Ülkemizde 2009 yılı resmi nüfus verilerine göre 7 milyon civarında “orman köylüsü” diyebileceğimiz bir kesim yaşamaktadır. Bakıldığında orman köylüsü Türkiye’nin toplam nüfusunun neredeyse %10’u kadardır. Aslında önemli bir rakam gibi görünse de 1970 yılında toplam nüfusun %23’ü civarında olan “orman köylüsü” nüfusunun önemli oranda azaldığını söylemek mümkündür.
“Orman köylüsü” özellikle orman ürünlerinin üretimi açısından temel iş gücü ve girişimcileri ifade eder. Bu nedenle Anayasa’da “orman” ve “orman köylüsü” hakkında özel maddeler düzenlenmiştir.
Anayasamız Md.44, Md.45 ve Md.46’da sırasıyla “toprak mülkiyeti”, “Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması” ve “kamulaştırma” adı altında temelde köylüler olmak üzere çiftçiler ve köylülere ilişkin önemli oranda korumacılık yapmaktadır.
Ancak “orman” ve “orman köylüsüne” özel bir önem göstererek Anayasanın 169 ve 170. Maddelerinde bu kavramlara ilişkin ayrıcalıklı bir düzenleme getirmiştir.
Anayasanın 169 uncu maddesinde “ormanların korunması ve geliştirilmesi” bulunmaktadır.
Bu maddeye göre “devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz”.
Bunun yanı sıra Anayasanın 170 inci maddesinde de “orman köylüsünün korunması” başlığında ayrı bir düzenleme yapılmıştır.
Söz konusu 170 inci maddeye göre “ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, 31 Aralık 1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.
Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır.
Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler, Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır”.
Görüleceği üzere devlet orman köylüsüne özel bir önem vermektedir. Ancak kağıt üzerinde verilen bu değerin daha bir uygulanabilir olması için yalnızca devletin düzenleme yapması yeterli değildir. Bu nedenle orman köylülerinin daha profesyonel biçimde birlikler halinde hareket etmesi önemlidir.