara bakıp gülsem diye aklımdan geçiriyorum.
 
Kalkıyorum… Her birine yüksekten bakıyorum.
Kimsenin konuşmasına müsaade etmeden; sözü, efendisiymişim gibi devralıyorum.
Bir an konuşmalı mıyım diye aklımdan geçiriyorum.
Ve çekip gidiyorum.
 
Biliyorum ki, konuşmak onlara aşkı anlatamaz…
Hızla telefonumdan numaranı tuşluyorum…
Sevgilim, iyi ki Graham Bell var!
İyi ki, sen varsın!
İyi ki, aşk var!
Ve iyi ki, ben o çemberin içerisinde hiç olmayacağım!
Sevgilim; onların hiç olamayacağı kadar, her gün bizim olan sevgililer günün kutlu olsun.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
kadir acar 2015-02-14 20:26:05

bir aşk bir sevgi anacak bu kadar güzel ifade edlip yorumlanabilir yüreğine sağlık kalemine sağlık üstad