Vakti vaktine uymayana “adam” demiyoruz biz!
Dün öyle bugün böyle olana da “adam” demiyoruz…
Ya siyah olursunuz ya da beyaz; ikisinin ortasına “gri” dediğimiz gibi, biz bu renge boyananlara da “adam” demiyoruz…
Sözünü tutmayanlara…
Ağzı gözü oynayanlara…
Saati saatine uymayanlara…
Bukalemun misali renkten renge girenlere de “adam” demiyoruz…
Net olacaksın arkadaş!
Ya ben “sana düşmanım” diyeceksin ya da “biz gerçekten dostuz” diyeceksin!
Yok öyle yan yattı, çamura battı…
Yok öyle pirinç olmadı, lapa; lapa olmadı pilav hikayesi…
Bizde mecazen derler ki: “Salavat imana bağlıdır” diye…
Bakıyoruz şimdi sana da; salavatı taşıyacak imanın bile yokken sen kalkmış hafızlığa soyunuyorsun!
Olmaz!
Bu senin işin değil!
Bu senin harcın değil!
Hangi makamda oturursan otur ve hangi cebe kalem olursan ol; bu kafayla olmaz, olamaz!
Öyle ya!
Sen hiç kendine “kartal” diyen bir akbaba gördün mü?
Ya da doğan görünümüne bürünmüş bir şahin?
Göremezsin, çünkü yok!
Şimdi sen!
Senin ne olduğunu biliyoruz, dününü de biliyoruz, bugününü de biliyoruz ve kuvvetle muhtemel ki yarınlarına dair de fikir sahibiyiz…
Nerede beslendiğini…
Neleri gagaladığını…
Nerede tüy döküp, nerede su içtiğini…
Ve en önemlisi de nereye pisleyip, nerede yumurtladığını da biliyoruz…
Sana tavsiyemiz, akıllı ol!
Kanatlarını açamayacağından fazla zorlama…
Ve kuyruğunu her yere uzatma ki, onu sıkıştırıp ortada kalmayasın sonra!
Tüne tünediğin yerde ve işine bak!
Aksi halde elin oğlu alır eline bir sapan ve o kuş beynini küçücük bir taşla patlatıverir, haberin olsun!
Bizden söylemesi!
