Dün kadınlar günüydü. Daha doğru bir tanımla, "Emekçi Kadınlar Günü"ydü.

1857’de kapitalizmin kan dökmekten çekinmediği ABD’nin New York kentinde, daha iyi çalışma koşulları, isteğiyle grev yapan işçilerden 129 emekçi kadın sistem uşaklarının müdahalesiyle yanarak can vermişti.

Kırk bin dokuma işçisinden 129 kadın, polisin müdahalesiyle yanarak öldüler.

Günlerden 8 Mart’tı… 155 yıl sonra bunları okumak belki birileri için bir şey ifade etmez; ama 1857’de, Mart’ın sekizinde New York kentinde, bir tekstil fabrikasından yükselen dumanlar yanmış et kokuyordu…

Bu yanmış et kokusundan 120 yıl sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 8 Mart tarihini “Dünya Kadınları” için ayırdı.

Asırlardır dövülen bu değerli varlıklara bundan 35 yıl önce çıkan bir kararla ‘bir gün’ bağışlandı… 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.

Bu bahşedilen gün aslında emekçi kadınlar içindir!

Halı tezgâhlarında gözlerinin ferini bırakanlar… Kadınlığını unutup tarlalarda kan döker gibi ter dökenler… Fabrikalarda ekmek parası için didinenler… İş yerlerinde patronlar tarafından taciz edilenler… Ve evlerinde ağır işçilik yapan kadınlar içindir!

Son model arabalarıyla ayaklı kuyumcu dükkânı gibi gezen hatunlar bu günü kendilerinin saymasınlar; onlar için her gün kadınlar günüdür!

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, terk ettiği hayvan tarafından bıçaklanan, vurulan kadınlar içindir; bu gün, yâr dediği yavşak tarafından her gün dövülen kadınlar içindir; bu gün, on üç yaşında zorla evlendirilen çocuk kadınlar içindir; bu gün, sarhoş kocası tarafından zorla tecavüz edilen kadınlar içindir; bu gün, bedenini satarak hayata tutunmaya çalışan kadınlar içindir!..

Ve bu gün, namusun günah keçisi sayılanlar, vefakâr analar, onurlu bacılar içindir…

Hele bir bakın şuna!

Bir gazetenin yaptırmış olduğu araştırmaya göre, her iki kadından biri şiddet görmüş veya halen şiddet görmekte!

Peki, bu şiddeti kim, ne hakla karısına, kızına, kardeşine, sevgilisine uygulamakta!

Kim olduğunu söyleyeyim, insan kisvesine bürünmüş ayılar!

Bu ayılar da kendi aralarında ikiye ayrılıyorlarmış araştırmaya göre.

Birincisi sınıf, öğrenim seviyesi düşük olanlar.

İkincisi sınıf, tahsilini bitirmiş; ama hayvanlığı yitirmemiş olanlar.

İkinci sınıf, birincisine oranla daha azmış.

Ne fark eder ki!

Yani, profesörün, öğretmenin, doktorun, mühendisin yumruğu bilimsel mi ?

Can acısı da yürek acısı da aynı!.. Sanki örselenen gurur çok mu farklı!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.