Yapı Kredi Yayınlarından şehrimiz Erzurum’u da ilgilendiren bir kitap çıktı, geçtiğimiz hafta:
“Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir”
Yazarı, okumalarıyla ve okuma üzerine yazdığı kitaplarla ünlü Arjantinli yazar Alberto Manguel. Yahudi bir ailenin çocuğu olan Alberto’nun çocukluğu babasının diplomatik görevi nedeniyle yedi yaşına kadar İsrail’de geçmiş. Dünyanın birçok coğrafyasını gezmiş, görmüş bir isim. Dünya edebiyatının önemli isimlerinden, Arjantinli öykü, deneme yazarı, şair ve çevirmen Jorge Luis Borges’e (1899-1986) dört yıl süresince kitap okumuş.
 
Projeye göre Alberto, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” adlı eserinde adı geçen şehirleri dolaşacak, Tanpınar’ın eserinin izinde mekân, insan ve şehir yaşamını yeniden kaleme alacak. Bu amaçla iki defa da Erzurum’a gelen Alberto ilk gelişinde (2014 bahar ayları) ŞEHİRDER’in Tebrizkapı Sohbetleri programına katılmıştı. Bizim konudan haberdar oluşumuz dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen hocanın şehrimizin kanaat önderlerinden Muammer Cindilli’yi araması ve konudan haberdar etmesiyle oldu.  Erzurum’a geldiği gün akşam bizim Tebrizkapı Çarşısı’ndaki sohbetimize katıldı. Ardından akşam yemeğinde Muammer Ağabeyi’nin Hünerli Eller lokantasında verdiği yemeğe katıldık. Günü Baltahane’de (Komisli Hanı) Erzurum türküleri dinleyip şehir üzerine sohbet ederek tamamladık. Duyduk ki; Alberto sonraki aylarda bir daha gelmiş Erzurum’a, Tanpınar’ın izini sürmüş güya, meselâ Cinis’e gitmiş.
 
Yanımızda olduğu vakitler etrafındakilerin tüm sıcak ilgilerine rağmen soğuk, konuşmaktan imtina eden, etrafı tedirgin ve suçlu arar gibi gözleyen yahut etrafındaki insanlara ve mekânlara karşı bir suç işlemiş ya da işleyecekmiş gibi bakan Alberto yaptı yapacağını, etti edeceğini ve rezil bir kitap çıkardı ortaya… 
 
Sıradan bir yazar için bile dil, üslup, bilgi eksikliği ve hataları açısından utanç duyulacak bir esere imza attı koskocaman Alberto Manguel! Beyaz sakallarının etrafını sıvayan o kırmızı yüzü –varsa utanma duygusu- daha da kızarmıştır herhalde, köz olmuştur, olmalıdır mutlak.
 
100 sayfalık kitabın 51-66 sayfaları arası Erzurum’a ayrılmış. Alberto’nun anlattığı Erzurum’u eleştirmeye bilgi hatalarından başlayalım, yani kolaydan…
 
1-Sayfa 51, ikinci paragrafta şöyle bir cümle geçiyor: “Evler sobayla değil mangalla ısınıyor.” Açıklama yapmaya gerek var mı? O nasıl gözlem Manguel? Tanpınar’ın da kemiklerini sızlattın. Erzurum’da, kenar mahallelerinde, köylerinde bile mangalla ısınan tek bir ev bulamazsın. Ya sobayla ya doğalgaz veya kömürle beslenen kalorifer tesisatıyla ısınır Erzurum evleri.
 
2-Sayfa 51’de başlayıp 52’ye sarkan şu cümleye bakar mısınız: “Osmanlı döneminde Erzurum uzaklardaki sultanlar tarafından gittikçe ihmal edildi ve iktidarın merkezi olarak Balkan devletleri tercih edildi.”  Birincisi, Erzurum Osmanlı Balkanlara geçtikten orada medeniyetini inşa ettikten çok sonra Osmanlı toprağı oldu. 1530’larda… Fetih sırası ve tarihi itibariyle elbette ki Balkanlar Osmanlının Doğu Anadolu’ya göre daha çok kaldığı ve kendisini gösterdiği topraklar olacaktır. İkincisi, daha önce bölük pörçük olmuş Anadolu’da dil birliği, siyasi birliği Osmanlılarca sağlandığına göre Osmanlıların Anadolu’yu ihmal ettiği tezi nakıstır. Üçüncüsü, Bir devlet, nasıl olur da iktidar merkezini diğer devletlere taşır? Öyle demiyor mu cümlenin sonu: “…iktidarın merkezi olarak Balkan devletleri tercih edildi.” Bu bilgi hatası değilse korkunç bir mantık ve üslup hatasıdır. En fazla şöyle bir şey denebilir: “İktidar merkezi Balkanlara taşındı yahut Balkanlar tercih edildi…” Balkanlardaki şehirleri mi kastetti acaba bizim kırmızı yüzlü Alberto? Bir devlet Balkanlardaki başka devletleri iktidar merkezi yapamaz Alberto! Okumakla meşhursun, (tanrını seversin) bu okumaları böyle mi sonuçlandıracaktın?
 
