İnsan kılığına girmiş bir şeytan Yeni Zelanda'da camide 50 kişiyi katlettikten sonra yakalanmış. Yakalansa ne yazar, yakalanmasa ne yazar; ya da öldürülse ne olur, yaşatılsa ne olur! Elli parçaya bölüp, elli parçasını da elli çıyana yedirsen, sırf Müslüman oldukları için kutsal bir mekanda katledilen elli ölü yeniden cana gelecek değil ki!

Önemli olan bu tür şeytanların içindeki kin ve nefrettir. Birini parçalarsın, diğeri gelir. Bir bakarsın ülkesinde lider olurlar, tıpkı Hitler ya da Stalin gibi; bir bakarsın terör örgütlerinin başını çekerler, bildiğimiz birileri gibi.

Maskelidir bunlar, maskeleri düşene kadar kimi dini kullanır, kimi de ırkı!

"İnsan eşittir insan" felsefesinin yanından bile geçmezler; ama yaptıkları her şeyi de insanlık için yaptıklarını söylerler.

Kendilerinin şeytanlığı yetmez gibi, bir de Yeni Zelanda'daki canlı türünden olan gibi şeytanlar yetiştirip, kin ve nefretlerini kusarlar.

Peki, bunlara karşı gelerek, bu şeytanları yenmek için umut var mı?

Var elbet.

15 Mart cuma günü Müslümanlara yapılan katliamı savunan senatörün kafasında yumurta kıran on yedi yaşındaki protestocu gençlerin olması umut verici.

Haksızlığı ve katliamı savunan kendi senatörünün başında yumurta kıran genç, ister bir dinin mensubu olsun, ister deist, ister ateist; yani, ne olursa olsun ama insan olduğu kesin.

Ve siyasilerin nefret ve kin dolu cümleler yerine sevgi dolu söylemleri yapması da toplumda büyük şeytanların küçük şeytanları yaratmasını engelleyecektir.

Çünkü, sevgi Yaradan'ın insanlara verdiği en kutsal duygudur. O yüzden sonunda sevgi galip gelecektir.

Katliamı yapan şeytan, Müslüman ve Türk düşmanıymış ve de nefret ediyormuş!

Bu normaldir, şeytanlardan sevgi bekleyecek değiliz ya!

Bizim, ülke olarak kendi içimizde siyasi rekabet içinde bulunmamız ve karşı fikirleri ve de eylemleri eleştirmemiz çok doğaldır. Zaten demokrasilerde de bu olmalı.

Ve insan olma özelliğini taşıyanların ezici bir çoğunlukta olduğu ülkemizin, içerden ve dışarıdan gelecek olan şeytanlıklara karşı birlik ve beraberlik içinde olacağı da kesindir.

O yüzden, ne kendi inancımıza ne de başka inanca mensup olanlara yapılan haksızlığa karşı sessiz kalmadık ve kalmayacağız.

Bugün ekonomik ve siyasi sıkıntılarımız olabilir; bunlar zaman içinde aşılır, aşılamayacak olan tek şey ise topluma kin, nefret, şiddet aşılanmasıdır.

Bu yüzden şiddet içeren, silahların konuştuğu bazı dizilerimizin gözden geçirilmesi ve gerekirse engellenmesi olmalıdır.

Tamam, sevgi dedik ama bu demek değil ki bize tokat atana öbür yanağımızı uzatacağız. Herkes biliyor ki Anadolu insanının tokadı meşhurdur.

Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme attığımız tokat da buna örnektir.

Yani hiçbir hançer bizi öldüremez; ama bir bıçak kaburgamıza dayanırsa işte o zaman o bıçağı tutan eli kırmasını da biliriz. Bu konuda kaburgamız biraz kalındır değil mi?

Bunu neden söyledim, söyleyeyim.

Yeni Zelanda'da Müslümanları katleden şeytan, manifestosunda demiş ki; İstanbul'u tekrar Konstantinopolis yapacağız.

Söyleyene değil, söyletene bak!

Buyurun, bekleriz!

Ülkemizdeki siyasi rekabette belki biz bizi yiyoruz; ama dışarıdan bizi yemeye gelenlere de neyimizi yedireceğimizi çok iyi biliriz.

Ülkemize bırakın göz dikenleri, söz söyleyenleri bile ne yapacağımızı da biliriz.

Bırakın, ülkemizi. En basit bir örnek vereyim.

Erzurum'da hangi partili olursa olsun, kimse Erzurum'a laf söyletmez!

Bu kendi kentimizde böyleyse, bir de ülkemize laf söylendiğinde düşünün!

Son söz olarak söyleyelim. Birgün dünyada ve ülkemizde her şey daha da güzel olacaktır. Yeter ki nefretten ve şiddetten yana olmayalım. Yeter ki sevgimizi ve adalet duygumuzu incitmeyelim.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.