Bu sosyal paylaşım sayfaları köşe yazarlığımızı öldürdü. Hızlı bir yaşam sürüyoruz. Aklımıza gelen düşünceleri bölük pörçük anında sosyal medyada paylaşıyoruz. Lâkin bu sefer düşüncelerimizi toparlamak elzem oldu.
Mavi Marmara olayını öteden beri doğru bulmadım. Mavi Marmara’yı ben açıkçası Türkiye Cumhuriyeti’ne kurulmuş bir kumpas olarak değerlendirdim, bu noksan aklımla… İsrail’in zihnindeki yenilmeyen ve güçlü Türkiye imajını yerle bir etmek için İsrail’e verilmiş bir fırsat… Bu olayın İsrail’e “one minute”un rövanşını alma fırsatı verdiğini düşündüm hep ve tasvip etmedim Mavi Marmara’yı…
İHH uluslar arası yardımlaşma örgütü olarak mazlum coğrafyalara biteviye yardım götürdüğünde nasıl takdir ettiysek, bölge ülkelerine ayar verircesine, uluslar arası siyasi kriz çıkarırcasına birkaç aktivistle yaptıkları ve dokuz masum Türk vatandaşının canına mal olan Mavi Marmara şovunu kabullenmedik ve dedik ki, “Hiçbir STK uluslararası dengeleri ve ülkesinin pozisyonunu dikkate almazlık edemez, uluslar arası hassasiyeti yüksek konularda vatansızmış gibi hareket edemez.”
Sonra yine dedik ki “Uluslar arası ilişkiler romantizmle değil akılla çözülür. Yapılan yanlış ülkemizin ve cumhurbaşkanımızın 6 senesine mal olmuştur. Ülkemize enerji ve prestij kaybettirmiştir.”
Sonra, “Ve yaptığımız doğrular, bizi şımartmamalı, devletin üstünde kibre düşürmemeli!”
İslamcı camia az kitap okuyor, kendisini yenilemiyor,  konjonktürü takip etmiyor, tarihi romantik söylemlerle birbirlerine mensubiyet duyarak varlıklarını sürdürüyorlar. Ve ilişkiler karmaşık… Dolayısıyla İslamî kesimin eleştirilmesi safları düşüncesizce sıklaştırıyor:
Her konuşanı ve eleştireni düşman belleme kompleksi… Bilgi ve özgüven eksikliği…
Bazı anlama sancısı çeken yahut kurnazlık peşinde olan İslamcı kardeşlerimiz, sosyal medyada yaptığımız açıklamalardan sonra “Cumhurbaşkanımıza ülkeyi romantizmle mi yönetti diyorsunuz?” gibi meseleyi farklı yöne çekecek yorumlar yaptılar.
Yeni Hükümet kuruldu ve dış politikada belirgin bir strateji değişimi görülmeye başlandı. İsrail ve Rusya ile devletlerarası ilişkiler normalleşmeye başladı. Bu arada cumhurbaşkanımızın açıklamalarından anlıyoruz ki, İsrail Mavi Marmara olayında Türkiye’nin şartlarını kabul etti. O hayati üç şartı: Özür, tazminat ve Gazze ablukasının kısmen kaldırılması… Dış politikada elde edilmiş bu başarı bizim romantik İslamcıları da krizden beslenen ve Türkiye’yi dış politikada herkesle kavgalı olmakla suçlayan ulusalcıları da öfkelendirdi.  Romantik İslamcılar artık şunu anlamalı, Türkiye Cumhuriyeti bir kabile devleti değildir! Yürütülen politikaları mikro değil makro sonuçlarına göre değerlendirmeliler, artık. Büyük resmi görmek…
Devletimizin son dış politikası ve elde ettiği kazanımlar, Türkiye’yi daha güçlü kılacaktır, ben buna inanıyorum.
Hal böyleyken İHH ve bazı kardeşlerimiz “İsrail’le, Yahudiyle anlaşma olmaz!” nevinden sözlerle yapılan anlaşmaları itibarsızlaştırmak ve cumhurbaşkanımızı zor durumda bırakma çabasına girdiler. Eleştiriye eyvallah; ama kendisini devlet otoritesi sanacak kadar ileriye gidilmemeliydi. Ve altı sene boyunca bu olayda kaybettiğimiz vatandaşların hakkını almak için çırpınan Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, önceki gün bu cenahtan gelen eleştiriler üzerine Mavi Marmara’yla ilgili tepkisini koydu:
“Bana mı Sordunuz?”
