Mekke’de başlayıp Medine’ye ve tüm dünyaya yayılan İslamiyet gittiği her yerde yeni müesseseler kurdu. Zaman içinde bu eserler günümüze geldi.
Mescitler, medreseler ve camiler şeklinde cisimleşen inanç yapımız müminlerin beş vakit namaz kıldığı mekânlara dönüştü.
İslam tarihinde bir ruhban sınıfı yoktu. İmam ve imamet yoktu. Mezhepler yoktu. Din sade, saf olarak kıtalara gönüllü tebliğcileri aracılığıyla yayıldı.
Zamanla Müslümanlar zenginleştiler. Bu zenginliğin göstergesi olarak mescit, medrese ve camileri inşa ettiler.
Zengin Müslümanlar bu süreçte vakıfları kurarak geride ölmez, itmez kalıcı eserler bıraktılar.
Vakıf sahibi kurduğu müesseselerin tüm ihtiyaçlarını karşıladı. İmamından temizlikçisine kadar her görevliye bir ücret vererek hayırlarını devam ettirdiler.
Bu nedenle Osmanlıda Şeyhülislam ve Kadılar devletten görevleri icabı maaşlarını aldılar fakat devletin gider veya harcama kalemlerinde imam, müezzin kadrosu yoktu. Hiçbir cami, medrese görevlisi devletten maaş almadılar.
Köylerde cami imamları ücretlerini doğrudan köy halkından aldılar. Köylerde zengin aileler “imamlık” adı altında tarla, çayır bağışlayarak tarihte muhteşem bir alicenaplık örneğini gösterdiler. Öyle ki tarlayı, çayırı bağışlayanın adı bile bilinmez oldu. Bu özellik Türk milletiniz inceliğiydi.
Her yıl son baharda camide görev yapacak, çocukları okutacak, cenazeleri yıkayıp kefenleyip mezara defnedecek dini bilgisi yerinde olan birisini köy ihtiyar heyeti çağırır, “hak” karşılığı bir yıllığına anlaşırdı.
İmam olmayı kabul eden kişi bir yıl boyunca dile ilgili işleri yürütür, harman zamanı torbasını alarak köylü tarafından kendisine verilecek buğdayı doldurup evine götürürdü. Yine imam ektiği tarlaları hasat eder, oradan elde ettiği gelirlerle hayatını sürdürürdü.
Büyükşehir kanunu çıkınca köyler mahalle oldu. Köylerdeki imamlıklarda Büyükşehir belediyelerine geçti. Böylece yüzyıllardır devam eden hayır sahiplerinin köy camisine bağışladığı taşınmazlarda belediyelere geçmiş oldu..
1966 veya 1967 yılında Süleyman Demirel’in başbakanlığında alınan karar gereği camilerde ki görevliler şehir, köy, kasaba ayırt etmeksizin bütün imamlar 657 sayılı devlet memurları kanununa alınarak emekli sandığına bağlandılar.
Özellikle 1970 sonrası siyasi kargaşa içinde devlet görevlisi olarak görevlendirilen imamlar Demirel’e her türlü hakareti yaptılar, mason Demirel dediler ve oylarını da büyük oranda Milli Selamet Partisine verdiler.
Özellikle 1973 seçimlerinden başlayarak imamlar siyasetin öznesi oldu. Açıkça iktidar partisini desteklediler.
Günümüzde imamlar büyük oranda iktidarı metheder hale geldiler. Elbette istisnalar var. Ancak bu durum ister inanın ister inanmayın insanları camiden ve cemaatten soğuttu.
Bu durum dini söylemlere zarar vermeye başladı. Halende devam ediyor. Tüm söylemlere karşılık insanlar Cuma hariç camiye gitmemeye çalışıyorlar.
Netice olarak diyanet kadrosunda olan insanlar elbet bir partiye oy verebilir. Ancak iktidar ve muhalefeti işaret edecek veya birilerinin değirmenine su taşıyacak olmaktan kesinlikle kaçınmaları gerekir. Ayrıca imamlar artık kendilerini büyük oranda imam değil “namaz kıldırma memuru” olarak tanımlamalarının önüne geçilmelidir.
Sonuç olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, din görevlileri asla siyasete bulaşmamalı ve sadece ve sadece doğru dini anlatmaları, tebliğ etmeleri gerekir. Bu özelliği koruyan tüm görevlilere selam olsun.
12.10.2025 ERZURUM