Hürriyet Gazetesi 28 Ocak 2012 Cumartesi günü şu haberi yayınladı: “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cuma namazını kıldığı Tophane’deki Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa Camisi İmamı Selman Okumuş, yardımlaşma konusundaki hutbeyi, camide bulunan yabancılar için İngilizce de okudu. Okumuş, 1 yıldır hutbeleri İngilizce olarak da okuduğunu belirterek şöyle dedi: “Karaköy Limanı’na gemilerle gelen turistlerden bazıları camiye de geliyor. Bazen cuma namazını da Müslüman olmayanlar dahi üst katta seyrediyorlar. Müftülükten gelen hutbeler için önceden bir çeviri yapmıyorum. Hutbeyi okuduktan sonra İngilizce olarak aktarıyorum. Gerek Müslüman gerekse Müslüman olmayan turistler namaz sonrası kalıp teşekkür ediyorlar. Merak ettiklerini soruyorlar.”   

    Cuma Namazı’nda okunan hutbenin yabancılar için de İngilizce okunması bir ihtiyaçtan dolayı olduğu muhakkak. Bu bir zihniyet değişikliğinin de ifadesidir. Osmanlı devrinde hutbeler sadece “ ortada okunan hadis” haftadan haftaya değiştirilerek ‘Arapça’ okunurdu. Osmanlının son döneminde hutbeler ara sıra ‘Arapça’ okunan dua kısımları hariç ‘Türkçe’ de okunurdu. Hutbede Halifenin, ya da devlet başkanının adının anılması egemenliğin ifadesiydi. 1876 tarihli Kanun-i Esasi’nin  /Anayasa’nın 7 maddesinde bu gelenek Sultanın yetkileri arasında sayıldı.


     Halife IV Mehmet ve daha sonra Abdülmecit’in adı hutbede söylendi. Abdülmecit’in memleketten çıkarılmasından sonra “Cumhuriyet Hükümeti ve İslam Milleti” için dua onun yerine geçti. Hala bu dua geleneği hutbelerimizde devam etmektedir.


    Büyük Millet Meclisi’nce Halifelik makamına Abdülmecit getirilince, murahhaslar heyeti başkanı Müfit Efendi, “Arapça, Allah’a ve Tanrı Elçisine” yapılan dua kısımları dışında ‘Türkçe’ olarak ilk hutbeyi okudu. Cumhuriyet’in ilanından sonra hatiplerin giymesi zorunlu olan ‘yeşil cüppe ve sırmalı (telli) sarık’ kaldırıldı. Vaaz ve nasihatlerin yanında hutbeler de Türkçe olarak verilmeye başlandı. Hutbelerde daha ağırlıklı olarak ahlaka önem verilmesi üzerinde duruldu.       


      Osmanlı kiliselerinde de dini ayinler Türkçe değildi. Cami ve kiliselerde dini ayinler Türkçe olmadığı için halkın dini konuları doğrudan öğrenmesi mümkün değildi. Dini konularda din üzerine tahsil görenlerin ağzına bakılıyor ve onların dini metinlerden tercüme ettikleri kadarıyla yetiniliyordu.


      Kayseri Hıristiyan Türk Ortodoksları, 1922 yılında ilk defa İncil’den bazı bölümleri tercüme ettiler. Bu ayetleri Kayseri’de Ortodoksluk Sadası adlı gazetede Osmanlıca harfleriyle Türkçe yayınladılar. Nüfus mübadelesinden önce bunların Kayseri’de nüfusları yaklaşık 28 bindi ve anadilleri Türkçeydi. Kendilerini Hıristiyan Türk Ortodoks olarak sayıyorlardı. Hıristiyan Türk Ortodoksları yayınladıkları bu Türkçe metinleri ilk defa kiliselerinde okuyarak dini ayin yaptılar. Yunanistan, bunların ana dilleri Türkçe olmasına rağmen mektep ve İlahiyat Okulları’nda Yunanca diliyle eğitim verilmesini sağlamaya çalıştı. Bunları kendi dininden ve milletinden saydığı için her türlü kitap ve öğretmen yardımını esirgemedi. Ermeni yurttaşlarımız da mekteplerinde Türkçe yerine Ermeniceyle eğitimlerini yapıyorlardı. Osmanlı’nın yıkılmasının büyük nedenlerinden biri: dil birliğinin kurulmasında geç kalınmasıdır.         


