Geçen hafta yangınlar ve afetlerden korunmak için 90.000 camiden dualar yapıldı.

Sahteciliğin her alanda kol gezdiği ülkemizde bu duaların ne kadar karşılık göreceğini “Allah bilir” deyip geçiştireceğiz.

Oysa, tedbiri alıp, takdire rıza göstermemizi isteyen bir dinin mensupları olarak sorumluluğumuzu yerine getirmeden, dua edip beklemenin dinin mantığıyla örtüşmediğini biliyoruz.

Dünyevi istekler doğrultusunda şekillendirilmiş ve kaynağından koparılmış din anlayışıyla her türlü sahtecilik neredeyse meşrulaştırılmak istenmektedir.

Kul hakkı yemenin, aldatmanın, sahtecilik yapmanın, devlet malını çalmanın, hırsızlığın, yaşam biçimi haline getirildiği günümüzde akla hayale gelmeyen üç kâğıtçılıkları görünce bir Müslüman ülkede bunlar nasıl olabiliyor? demekten kendimizi alamıyoruz.

Hülleli boşanmalarla maaş alanlar, ölmüş anne ve babasını sağ gösterip maaşına konanlar, ekmediği tarlasını ekiyorum diye gösterip devleti söğüşleyenler, özürlü yakınlarına tanınan imkânlarla araç satın alıp keyif edenler, gıda maddelerine her türlü hileyi yapıp piyasaya sürenler, sahte diplomalarla makam mevki sahibi olanlar, imtihan sorularını çalıp hak etmedikleri puanları alanlar, kaçak su ve elektrik kullananlar, sahte ehliyetlerle trafikte arzu endam edenler, çeşme suyunu zemzem suyu diye satanlar, inşaatlarda demirden, çimentodan çalanlar, bir evi birkaç kişiye satanlar, devlet arazisine çöküp ev yapanlar, yardım paralarını iç edenler, telefon dolandırıcılığıyla milleti soyanlar, sahte ilaç satanlar gibi şeytanın aklına dahi gelmeyen üçkâğıtlar ne yazık ki ülkemizde her geçen gün yaygınlaşmakta ve zaman içerisinde bu davranışlar artık yadırganmaz hale gelmektedir.

İşin çözümü gerçek din ve ahlak anlayışıyla donanmış erdemli vatandaş yetiştirmekte birlikte denetleyici bir sistem ve karşılığında cezai yaptırımlardan geçmektedir.

Yoksa bu gidişle, sahtecilikte Guinness rekorlar kitabına gireceğimiz yakındır.