Arkadaşları; başka Mukaddesler 
ölmesin, ocaklara yeni ateşler 
düşmesin diye, kaza yerinde oturma eylemi yaptılar. Kırmadan dökmeden, trafik terörüne dikkat çekmeye 
çalıştılar. İyi de yaptılar. 
Keşke bu "uyarı" dikkate alınsa, keşke başka hayatlar, Mukaddes'inki gibi pamuk 
ipliğine bağlı olmasa...
Kabul; bu ülkede her gün onlarca trafik kazası oluyor ve ne yazık ki onlarca
 insanımız bu anaforda yitip gidiyor, yüzlercesi de sakat kalıyor.
Fakat Mukaddes'in trajik ölümü herkesi derinden sarstı.
Tıpkı onlarca kadının şiddete kurban gitmesine rağmen, Özgecan'ın katledilişinin, toplumda oluşturduğu infial gibi... Mukaddes'in ölümü de maşeri vicdanı kanattı, yürekleri yaraladı.
Dünkü görüşmemizde Vali Dr. Ahmet Altıparmak'ın da, bu elim hadise karşısında nasıl üzgün olduğuna tanık oldum. "Mazeret beyan etmiyorum" diye söze başlayan Vali Altıparmak, bir önceki yazımızda altını kalınca çizmeye çalıştığımız sorunla ilgili olarak ciddi mücadele ettiklerini anlattı.
"Şayet ceza caydırıcı bir unsur olmuş olsaydı, sorun belki daha çabuk çözülürdü. Ancak cezalar tek başına sorunu çözmede yeterli olmuyor" diyen Vali Altıparmak çok yeni bir örneği aktardı:
"Başta halk otobüsleri, minibüsler, okul servisleri ve sair ticari araçlara dönük olarak 23-26 Mart tarihleri arasında yüzlerce denetim yapıldı ve sadece otobüs ve minibüsler için yaptıkları ihlallerden ötürü, 16 bin liralık para cezası kesildi. Erzurum ölçeğinde bu ceza hiç de yabana atılacak bir miktar değildir. Tabii ki böyle bir sorun var diye pes edecek halimiz yok. Elbette sorunu en aza indirmek için elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız da... Ancak her alanda olduğu gibi burada da köklü çözümün yolu eğitimden geçmektedir."
Vali Altıparmak'ın bu ifadesinden de anlaşılacağı gibi, Mukaddes'in, o otobüsün altında kalarak can verdiği saatlerde aslında polis kapsamlı bir denetim yapıyormuş. Buna rağmen o canavar, hiç olmayacak bir yerde genç kızın hayatını soldurabildi.
Demek ki bir yerlerde bi şeyler eksik yapılıyor...
Türkiye'de son yıllarda yapılan yeni düzenlemelerle pek çok alanda, işlenen suçlar karşısında aslında hatırı sayılır cezalar getirildi. Trafik de bunlardan biridir.
Buna rağmen her gün onlarca ölümlü kaza meydana geliyor. Demek ki ceza, Vali Bey'in söylediği gibi tek başına caydırıcı unsur olmuyor.
Eğitim... eğitim... illa da eğitim...
Yapılan bir hazırlığa göre, bundan böyle sürücü belgesi alacak kimselerde aranacak temel özelliklerden biri de şu olacakmış:
Nizami olarak park yapmayı başaramayan kişiler ehliyet alamayacak.
Park yapma özürlü biri olarak bu yaptırımı ayakta alkışlıyorum. Böylelikle herkes kendini eğitmek, park yapmayı öğrenmek zorunda hissedecektir.
Aynı şey, bu halk otobüsü ve minibüs şoförleri için de geçerli. Şayet bu insanlar işe alınır alınmaz hemen direksiyon başına geçirilip caddelere salınmasa, inanıyorum ki bugün yaşadığımız sorunların yüzde sekseni olmayacaktır. Çünkü bırakın insanı, hayvan bile eğitimle belli alışkanlıklar kazanabiliyor.
Otobüs veya minibüs sahipleri, daha çok kazanmak uğruna nerede tecrübesiz, eğitimsiz ya da sorunlu tipler varsa ucuz olsun diye, onları işe alıyor ve sonra da bu türden kazalar kaçınılmaz oluyor.
Belediye, kendi otobüslerine şoför aldığı zaman, bir çok ciddi şartın yanı sıra, en az on yıllık aktif sürücü olma mecburiyeti getiriyor. Fakat aynı belediye, otobüs ya da minibüs hattı sattığı işletmeciden bu şartları aramıyor!
Adama sormazlar mı, belediye otobüsleri can taşıyor da özel halk otobüsleri veya minibüsler patlıcan mı taşıyor?
Hala vakit geçmiş sayılmaz.
Bundan sonra başka Mukaddesler yahut da Ahmetler hiç uğruna gitmesin diye, gelin, bugünden tezi yok hemen işe koyulun.
Kimse aklına estiği gibi o direksiyonun başına geçme lüksüne sahip olamasın.
Cigara parasına ve yarım tavuk dönere çalıştırılan o insanlar direksiyon salladığı sürece, herkes daha çok ah-vah çeker...
Unutmayalım ki, bu böyle sürüp giderse eğer...
Polisin üç gün içinde kestiği 16 bin liralık para cezası devletin kasasına girer, o kapkara asfaltın üzerinde yitip giden canların acısı da bize kalır.
Şu paradoksa bakar mısınız?
Aynı devlet, berber çırağı olmak isteyen bir çocuk için getirdiği zorunlu eğitimin binde birini, her gün binlerce can taşıyan bir otobüs şoföründe aramıyor!
O çocuk da günün sonunda şöyle diyor:
Madem berber  ya da kasap çırağı bile olamıyorum, bari gidip halk otobüsü şoförü olayım!
Nitekim oluyor da...
Birbirimizi kandırmayalım. Bendeniz hâlâ aynı görüşteyim: Bu işlerin birinci derecede sorumlusu devlettir, devlet...
Belediyeler milyon dolarlara hat satıyor, üstüne üstlük bir de "hediye" kabilinden aslında düpedüz rüşvet olan Mercedes marka makam arabası alıyor, sonra da meydanı berber veya kasap çırağı bile olmayan adamlara bırakıyor.
Ve Mukaddeslerin mukadder sonu...
Sahi siz başka ne bekliyordunuz ki beyim?
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
hande 2015-03-28 15:47:19

Belediye otobüslerini kullananlarda aynı, bir sürücü olarak sıkça trafikte sıkıntı yaşıyorum ayrıca halk otobüsü kullananlardan daha cüretkarlar hepsi torpille iş başı yapmış belediyeye sırtını dayamış siyah gözlüklüler daha dün araştırma hast. Kavşağında insanları tehlikeye atarak körüklüyle yolun sağından aniden sola döndü kavşağa ve tepkileri umursamadı bile