       İstanbul’a gelen gerek Müslüman gerek Müslüman olmayan yabancıların İslam’ı daha iyi anlamaları için hutbeyi İngilizce okumayı aklımıza getirmemiz iyi oldu. Ancak uzun asırlar gerek Müslüman gerek Hıristiyan halkın inandığı dinin değerlerini daha iyi anlamaları için dini eserlerin Türkçeye tercümesini ve dini ayinlerin Türkçe yapılmasını aklımıza getirmedik. Bunu yabancılara reva gördük, kendi halkımıza reva görmedik.  Bu anlayışın ülkemizde yerleşmesi için çaba gösterenlere insafsızca saldırdık hatta iftira ettik. Bırak hutbe de adının anılması, Balıkesir’de 7 Şubat 1923 günü Paşa Cami- Şerifi’nde minbere çıkarak hutbe okuyan Mustafa Kemal’i anlamadık, anlamak istemedik.


     Üzülerek şunu belirtmeliyim ki: Osmanlı Medreseleri’nde ve Hıristiyan Osmanlı vatandaşların mektep ve İlahiyat Okulları’nda eğitim dili Türkçe olmamıştır. Bir ülkenin eğitim dili ortak değilse ortak değerler yaratılamaz. Zaten de yaratılamamıştır. Bir medeniyette dini mabetler, mektep ve medreseler, kışlalar, çarşı ve pazarlar, meydan ve sokaklar aynı dili konuşmuyorsa o ülkenin vatandaşları birbirine sağır, duygu yoksunu ve değer fukarasıdırlar.


        Dün medresenin Türkçeye karşı gösterdiği vurdumduymazlığı bugün üniversitelerimiz İngilizceye gösterilen ilgi ve alakadan dolayı Türkçeye göstermektedir. Üniversitelerimizde kahir ekseriyet ulemada: Türkçe bilim dili değildir çünkü Türkçeyle bilim insanı yetiştirilemez anlayışı egemendir.     


       Türk, Çin, Arap, Roma, Pers, Rus, İngiliz, Alman ve İspanyol gibi ordu milletlerin dillerinin yaşaması ve yayılması büyük oranda ordularına borçludur.


       Türkçenin yaşaması ve yayılması; mektebe, medreseye, camiye, kiliseye değil tarihte kurulmuş Türk Devlet’lerinin ‘ordularına borçludur.’ Cumhurbaşkanlığımızın forsundaki 16 büyük Türk Devleti’nin hükmettiği topraklar oldukça genişti. Bu devletlerin halkı çok çeşitli dilleri ve şiveleri konuşan oymaklardan ve milletlerden oluşuyordu. Bu devletlerin ordularını oluşturan binlerce insan, kışlada Türkçeyi ortak dil olarak konuştuğu için sefer yapabilmiş ve zaferden zafere koşabilmişti. Devletler de bu dil sayesinde varlığını sürdürmüştür. Yıkılan bir Türk devletinin yeniden başka bir adla çok çabuk kurulmasının belki de en belirgin nedeni ordu dilinin Türkçe olmasıdır. Bu devletlerin ordularının dili Türkçe olmasaydı, Türkçenin de yaşaması zor olacaktı Türkçemizi kışlada olduğu kadar camide, kilisede, mektepte, tekkede, çarşıda, pazarda, okulda ve üniversitede velhasıl her yerde yaşamasını isteyen ve bunun için hiçbir fedakârlıktan kaçmayan devlet başkanlarımızı minnet ve şükranla anıyorum.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.