1950’lerden önce çarşı ağaları veya yiğitbaşılar vardı. Bunlara sadece "Yiğitbaşı" da denirmiş.      Yiğit başı esnaf arasında önemli görevler yapar, Ahi başının yardımcılığını da üstlenirlerdi. Görevleri itibarıyla eşraf tütünden insanlardı. Zengin, zengin olduğu kadar sözüne itibar edilen, karalarına saygı duyulan kimselerdi. Edep, erken yol ve töre sahibiydiler.    
Yiğitbaşı; ilgili çarşının en önemli yerinde oturup çarşıyı denetler, ihtiyaç sahibi esnafları tespit eder ve onlara maddi ve manevi yardımlarda bulunur, esnafın düzen içinde ticari faaliyetlerini denetler ,işlerin düzen içinde  devamını sağlarlardı.    
Yiğitbaşı her sabah çarşıyı dolaşır,  senedi olanları bulur, onlara senedi ödeyip ödeyemeyeceğini sorar, ilgili şahsın verdiği cevaba göre tavır alırlardı. Senedi olana;  paran var mı? diye sorar, ilgili esnaf vaktine kadar tedarik etmeye çalışacağım, bulamazsam gelip sizden alırım derdi.    
Çarşı ağası bu minval üzerinde çarşıda olup bitenden haberdar olur, böylece çarşıda senet protestosu gibi olayların önü kesilir, insanların birbirine karşı itimatları sağlanmış olurdu. Bunun sonucunda esnafın senedi protesto olmaz işler rayında giderdi.
Erzurumlu bir tüccar İstanbul’dan mal aldığında, İstanbul esnafı nereli olduğunu sorduğunda Erzurumluyum deyince senden senet almamıza gerek yok, "Senin sözün bizim için senettir",     dediklerinde; tüccar ölümlü itimli dünya yinede bir senet yapalım dediğinde, İstanbullu tüccar senin için yiğitbaşın senettir deyip malı teslim eder, memleketine uğurlarmış. 
Yiğitbaşının görevi bununla sınırlı olmayıp aynı zamanda esnafı denetleme ve ceza verme yetkisi  bulunmaktadır.
Örneğin kunduracı esnafı ayakkabı imal ederken manda derisi yerine öküz derisi kullanırsa bu kurallara uymamaktır. Bu ayakkabıyı alıp giden alıcı ayakkabıda bozukluğu fark ederse derhal yiğitbaşına müracaat ederdi.
Bozuk ayakkabıyı alan yiğitbaşı ve yönetimi ilgili esnafın dükkanına gider, bozuk ayakkabıyı ya kapısına çivi ile çakar veya damın üstüne atardı. Asırlardan beri kullanılan Pabucu dama atılmak" deyimi buradan gelmekte olup  böyle bir esnafın artık esnaflık yapması imkansızlaşış olurdu.
Çürük mal satanın böyle bir durumda hali perişan olur bir daha başkaları  böyle yanlış iş yapamazdı.
Ahiler, Loncalar tarih olunca bu gelenekte sona ermişti. Otokontrol kaybolmuştu. Bu  Erzurum'da 1960'lara kadar devam eden bir gelenekti.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.