3-Sayfa 52’de geçen “Sonra Ruslar kırk yıl süreyle Erzurum’u işgal etti.” bilgisi zinhar yalan yahut yanlış. Kars ile Erzurum’u karıştırmış bizimki. Erzurum’un kuzey ilçelerinde bir parça toprak 93 Harbi’nden 1918’lere kadar Rusların işgalinde kalmıştır ancak. Alberto, wikipedia’ye de mi bakmadın hiç?
 
4-Sayfa 52’deki şu cümleye bakar mısınız: “Gaz Azerbaycan ya da İran’dan geliyor ve evlerin bazılarında ‘kiralık ya da satılık doğalgazlı’ diye duyurular var.” Alberto, hani Erzurum’da evler mangalla ısınıyordu. Doğalgazlı mangal icat edildi mi, bilmiyorum. Ben sana ne diyeyim ki… Bir önceki sayfada söylediğini sen yalanlamışsın iki paragraf sonra. İlahi adalet!
 
5-Sayfa 55’te, kitapta Erzurum’a ayrılan hacim dikkate alındığında gereğinden fazla (iki sayfa) yer verilen “yürüyüş” üzerine deneme yazısının sonucu evlere şenlik: “Erzurum içindeki sokaklarda bazen bir evin dışında bırakılmış ayakkabılar görüyorum. Diyorlar ki biri ölünce ölen kişinin ayakkabıları, geçen herhangi birinin alması için bir armağan olarak evin dışına bırakılırmış. Böylece hayaletler dünyada gezinmekten vazgeçermiş.” Ben bu yaşımda böyle bir geleneği ilk defa duyuyorum. Köylü kentli yaşlı adamlara da sordum, kimsenin böyle bir gelenekten haberi yok. Ermenilerin adetleri miydi bu, diyeceğim; yine de izi kalırdı, duyardık. Ah Alberto nereden uydurdun bu bilgiyi? Yoksa Arjantin’deki Ermeni dostlarından mı duydun? Bilesin ki Erzurum’da böyle bir gelenek zinhar, asla, kat’a, kesinlikle yok!
Ah Alberto ah!..
 
6-Sayfa 56’da “Kuzeye doğru anayolun karşısında, avlusu kümbet ve sütunlarla çevrili güzel bir on altıncı yüzyıl binası olan Lala Mustafa Paşa Camii yükseliyor.” Lalapaşa’nın son cemaat yerine mi dedin kümbet, anlamadım. Caminin avlusunda kümbet ne gezer? Bu nasıl bir gözlemdir? Diyeceğim ki kümbeti bilmiyorsun, olmayacak. Çünkü başka paragraflarda hem üç kümbetlerden hem kümbeti olan Yakutiye Medresesi’nden ayrıntısıyla bahsetmişsin. Onlardaki kümbetse Lalapaşa’nın son cemaat yerindeki kubbeler kümbet olur mu? Artık neyi kastettiysen Lalapaşa kümbetinden… Onu bir türlü çıkaramadık.
 
7-Sayfa 57’de geçen “aptes” kelimesi “abdest” olacak Alberto! Ayrıca aynı sayfada “ruzemi” diye bir patlıcan yemeğinden bahsetmişsin, ardından başka bir patlıcan yemeği tarifi daha vermişsin kendince. Yazdığını iyice okudun mu? Her ikisinde de aynı yemeğin tarifini yapmışsın. Bu bir. Erzurum’da patlıcan ezmesi denen yemeğin. İkincisi Erzurum’da “ruzemi” diye bir yemek ismini sen kimden öğrendin? Adını ver de tanışalım. Böyle bir yemek adı Erzurum’da yok. Sözlükleri karıştırdık, her karşımıza sorduk, ne ev hanımları ne lokantacılar, kimse bilmiyor. En son Arnavutça kökenli benzer bir kelime bulduk, derin sözlük araştırmamızdan… Emin ol Tanpınar’ın kemikleri sızlıyor… Ayrıca Türkçede “sarmısak” diye bir kelime yok. Kelimenin doğrusu “sarımsak”tır. Lütfen TDK kaynaklarına bakınız. Çevirmenin de sıkıntılı anlaşılan.
 
