Avrupa Birliğine tam üye olmak için bekleme odasında yarım yüzyıldan fazla beklemekteyiz /bekletilmekteyiz. Tam üyelik için ev ödevlerimizin olduğu ileri sürülmektedir.

Ev ödevlerimizden daha çok zihniyet dünyamızın değişmesinin gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle Doğu ve Batı zihniyetinin, dünya görüşünün mukayesesini yapmak istedim.

Burada Doğu ve Batı derken coğrafyayı değil, zihniyet dünyasını kastediyorum.

Doğu inanç, iman ve akide dünyasıdır. Dinler Asya’da doğmuştur. Batı ise düşünce, felsefe dünyasıdır. Doğu’da merhamet adına hukuk, ahlak ve dini kaideleri hiçe sayılır. Batı’da ise bu kaideleri merhamete kurban verilmez. Doğulu için zalimler, soyguncular, eşkıyalar, kabadayılar konak odalarda övgüyle anlatılır, takdir görürler.

Doğu’da önce inanmak sonra yapmak varken Batı’da önce düşünmek sonra yapmak egemendir. Batı’da bilim, sanat, din, felsefe, iktisat, siyaset, hukuk kendi alanlarında gelişme gösterirken, Doğu’da bu alanları din adına ortaya çıkanlar kontrol ederler. Onun için de bu alanlar gelişmez. Bu nedenle de bilim, sanat, felsefe ve hukuk gibi alanlarda ter döken saygın insanların adları ne sokaklara ne kurumlara ne da önemli yerlere verilmez. Sanat abidesi eserleri yapan mimarların adaları bile camilere, köprülere, kışlalara verilmez.

Batıda siyasi tavır akılcı ve gerçekçi, Doğu’da hikmet-i hükümet, büyüklerimizden sen daha mı iyi biliyorsun, sana düşen sadakat ve itaattir düşüncesi yaygındır. Karşı taraftakini dinleme ve anlama tutumundan daha çok sus ve beni dinle çabası vardır.

Doğuda insan değer kazanmamıştır, kendini değerli bulmaz, onun için insan hakları gelişmemiştir. Hak ve adalet güçlünün elinde kalır, liyakat esas değildir. Kendini dinin, ideolojinin partinin, mezhebin, sosyal grubun neferi görür. Her an ve her zaman hukuku çiğner, hiyerarşi vardır. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” denir. Mevki ve makam bakımından üstteki insanı eşit değil ayrıcalıklı görürü, üstteki de kendinin ayrıcalıklı görülmesini ister. Yeteneklere göre değer kazanılmaz, makam ve mevkilere göre kazanılır. İnsan hakkı yeme ve hukuksuzluk her an görülür. İşten ve vazifeden kaytarma ayıplanmaz. Vicdanı kontrol merkezi olmadığı için tek bir işçini başında bile bir de çavuş vardır.

Doğuda bilim sistemleştirilmemiş, Batı’da ise bilim sistemleştirilmiştir. Doğuda hemen her alanda yetişen düşünce, sanat ve bilim insanları Çoban Yıldızı gibi doğar ve batar. Düşünce halkaları birbirine bağlanmaz. Bilim ve felsefe fantezi bir iş görüldüğü için hayatta karşılaşılan problemlerini bunlarla çözmez. Bilim ve felsefe yol gösterici değildir. Bilim insanı yöneticiler tarafından değersiz görülür. Bilimle çözüm aranmaz. Kurum kültüründen daha çok kişilere bağlı kuruluşlar vardır.

Batı’da ahlak akılcı, gerçekçi ve faydacıdır. Akıl, hisse hakimdir. Doğu’da ise, his akla ve ahlaka egemendir. Şefkat, iyilik, insaf, kin ve nefrette aşırırdır. Sevgide ve nefrette toptancıdır. Bir pireye yorgan yakar. Bu yiğitlik alametidir. Doğulu akla, zekaya değil hislere değer verir.

Batı işbirlikçi, uzlaşmacı ve sorun çözücüdür. Doğu’da şirket, kooperatif, hatta aile şirketliği bile yürütülemez. Apartman toplantılarına çok az katılım olur, toplantılara katılım olsa bile iş birliği, uzlaşma gösterilmez. Sorumluluk alınmadığı gibi, sorumluluk alan da insafsızca eleştirilir. Yapılan işlerde takdir duygusundan daha çok kusur arama vardır. Yapılana teşekkür edilmez. Takdir ve teşekkürü yağcılık olarak görür.

