Mahallenin bütün güzelliğiyle var olduğu yıllarda sahura kalkmada güreldi.Ramazan yaklaşırken sahura kaldırmak, davulcu ve zurnacıların tekmil hazırlığı  ve davulcuların hangi  mahalleyi veya mahalleleri sahura kaldıracağı belirlenirdi. Karaköse mahallesinin davulcusu Seco ve ekibiydi. Gece Mahalleye gelir davul çalmaya başlayınca mahallenin delikanlılarından Fatih Tüzemen, İsmail Çağlar, Mustafa Zirek  ve Kadir Balaban rica minnetle davulu ve zurnayı alıp siz şu getirdiğimiz karpuzu ve yemekleri yiyin biz mahalleyi kaldırırız deyip görevi devir alır mahalleyi ara sokakları dolaşarak maniler, türküler, koşmalar söyler mahalleyi ayağa kaldırırlardı. Pencerelerden yiyecekler, paralar atılır bazen evin delikanlıları pijamayla sokağa fırlar bar tutar, oyunlar oynanır mahalle bayram yerine döner, geç yatmış olanlarda isyan eder yahu nedir sizden çektiğimiz gidin biraz da başka yerlerde çalın deyip isyan bayrağını çekerlerdi. Toplanan parsalar  tekrar Davulcu Seco ve ekibine verilir böylece sahur faslı mahallede tamamlanırdı.
Mahallenin Ortopedisti; Sınıkçı Memnune Yenge:
Hastanelerde doktorların az olduğu veya tercih edilmediği yıllar kırık, çıkık olaylarının doktoru sınıkçılar olurdu. Kolu kırılan, ayağı çıkan, bileğini inciten nefesini mahallenin sınıkçısı Memnune yengenin evinde alırdı. Beyi terzi olan bu yengemiz olanca ihtimamla kırıkları, çıkıkları balmumuyla  sargıya alır gerekli tedaviyi yapınca  doğruca eve yollar, giderken "sakın hareket etme birkaç gün yat" emrini verirdi.
Yine böyle bir gün, kış, sokaklar kar. Kayaklar, kızaklar çıkmış pateni olanlar patenlerini ayaklarına bağlamış buz olan sokak aralarında kayarken Fatih Tüzemen'in başına gelmişti.
Fatih arkadaşımızın  babası oğlunun paten kaymasını istemiyor buna karşılık Fatih bulduğu patenleri avluda saklayarak  sabah erken kaymanın hayalini kuruyordu.Gece sağa sola dönüp uyuyunca sabahın erken saatlerinde kimseye haber vermeden patenleri ayaklarına bağlayıp sokağa fırladı. Patenle kaymak ayrı bir zevkti. O yıllar Erzurum'da  "Paten, kızak ve kayak kayma oldukça yaygındı, kaymayan çocuk yok gibiydi. Kayamayanlar baba korkusundan ancak ödünç kızaklarla para karşılığı kayıyorlardı.
Genç Fatih soka aralarında kayarken gece yağan karın üzerinde keyifle kaymaya devam ederken geceleyin sokağa dökülen külleri görememiş patenler külle temas edince hızla havaya fırlamış ve Eski belediye binasından çıkan  merdivenlerden uçup bileğinin üzerine düşmüş bileği "s" harfini almıştı. Canı acıyordu. Sokaktan geçen askerler Fatihi kaldırıp kolunu biraz çekince kolu bu sefer "c" harfine dönüşmüştü.
Fatihin kolu  "C" harfi görünümündeyken "Memnune yengeye" götürülmüş acı  ve feryatlar arasında kolu balmumuyla sargıya alınıp göğsüne bağlanmıştı. Biraz rahatlayan Fatih; Memnune yenge "ne olur anama demeyin" diye yalvarıyordu.
İneci Necmiye Abla:
Hemşirelerin az olduğu dönemlerde mahallerde iğneciler vardı. Bunlar mahallenin hastalarına iğne yapmakla ünlenmişlerdi. İşte Necmiye ablada Karaköse mahallesinin iğnecisiydi. Hasta olanlar ona koşar, o ise yaz kış, soğuk sıcak dinlemeden komşularının imdadına yetişirdi. Girmediği ev, ayak basmadığı sokak yoktu. İğne vurduğu herkesten hayır dualarıyla dönerken  aynı zamanda mahallenin görünmeyen habercisiydi. Kim hastalanmış, kim nişanlanmış, kim düğün hazırlığı yapıyor  işte bu haberlerin etrafa ulaştırıcısı hep Necmiye abla olurdu.Evlerde onun için mahremiyet yoktu. Her eve rahat girer çıkar yer içer dolanırdı. Kadirşinas, töre bilir, kimseyi darda bırakmazdı. Onun için gece gündüz fark etmezdi. O mahallenin ebesi, iğnecisi ve ayaklı gazetesiydi.
Erzurum'un Tefekkür Dünyasının Çileli İnsanı Ali Karaavcıydı. Karaavcı ailesi Karaköse Mahallesinin yerli ailelerinden olup  sanatçı bir aileydi. Bırakın mahalleyi onlar Erzurum'un yüz akıydılar. Ali, Zeki, Sancak kardeşler birer enstrüman çalar örnek korolar oluştururlardı. Elbette en önemli meziyetleri "Ney ustası" olmalarıydı.
Ali Ağabeyi Ziraat Fakültesi mezunu olup hiçbir zaman ziraatçılıkla uğraşmadı. O bir düşünce , tefekkür adamıydı.Felsefeyi fevkalade bilir  bu uğurda müthiş önermeleri olurdu. Yazdığı; "Niyaz, Tutku, Erdem, Bahar Özlemi" onun düşünce ve ruh dünyasının kağıda dökülmüş haliydi. Izdıraplarla dolu beyni ve insani yönü güzel olan Ali Ağabeyi Erzurum'un yüz akıydı. 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.