Ulan baklavamıza “baklavaki” dediler, yemedi…
Yoğurdumuza, dönerimize, kahvemize sahip çıktılar, o da yemedi…
Her işi işlemiş gibi, şimdi de kalkmış Ayasofya’ya sokuyorlar o pis burunlarını…
Neymiş, Ayasofya’yı ibadete açamazmışız!
Kim diyor bunu?
Yunanistan…
Bak, bak, bak…
Nedense içip içip sarhoş olduktan sonra: “o kedi buraya gelecek!” diye nara atan fare tiplemesi geldi aklımıza…
Hayır, yani tükürecek olsak bir çırpıda boğacağımız adamlar akılları sıra çıkıp ayar vermeye çalışıyorlar ya, biz de buna tutuluyoruz işte!
Hadsizliğe bak hele!
Küstahlığa bak!
Ayasofya’yı ibadete açamazmışız; gerekirse bunun için savaş bile verirlermiş…
Ulan!
Siz önce gidip şu aç karnınızı bir doyurun!
Daha düne kadar iflas etmiştiniz, hoş kendinizi halen daha kurtarmışsınız bile değilsiniz; bu neyin atarlanmasıdır böyle?
Sahi yürek mi yediniz yoksa hafıza kaybına mı uğradınız, bu neyin kafasıdır söyler misiniz?
Size bir uyarı mitolojik manyaklar!
Siz siz olun, Türkiye’ye değil ayar vermek, bunu aklınızdan geçirmeye bile çalışmayın sakın!
Zira bu millet size bir ayar verir; fabrika ayarlarınıza bile isteseniz de artık bir daha geri dönemezsiniz!
Duydunuz mu?
Biz o Ayasofya’yı açarız; tozlanan basamaklarını silmek için de, paspas niyetine sizi kullanırız, bilesiniz!
Dolayısıyla oturun oturduğunuz yerde ve üzerinize vazife olmayan işlere de karışmayın artık!
Tabi sırtınız kaşınmıyorsa eğer…
Yok yok, dövecek falan değiliz; hani olur ya sırtınız falan kirlenmiştir de, o yüzden…
Zira dedeleriniz çok iyi bilir bizi…
Sırtı kaşınanı denize sokmayı, daha doğrusu denize dökmeyi pek bir severiz…
Anladınız siz onu…