Doğulu insan güvensizdir. Bu güvensizliğin kaynağı geçmiş yaşantı ve tecrübelerdir. “Güvendiği dağlara hep kar yağmıştır. Batı da ise insana güvenmekten daha çok hukuka güven duygusu egemendir.

Batılı geleceğe kendini veriri, geleceği kutsar. Akıl, plan, disiplin, istikrar ve kazanma önemlidir. Doğulu ise hep geçmişte yaşar, hayalcidir, geçmişi kutsar, şimdiyi ve geleceği konuşmaz, ölüler ona yol göstericidir, yaşayanlar değersizdir.

Batı emperyalist, sömürgeci ve ihtiraslıdır. Doğu ise kanaatkâr ve muhafazakardır. “Eski köye yeni adet mi getireceksin” denir. Her parti başkanı, kral, devlet başkanı ölene kadar koltuğu bırakmaz. İktidarı baba bırakır oğul veya kızı alır.

Doğulu özel hayatında ikili bir hayata sahiptir. Oturma odası ve misafir odası vardır. Yaşantısını hep ele, güne göre ayarlar. Kendisinden daha çok dışarı için yaşar. Kendini ya olduğundan fazla üstün ve varlıklı ya da yoksul gösterir. Çok defa “mış” gibi yapar. Kontrollerde, teftişlerde yapılan temizlik ve bakımlarda bir şeyi yapmam gerekir diye değil, göstermelik için yapar.

Doğu'da korku kültürü baskındır. Çocukluğundan itibaren Allah seni cehenneminde yakar, baban gelirse, iğneci geldi, öğretmenine söylerim, işte polis, jandarma, mafya babası, terör örgütü gibi adlarla her zaman korkuyla büyütülür. Evi, sokağı, okulu, mabedi ve kışlası hep bir ağızdan korku kültürünü yaşatır. Göz ağartmalar, parmak sallamalar en basit korku göstergesidir.

Hayata iyimser bakmadığı için kader, felek hep suçludur. Doğal sevinç ve neşesi olmadığından düğünlerde bile oynamak ayıplanır. Ancak içkinin verdiği sarhoşlukla sözde neşe ve sevinçli olarak yaşar.

Doğulu için zaman içi doldurulacak şey değil, öldürülecek şeydir. Vakit nakittir der, ancak ne yapıyorsun dendiğinde de zaman öldürüyorum denir. Tespih zaman öldürme aracıdır….

Bu mukayeseleri daha da uzata biliriz.

Okurlarımız hep bizim zihniyetimiz eleştirilmiş, Batı zihniyeti övülüş diye düşünebilirler. Evet derdimiz kendimiz. Olumlu zihniyetimiz zaten bize ait.

Zihniyetimizin daha doğruya, daha iyiye ve daha güzele sahip olabilmesi ve değişebilmesi için bilim, felsefe, teknik, dil, hukuk, sanat, mimari, tarih, din ve ahlak gibi değerleri meydana getirmek çok uzun çabalar ve ortak sorumluluklar gerektirir. Her şeyden önce bu değerler “neme gerek” denmeden ortak aklın ve sorumlulukların paylaşılarak yaşatıldığı ve geliştirildiği değerlerdir. Bu değerlere sahip olduğumuz sürece zihniyetimiz değişecektir.

Önce iğneyi kendimize, sonra çuvaldızı başkasına batıralım. Başkasının gözündeki çöpü değil, gözümüzdeki merteği görelim.

Zihniyetimizin önemli yanlarından biri olan paylaşmayı, hatırlamayı ve vefayı öne çıkran Ramazan Bayramınızı kutlar, selam ve saygılarımı arz ederim.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Halil Bulut 2017-06-30 03:08:19

"Doğulu ise hep geçmişte yaşar, hayalcidir, geçmişi kutsar, şimdiyi ve geleceği konuşmaz, ölüler ona yol göstericidir, yaşayanlar değersizdir."
Millet ve kurumlar olarak neden gelişme ihtiyacı duymuyoruz? diye soru sorsaydık bu sorunun cevabını yukarıdaki cümle özetliyor olacaktı.
Hocam, bir mum gibi erirken etrafını aydınlatanlardansınız.