Yine kızılca kıyamet koptu…
Paralelciler “Biz demiştik, vatan haini ilan edilmiştik!” söylemiyle Erdoğan’a saldırırken,
Müzmin muhalifler  “Cumhurbaşkanı yine yan çizdi!” istihzalarını yapmakta…
Peki, biz nasıl okuyoruz meseleyi:
1-Cumhurbaşkanımız meseleye sahip çıkıp Türkiye lehine sonuçlandırmıştır. Üç şart kabul edildikten sonra bu meseleyle ilgili olarak İsrail ile krizin bitmesi doğal değil mi? Krizin başarıyla sonuçlandırılması mıdır tutarsızlık?
2-Mavi Marmara “Komor (Kamer) Adaları bandıralıdır. Yasa dışı yük taşımadıktan sonra Türkiye gemiye izin vermek durumunda. Gemi uluslar arası sularda seyir edecek. Geminin Türkiye limanlarından birinden demir alması (Buna bu tartışmada “izin” deniyor.) o geminin yapacağı her şeye ruhsat vermek anlamına gelmez. Gemi Türkiye limanından ayrıldıktan sonra Türkiye’nin inisiyatifinden çıkmıştır.
3-Bu olayda uluslararası kara sularda yabancı bandıralı bir gemide Türk vatandaşlarının öldürülmesi, Türkiye’yi meselede taraf yapmıştır. Cumhurbaşkanının bu meseleye ısrarla sahip çıkması, İsrail’in uluslar arası sularda terörist saldırısı ve canından olan Türk vatandaşlarıdır.
4-O günlerde Türkiye Cumhuriyeti devlet yetkilileri, kayıt dışı siyaset yapan ve hiçbir sorumluluğu, bağlayıcılığı olmayan bir cemaat lideri gibi açıklama yapabilir miydi? Kaldı ki o günlerde İsrail için “bölgenin otoritesi” ifadelerini ancak meselede hiçbir sorumluluğu olmayanlar kullanabilir. Türkiye Cumhuriyeti devlet yetkilileri elbette ki bu açıklamaya tepki gösterir. Bu açıklama, kendi devletini küçük düşürmektir, devlete rol biçmektir. Cumhurbaşkanımızın sosyal medyada dönüp duran ve kendisiyle çeliştiğini göstermek için kullanılan konuyla ilgili daha önceki konuşması işte bu hadsizliğe tepkidir. Türkiye devleti “Evet, bölgemizde otorite İsrail’dir!” mi demeliydi? Tabi ki kendi limanından kalkan bir gemi için “otorite benim!” diyecek. Devlet, terör dışında uluslar arası arenada vatandaşına her şartta elbette ki sahip çıkacak. Bu hakikat istismar edilmemeli.
Her cümleyi bağlamından kopararak anlamak… Sıkıntı burada… İlkokul birinci sınıf düzeyi bile değil. Cumhurbaşkanının açıklamalarını ortamdan kopararak anlamak, “steril” bir vakitte yapılmış gibi kabul etmek anlamına gelir. Bu, bir kurnazlık değilse fazlaca saflık ve cehalet olur. Yahut hal ilmini bilmemek…
Okumalarımızda muhakeme, mukayese yanlışları yapıyoruz: En zayıf devletin başkanı bile devletinin ve milletinin onurunu korumak zorunda… Bir cemaat lideri ile bir devlet başkanı aynı sorumlulukta mı?
Evet, Mavi Marmara’da istenen elde edilmiştir. Kaldı ki, Gazze’ye Türkiye Cumhuriyeti devlet olarak her zaman yardım yapmıştır, son anlaşmayla daha büyük yardımları olacaktır. İsrail’le yapılan anlaşmadan sonra Gazze nefes almış, Hamas cumhurbaşkanımıza teşekkür etmiştir. Hamas bile teşekkür ederken cumhurbaşkanımızı –sözüm ona- bazı İslamcı kardeşlerimizin eleştirmesi bir anlaşılır gibi değil.
Ayrıca, cumhurbaşkanımızın son hamleleri İngiliz oyunlarını bozmaktadır. (Bu, olayın yazılması gereken başka tarafı)
Havalimanımızda patlayan bombalar Türkiye’nin bu hamlelerine karşı mesajdır. Patlama ölenlere rahmet diliyor, Ramazan Bayramı’nın tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
Rabbim cümlemizi hayırlısıyla gelecek Ramazan’a ulaştıra…
Not: İslami camianın kitap okumadığını şehrinizdeki kitapçılara sorarak tespit edebilirsiniz. Kitapçılardan alacağınız cevap şu olacaktır: “Türkiye’de sol ve Kürtler kitap okuyor!”
Bizimkiler, nasıl olsa cennetle müjdelenmiş!
Burada da “Tayyip Erdoğan kazansın, biz yiyelim…” Oh ne güzel hayat!
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.