8-Sayfa 58’de Alberto yine kendisini kendisi yalanlamış. “Bir akşam yemekte karşımda, on iki ya da on üç yaşındaki kızıyla birlikte bir hükümet görevlisi oturuyor. Siyasi bir köşe yazarı olduğunu söylüyor…” Bu nasıl iş? Bir hükümet görevlisi aynı zamanda siyasi bir köşe yazarı nasıl oluyor? Karar ver Alberto, cevap ver. Yoksa sen Türkiye’yi muz cumhuriyeti mi sandın? Bahsettiği kişi Palandöken gazetesi sahibi Mehmet Şener’dir. Bahsettiği o yemekte biz de vardık. Mehmet Şener ustamıza hükümet görevi hayırlı olsun!?
 
9-Sayfa 58-59’da Alberto Erzurum Lisesi’ndeki bir duvar resminden bahsederken art niyetini açık ediyor; yalanla dolanla: “1920 sıralarındaki Balkan Savaşı’ndan Türklerin Yunan katlettikleri bir sahneyi gösteriyor. Bir Yunan bayrağı buruş buruş, atların nalları altında yatıyor.” Avrupa’da sayısız heykel vardır ki ayakaltında hilali, yani Türkü resmeder. Bunlara gıkı çıkmayan Alberto, sana ne demeli bilmem ki, o resimde olmayan Yunan bayrağını galiba sen çizmişsin.
 
10-Sayfa 60’ta Erzurum’un pazarlarından bahsederken “Tebrizkapı Pazarı” diye bir ifade var. Okuduğumuzda anlıyoruz ki bizimki “Tebrizkapı Sanat Çarşısı”ndan bahsetmiş meğer. Yine okuyunca anlıyoruz ki adamın kafası karışık. Pazar derken hem mahalle pazarına aklı gidiyor (Salı pazarı, Cuma pazarı) hem eski kervansarayların, hanların zayıf gölgeleri olarak değerlendiriyor pazarı. Hele 60.sayfada konuyla ilgili paragraftan hangi mekânı ve neyi anlatmak istediğini anlayan beri gelsin. Tebrizkapı’dan girmiş çıkacak yer bulamamış, kaybolmuş Alberto… Nerelerden bahsediyor anlamak mümkün değil.
 
11-Sayfa 61’de “Karanlık bir akşam Baltahane Hanı’nda bir grup Türk yazara hitap etmem isteniyor.” demiş. Bizim ŞEHİRDER’in Tebrizkapı’daki toplantıdan bahsediyor. Ama Tebrizkapı’yı zihnine sadece pazar olarak yazmamış bizimki, bir de Baltahane yapmış. Külliyen yanlış.
 
12-Sayın Alberto Manguel, yaptığın bu hatayla kalemini kırarsın artık. Yayıncını, projeyi hazırlayanları kandırmışsın açıkçası. Yazık! Nenehatun’dan bahseden sayfa 63’te son paragraftaki cümlelerin tam bir fiyasko, hem yazma hem okuma utancı. Cümleye bakınız: “… Savaştan sonra adeta unutulmuş; ta ki İstiklâl Savaşı’nı araştıran Amerikan büyükelçisi onun hikâyesini ortaya çıkarana ve yaklaşık yüz yaşına geldiği 1985’teki ölümünden kısa süre önce seksenli yıllarda onu onurlandırana kadar.” Birincisi nenhatun 1955’te vefat etmiştir. İkincisi Nenehatun’a Türk Ordu Komutanları sahip çıkmış, 30 Ağustos 1952’de ona “Türk Ordusunun Nenesi” unvanı verilmiştir. ABD büyükelçisi bu durumdan etkilenmiş ve Nenehatun’u kendi ordusuna ve milletine örnek göstermiştir.
 
Satır aralarında daha birçok yanlış bilgi var. Alberto’nun bizi şaşırtmayan diğer günâhı da “Bayat Oryantalist” yaklaşımıyla Erzurum’u değerlendirmesi, hatta Yahudi Midraşik geleneğiyle yorumlamasıdır. Sonraki yazıda kendisinin bile inkâr edemeyeceği biçimde gözler önüne sereceğim onun art niyetini.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Mustafa Ç.Baydar 2016-03-21 13:35:56

daha önce gruplara yazıdığım yazılarda erdal güzel'in alberto hakkındaki yazısını beğendiğimi söylemiştim kanaatimce murat ertaş bu eleştirisi ile erdal beyi geçti. kutluyorum