Dalgalı denizin tam ortasındasınız; üstelik sandalınız da su almakta ve siz elinizdeki oltayı sağa sola sallayarak balık tutma sevdasındasınız. Önce sandalınızdaki deliği kapatıp, biriken suyu da boşalttıktan sonra balık tutmaya devam etmez misiniz!?

Koca denizde alık balıkların tükeneceği yok ki!

Değil mi yani!

..

Bayram ertesi yazılan yazılar, genellikle bayram soslu olur ve bayrama yakışan sözlere vurgu yapılır.

Gelin görün ki bu bayram, İstanbul seçimlerinin birkaç adım önünde olduğu için, ülkemizin iftihar ettiği bazı basın grubu ve önde gelen isimleri, bayramlık ağızlarını öyle bir açtılar ki insanda ne bayram sevinci ne de gelecek ümidi bıraktılar.

Kendini adam sanan AKİT Gazetesi'nin haber müdürü olacak bir canlı, AKİT TV'de aynen şunu söyledi.

"Erdoğan'ın arkasında oynaya oynaya eşek gibi saf tutacaklar.."

Kimler saf tutacakmış!?

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin generalleri!

İnsanın nutku tutuluyor!

Balyoz ve Ergenekon sürece anlaşılan henüz bitmemiş.

Bitmiş olsaydı, TSK'yı yaralayarak itibarsızlaştırmak için dil yapımı bu bomba hiç atılır mıydı!

Ve bu medya grubunun gazetesini alanlardan, televizyonunu izleyenlerden, parasal destek verenlerden doğru dürüst bir ses çıkmadı.

Kim bilir belki de onlar da aynı düşüncede oldukları için, kısık bir sesle ve karşısındakini incitmeyecek cümle ve tavırlarla hesapta tepki gösterdiler.

Yersen!

Diyeceksiniz ki; Atatürk'ü aşağılamaya çalışan, hakaret eden bu zihniyet, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin generalleri için kullandığı o çirkin cümleyi çok mu görüyorsun!

Haklısınız!

Bir ülkenin milli değerlerini yok etmek için bir yerden başlamak gerek değil mi?

Onlar da önce Atatürk'ten başladılar, etkin makamlardan ses çıkmayınca, dahası "keşke Yunan kazansaydı," diyenler baş üstünde gezdirilince cumhuriyeti ve değerlerini yıkma yolunda adım adım yürürken, birden koşmaya başlamalarına şaşırmak olur mu hiç!

Birileri, "haddini bil," dedi.

Sanki üzerine görev olmayan ve belli bir konuda bilgi ve de becerisi olmayan bir zıpçıktı çıkmış da ahkam kesmiş gibi, ona karşılık vererek "çizmeyi aşma," anlamında sınır koyuyorlar.

Ne günlere kaldık!

..

Uzun yıllardır yaşanan siyasi ahlaktaki çürümeyi durdurmak ve onarmak yerine, yaklaşan İstanbul seçimleri nedeniyle bu çürüme daha da hızlanacak gibi görünüyor.

Biz amacımıza her türlü yolu deneyerek ulaşalım, daha sonra tövbe ederiz, zihniyeti ve inancı, din ve inanç temeli üzerine kurulan siyasi yapının ne kadar sakat olduğunun da bir göstergesi değilse, nedir?

Siyaset meydanını, savaş meydanı gibi düşünen ve değerlendiren toplumun bazı katmanları, siyasi üstünlüğü savaşı kazanmak olarak gördükleri için, bu konuda savaş terimi olan "zafer" sözcüğünü de kullanmaktan çekinmiyorlar.

Ve bu zafer için çoğu kez kendilerini din ile kamufle ederek, düşman gördüklerini yok etme, fikrinden caymadan bildikleri yolda ilerlemeye devam etmekteler.

Nasıl ki bir savaşta karlı dağlarda savaşan asker, kendisini kamufle etmek için beyaz giysileri tercih ediyor ise; ya da ormanda savaşan bir asker, yine kendisini kamufle etmek için yeşil elbiseleri giyinerek bulunduğu ortama göre kendini gizlemeye çalışıyor ise, dini inancın etkin olduğu ortamlarda da siyasette ve ticarette aynı şekilde kendilerini din ile kamufle eden bazı zihniyetler de aynı yolu seçiyorlar, dersek sanırım iftira olmaz!

İşte bu yüzdendir ki; dil yapımı bombaların ve "tövbe," gibi dini terimlerin siyasette kullanılır hale gelmesi gelinecek son nokta gibi görünüyor!

Hangi parti ya da oluşum olur ise olsun, kazanmak ve erki eline geçirmek için siyasi etikten uzaklaşarak, ilkesiz ve imansızca davranışlar gösteriyor ise sonunda kaybetme yoluna düştüklerini dünya tarihi göstermiştir.

Centilmenliğin yerini zorbalığın, mertliğin yerini namertliğin aldığı siyaset yolundaki yolculukta hangi yoldaşa güvenilir ki!

Unutmayalım ki siyaset, toplumdaki bir katman için değil, toplumun tümü için yapılır ve yapılmalıdır.

Her ne olursa olsun, gelişen teknoloji ile bilgi ve birikim aktarımının hızla ilerlediği günümüzde, toplumu geriye doğru sürüklemek çabasının boşuna enerji tüketmek olduğunu artık görmek gerekmez mi?

..

Bir de bedelli askerliğin kalıcı hale gelmesi meselesi var!

Parası olan yatında, katında keyif çatsın, şirketi olan parasına para katsın; ama parası olmayan doğru cepheye, öyle mi!?

Öyleyse bu vatan kimin?

"Bu vatan, toprağın kara bağrında, sıradağlar gibi duranların," mı; yoksa kasasındaki paraları sayanların mı?

İşte bütün mesele bu!

"Eşek gibi saf tutacaklar," diye dil yapımı bomba bırakanlar, cephedeki askerlerimiz için de, ".. gibi savaşacaklar," diye söylemesinler ne olur!

Generaller için söylenenler yaraladı; ama cephedeki askerlerimiz için söylenirse, işte bu öldürür.

Bazı dil yapımı bombalar, en öldürücü bombadan daha da öldürücü olmuyor mu?

..

Yani, önce birlik ve bütünlük içinde sandaldaki deliği (siyaset ahlakı, ekonomi, Suriyeli meselesi) kapatalım, sonra oltamızı sallayalım!

Korkmayın be!

Bu denizde balık çok; hem de sizi doyurmaktan öte, doygunluktan kusturacak kadar çok!

..

Geçtiğimiz Ramazan Bayramı'nı geç de olsa kutlarken, gelecek bayramlarımızın umut, sevgi ve kardeşliğe vesile olması dileği ile sabırla beklemeye devam!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.