Erzurum eğitim ve kültür tarihine iz bırakan isimlerden birisi Mustafa Zihni Efendi'dir.
Erzurum’da birçok ünlü ismin yetişmesinde rolü olan bu eğitimcimiz ne yazık ki Erzurum’un tarihi henüz tam olarak yazılamadığından, vefasızlığımızın bir örneği olmuş, ismi tozlu tarih sayfaları arasında unutulup gitmiştir.
“Tarih Yolunda Erzurum” dergisinde rahmetli Cemalettin Server Revnakoğlu bilgi vermemiş olsa bu güzide insanı ne yazık ki tamamıyla unutup gideceğiz.
(Yetim Hoca) unvanlı Mustafa Zihni Efendi kimdir? Asıl adı "Mustafa Zihni" olan Yetim Hoca Efendi aslında Rize'lidir.
Pek küçük yaşında dayısı "Fetvacı Hoca" denilen Hacı Mehmet Efendi ile Erzurum'a gelmiş, bütün tahsilini orada O'nun himayesi altında yapmış, bu sebeple baba yüzü görmeden büyüdüğü için “Yetim” olarak anılmıştır.
İlk eğitimini Pervizoğlu Medreseleri'nde alan Mustafa Zihni, zamanın birçok hocalarına ayrı ayrı dersler almıştır. Karslı Büyük Hamit Efendiden ve Tabur imamı Dağıstanlı "Mehmet Efendi Hoca'dan" Farsça öğrenmiş, Mesnevi Şerifi de yine O'ndan başlayıp bitirmiştir.
Mustafa Zihni Efendinin Erzurum'da ilk resmi vazifesi Rüşdiye muallimliğidir. Kırk Çeşme çevresinde Esat Paşa Yokuşu'nda 1875 tarihinde, "Erzurum Mülkiye Rüşdiyesi" ismiyle açılan bu mektebin başmuallimliğine yine Cimilli soyundan tanınmış bilgin İbrahim Selâmi Efendi getirilmiş, muallimi saniliğine de (ikinci Öğretmenlik) Yetim Hoca Efendi tayin edilmiştir.
Değerleri birbirinden üstün bu iki faziletli adam, burada baş başa vererek fedakârca çalışıp, Erzurum’un eğitim hayatını yükselten hayırlı, faydalı işler görmüşlerdir. Yetim Hoca, on seneden fazla Rüşdiye muallimliğinde kaldıktan sonra kendi medresesinde bir köşeye çekilerek ve burada özel dersler vermiştir.
Gürcü Kapışı çevresinde, kavaflar çarşısında Memiş Ağa Hanı içinde bir odayı, dershane haline getirdikten sonra, çevresi şehrin talebeleri ve genç aydınlar ile dolup taşmış, ilme susayanlar için doyurucu, bir kaynak olmuştur.
Yetim Hoca'nın özellikle ve eğitim usulüne getirdiği yeni metotlar ve kolaylık sayesinde Erzurum'un diğer eğitim kurumlarından daha köklü, daha kuvvetli öğretim vermiş, şehrin eğitim hayatına az zamanda çok şey kazandırmıştır. Kendisine zaman zaman teklifler yapıldığı halde başka eğitim kurumlarında resmi öğretmenlik almamış, okuttuğu, yetiştirdiği kimselerden de ücret veya hediye olarak her hangi bir şey kabul etmemiştir.
Daima insanlığa yararlı bir iş görmek gayesiyle ve tamamıyla "Allah Rızası" için ders okutmuş, öğrenim ve öğretimde çıkar gözetmemiştir. Kendisine ait bir işi başkasına gördürmeyen, bir karakteri vardı.
Kazancına alın teri kazandırmak için şehrin uzağında, bugünkü tabyaların eteğinde gübresi kuvvetli has topraklarda evlek evlek bostan ektirirdi. Yahut ortağı Erçikli Hacı Ömer Efendi ile Erzurum'un köylerinden toplattırdığı koyunları sürü halinde Trabzon'a getirir, oradan deniz yoluyla İstanbul'a gönderir ve sattırırdı. İhtiyaçlarını ve geçimini böylece sağlardı.
Meşrutiyet başlarında kendisine bağlanan maaşı, bütün ısrar ve tekliflere rağmen bu "muhassas maaşı" ömrünün sonuna kadar almamıştır.
Zeynel Camisinin güneyine rastlayan çıkmaz sokağa girerken, sağ köşenin başında kira ile oturduğu iki katlı, kagir ev, dersten sonra memleketin büyük, küçük her halkı ile dolar boşalırdı. Tüccar, memur, talebe, hatta Devlet Adamları başı daralınca Yetim Hoca'ya koşarlardı. Vali ve Kumandanlar da şehrin idarî, içtimaî işlerine dair bazı meseleleri istişare etmek için Yetim Hoca'nın odasında toplanır; Onunla hemen her konuda görüşürler, sohbet ve ziyarette bulunmaktan doyulmaz zevk duyarlar, ilim ve feyiz alırlardı.
Biraz Fransızca da bilirdi. "Meramını anlatacak, söyleneni anlayacak kadar dil öğrenmelidir" derdi, insanda en büyük servetin araştırma arzusu ve öğrenme duygusu olduğunu daima söyler, duyururdu.
Her gün mutlaka gazete okur, günlük olayları dikkatle takip eder, lâkin siyasî işlerle uğraşmaz ve onlara karışmazdı. “Ulema bunların dışında kalmalıdır” derdi. Gösterişi sevmediğinden toplantılarda başköşeye geçip oturmak, el ayak öptürmek gibi, halleri yoktu. Bunları yapanları da yaptıranları da hoş görmez, bu gibi hareketleri insanî ve İslami terbiyeye aykırı bulurdu.
“Üç Aylar” da Caferiye Camii Şerifi’nde, ikindiden sonra "Tefsir" okutulurken bile kürsüye çıkmamış, mihrap önüne koydurduğu küçük bir rahlede derslerini vermiştir.
Yetim Hoca; 29 Şubat 1912 Çarşamba Günü 85 yaşında olduğu halde vefat etti. Gez Mahallesi altında, Gürcü Kapısı Kabristanı'na defin edilmiş, daha sonraki yıllarda sonra mezarlıklar taşınırken kemikleri Asri Mezarlıkta "Meşhurlar Suffası" na kaldırılmıştır. Kabrin yeri mezarlıklar müdürlüğünce kayıp olarak bilinirken Doç Dr. Rıdvan Canım ve Muzaffer Taşyürek tarafından bir araştırma sonucu tespit edilmiş ve kabri önüne levha asılması sağlanmıştır.
Kabr-i şerifi kabristana girildiğinde ilk sağ (Batı istikamet) yol’un ellinci metresinde Ketencizade Rüşdi Efendinin kabriyle yan yanadır.
Yetim Hoca, Erzurum'da hocaların da hocasıdır. O'nun eğitiminden geçen ve hem Türkiye hem Erzurum’a hizmet eden bir kaç ünlünün isimlerini şöyle sıralayabiliriz.
Hoca Raif Efendi (Dinç), Zırnıklı Cazim Hoca (Mebus), Müftü Sakıp Efendi, Aşağı Habib Efendi imamı Maksut Efendi, Edirne Müdafi Şükrü Paşa, Fatih müderrislerinden Ahmet Efendi.