Demirtaş, Akdeniz'de şirin mi şirin bir köy, Alanya'ya bağlı. Şirinliğini doğasındaki ormanlarından, deniz kıyısından ve insanından alıyor.

Demirtaş'a karayoluyla giderken sol taraflar yüksek dağlardan oluşuyor. Yaz ayı olmasa tırmanmak isterdim. Evvelki sene yaktılar, beş altı günde zor söndürüldü. Demirtaş yoluna dönüyorsunuz, köye giderken sağ ve sol tarafınızdaki dağlar ormanlarla örtülü.

Demirtaş köyüne giderken sol taraftaki ormanı da bu sene yaktılar. Beş altı günde zor söndürüldü. Şimdi oradan geçerken ormanı yakanların kalpleri gibi simsiyah bir kara dağ görüyorsunuz. Bu beni kahrediyor.

Pazara gidiyorum, pazar esnafının azarlama huyu yok. Tezgahtan seçip alabiliyorum. Tabii ben de seçerken abartmıyorum.

Sahile iniyorum. Sahilde genelde yabancı uyruklu insanlar var.

İnsan! Bu yabancı uyruklu insanların bir huyları var; gittikleri zaman yerlerinde çöp bırakmıyorlar. Başkalarının ki bizimkilerin diyelim, bıraktıkları çöpleri de toplayarak, poşetliyor ve arabalarına koyup götürüyorlar. Sahil her zaman pırıl pırıl. Bu yabancı uyruklu vatandaşlarımızın bir huyları daha var, kitap okumak! Bir çoğunun elinde kitap var, okuyorlar! Ve sohbet ediyorlar eşleriyle, sahilde başı eşinin omuzunda turluyorlar, kumların üzerinde, sakin ve sessizce. Yalnız gelenler de aynı, ellerinde kitap ve mıntıka temizliği yapıyorlar.

Hayat okuma alışkanlığı ile daha medeni kapılar, ufuklar ve sorgulama için bilinçler açıyor insanlığa. Temizliğin imandan olduğu sırrına ermiş insanlar temiz olurlar. Gerçi bizde kimse imanına söz söyletmez ama temizlik ve hijyene hiç alışık değildir.