ÇOCUKLARI HOCALARA VERİRLER...

Yaz aylarına sıkıştırılmış bir din eğitimi çocuklarımıza ne kadar faydalı olur, tartışılır. Mevsimlik ham bir meyve gibi…

08 Temmuz 2011 Cuma 11:36
ÇOCUKLARI HOCALARA VERİRLER...
Yazın, çocuğun gözünün dışarıda olduğu zamanda verilen dini eğitim, çocukta şuuraltında sosyalleşmesini sağlayan oyunun karşısındaki rakip olarak algılanmakta, bu nedenle dine karşı bir soğukluk başlamaktadır.
Toplumumuzda nice hafızlar vardır, nice hatim indirmişler vardır ki, neredeyse Kuran okumayı unutmuşlardır. Küçük bir cüzü kâinat olan Kuran'dan birçoğumuz ancak bir iki sure dışında bir şey bilmiyoruz. İçselleştirilmeyen bilgiler, değerler, inançlar kişinin üzerinde emanet bir elbise gibi durur ve karakter kendini tamamladığı, insan çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından tam bir birey olduğu zaman bu elbiseyi sırtından çıkarır.
Ailelerin, ebeveynlerin gözden kaçırdığı bir durum var: Çocuğa şeklen Kuran okuma eğitimi verilmeden önce kalben ve zihnen insan fıtratında bulunan ahlakî değerler, sorumluluk bilinci ve az da olsa içinde bulunduğu kâinat hakikatleri öğretilmesi, öğretilerin çocuğun ruhuna işletilmesi gerekir. Önce kalp ve ruh Kuranî olmalı ki öğrenilen Kuran çocukta bir gün kullanılmayacak nesne, eşya durumuna düşmesin.
Mektep de, okul da, cami de, kurs da ailedir, anne babadır.
Unutmayalım, her çocuk anne ve babasının en büyük sırrıdır…
Çocukları başından salar gibi hocaya gönderen anne ve babalara acıyorum!
Çocuklar; mahallenin, sokağın, sitenin diğer çocuklarıyla bir sürü psikolojisiyle gittikleri yaz Kur'an kursları veya camilerde genellikle biçimsel bir din eğitimine tabii tutulmaktadırlar. Yaz bitiminde ancak Kur'an öğrenebilen çocuk, okulların açılmasıyla Kur'an'ı hayatlarından çıkarmakta, bu konuda aileler de irade göstermemektedir. Çocuklar, okulların yaz tatiline her girişinde, okunmamaktan unutulan Kuran'ı öğrenmek için bir daha "Elif" cüzünden talime başlamaktadır.
Her çocuk temiz fıtrat üzerine doğar. Çocuğun karakteri, eğitimi ailede ve içinde bulunduğu sosyal çevrede biçimlenir, tamamlanır. Bilhassa 0-7 yaş bu açıdan çok önemlidir. Bu dönem çocuğun şuuraltı beslenme dönemidir. Çocuk fıtratı gereği inanmaya hazırdır. Onda bulunan bu inanma potansiyeli ortaya çıkarılmalı ve işlenmelidir. Âdeta o, yazılmamış bir kâğıt gibidir. Ona her şeyi yazabilirsiniz."
Küçük yaşta alınan eğitim ve terbiye Peygamberimizin buyurduğu gibi "taş üstüne yazı +t  azmaya"; yaşlılıktaki öğrenme de "su üzerine yazı yazmaya" (Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 1/125) benzer.
Rum Sûresinde şöyle buyrulur: "O halde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah'ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et." (Rum Sûresi, 30/30)
Peki, nedir o fıtrat?
Hz. Peygamber (asm.)'in, "Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar." (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)
Sevgili anne babalar, çocuğunuza dini (insanî ve ahlâkî) terbiyeyi öfkeyle değil, sevgiyle vermek zorundasınız. Çocuğun nefret ettiği saatlerde aldığı eğitim ve bilgilere şuuraltında cephe oluşturacağını unutmayın.
Çocukların gönlüne inmeden onlara istediğinizi eğitimi veremezsiniz. Çocukları sevmek, onlara iltifat etmek, şefkat göstermek ve bunlarla birlikte eğitim vermek durumundayız. Peygamberimizin "Çocuğu olan onunla çocuklaşsın." tavsiyesini unutmamalıyız.
Eskiden, bizim çocukluğumuzda şüphesiz daha çoktu: Asık yüzlü, kaba, ham, elinde kızılcık sopası eksik olmayan, dövmek için fırsat kollayan, yüzü bir türlü gülmeyen hocalar, softalar vardı. Şimdi çok şükür, daha müşfik, daha candan, daha sevgi dolu, fedakâr ve sevgi dolu hocalar var. Elbet istisna her daim olacaktır.
Yüreğinde çocuk sevgisi olmayan, asık yüzlü, asabi bir kaba softadan ders alan çocukların çocuğun ileride camiden, cemaatten ve hatta dinden uzaklaşması şaşırtıcı olmamalıdır. Maalesef eski alışkanlıklar sonucu bazı öğreticiler, Kur'an'ı öğretirken, namaza alıştırırken, kaba kuvvete ve dayağa başvurmayı bu eğitimin vazgeçilmez bir yolu olarak görebiliyorlar 
Bizler de çocukken hocalara verildik, korka korka hocaya gittik. Her yaz başka bir camiye, hocaya… İnanması güç ama yüzümde tebessüm olduğu için yediğim dayağı nedensiz yere kaç kere yemişimdir. Bu nefretin kötü izlerini şuuraltından silmekte güçlük çekiyorum hâlâ…
Halbuki yüreğimde din adına, peygamber sevgisi adına ne varsa anneannemin, dedemin ve annemin sevgisiyle pişmiş bir terbiyeden kalmadır.
En güzel dünya meyvesi olan çocuklarımız, inşallah fıtratları üzerine bir terbiye alır, güzel bir toplumun mimarları olurlar.
Yazımı çocuk ruhumdan silemediğim hatıralarla biçimlenmiş bir şiirimle tamamlamak istiyorum.

HOCA
Neden böyle karanlık, böyle çatık kaşları
Hocanın üç den dişi sigaradan sapsarı
Bir kızılcık sopa ki, hepimizden uçarı
Tuvaletin de gelse, çıkamazsın dışarı
Çocuklardı hocanın günâhı, günâhkârı,

Helvadan putlar gibi binbir şekle girerler…
Çocuklar itiş kakış dizilirler, erirler
Başından bir bulutu atar, kovalar gibi…
Anneler çocukları hocalara verirler,
Bir bohçayla beraber; mintan, tespih ve minder.

Gardiyan başımızda, mübarek hımbıl hafız
İçerde yoğun bir sis, pencereler ışıksız
Düşer ağır başımız badalanın üstüne
Korkar da içimize düşer gözden yaşımız
Dayaktan şişen ayak, kalkan çoraplarımız

Sızlar badem gözleri, akardı sümükleri
Boşa gitmezdi elbet ezberi, emekleri
Siz öğretin Allah'ı nur nineler, anneler
Siz uçurun vermeyin ilkin kelebekleri
Dizinizin dibinde sevdim ben peygamberi…

Editör

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.