Bir Kurban Bayramı’nı daha sağlıkla idrak etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Kurban Bayramı’nda kurbanlarımızı, hem ibadetimizi bir an önce yerine getirmiş olalım hem de diğer günleri bayramlaşmaya ayırabilelim diye genel olarak bayramın ilk günü keseriz. 
Ancak bir konu var ki aslında ne geçiştirilecek, ne de unutulacak türden. Acaba kurbanlarımızı layık-ı vechile kesebiliyor muyuz? Kurban keserken dini bakımdan bir eksik yapmamaya gayret ediyoruz. Kurban edilecek hayvana iyi davranıyor, tekbirlerimizi getiriyor, konu komşuya, akraba-i taallukata ve ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor, evimizin payını ayırıyoruz vs. Böylece dini açıdan ve sosyolojik bakımdan kurban vazifesini ifa etmiş oluyoruz.
Bununla birlikte kurban ibadetinin bazı önemli yönlerini tam anlamıyla gerçekleştirebiliyor muyuz? diye sormadan edemiyorum. O da bu ibadetin etik, estetik ve hijyenik boyutudur. Çünkü kurban ibadetinde; çevreye saygılı davranabiliyor muyuz, temizlik şartlarına riayet edebiliyor muyuz, işi kabaca mı yoksa inceliklerine dikkat ederek mi yapıyoruz? gibi sorulara vereceğimiz cevaplar oldukça önemlidir.
Şimdi bu soruların cevaplarını verebilmek için bayramın öncesine ve ilk gününe gidip şöyle bir hatırlama gezintisi yapalım.
1- Kurbanın alınması: Bayramdan bir ay kadar önce kurbanı nasıl, ne zaman ve nereden alacağımızın derdi kasaveti hepimizin içine çöker. Nasılsa bir hal yolu buluruz diye ötelenir ve bir de bakılır ki kurbana üç gün kalmış. Kurbanlar satış yerlerine dökülür. Meydana girseniz bir dert, girmeseniz ayrı bir dert. Şansınız yaver gider de kurbanınızı çabucak alırsanız ne ala, ama eğer istediğiniz gibi ve bütçenize göre bir kurban bulamazsanız vay halinize. O gün alırsanız yine iyi ama alamazsanız ertesi günü bir daha gitmek zorundasınız. Tabii eve geldiğinizde her tarafınız pislik içindedir ve üzerinize nahoş kokular sinmiştir. Bu kokuyu atabilmek için kıyafetlerinizi değişirsiniz vs. Kurbanı almak da başka bir sıkıntı; bu sefer bayram sabahına kadar nerede saklayacağız derdi başlar. Kurbanı aldınız, getirip kalorifer dairesine veya bahçeniz varsa bahçenize bağlarsınız yahut da mezbahanın ahırına bırakırsınız. Bu sefer de üç gün boyunca hayvanın bakımı problemiyle karşılaşırsınız.
2- Bayram sabahının en büyük problemi kurbanın kesilmesidir. Tanıdık kasabınız varsa az çok şanslısınız. Yoksa ya tanımadığınız bir kasaba, ya kesimhaneye kestireceksiniz, ya da az çok anlıyorsanız kendiniz keseceksiniz. Bayram günü öyle bir hal alıyor ki kurban kesmeyi bilen de bilmeyen de eline bıçağı, masatı, baltayı alıp kasabım diye ortalığa düşüyor. Siz de onu kasap sanıp kurbanınızı kestirmek istersiniz, asıl dert o zaman anlaşılır. Kasap sandığınız kişi, ya hayvanı yatıramaz, ya eziyet çektirerek boğazlar veya deriyi soymayı beceremez yahut etin ayrılacak yerlerini bilmez… Kendiniz kesmeye kalktığınızda bu problemler daha da artar. Böyle acemi kesimlerde ya boynuz darbesi alınır, ya hayvanı yatırayım derken altında kalınır veya tekme darbesine maruz kalınır. Bunların hiçbirisi olmasa da ya elinizi kesip, ya baltayı bir yerinize vurup gözünüzü acilde açarsınız. Bayramın ilk günü ülkemizin bütün illerindeki hastanelerin acil servisleri tam kapasiteyle çalışır.
Şimdi herkesin kasaplığa soyunması ne kadar doğrudur ve içimize sinmektedir gelin bir düşünün. Kasaplık, dikkat, beceri ve eğitim isteyen bir meslektir; herkesin yapabileceği bir iş değildir. Tehlikelidir de.
3- Hayvanın kesim yeri: Bilindiği gibi Avrupa Birliği kriterleri ve ülkemizin kanun ve yönetmeliklerine göre cadde ve sokaklarda kurban kesilmemesi gerekiyor. Bu, uyulduğu takdirde fevkalade güzel ve medenice bir ölçü, ama dediğim gibi, uyulduğu takdirde. Bayramın ilk günü Erzurum çevresi ve caddelerinde şöyle bir dolaştım. Tarlalar ve bazı yeşillik alanlar, sanki işkembe, kan ekim ve dikimi yapılmış gibiydi. Caddeler de mezbahadan farklı değildi. Kan ve işkembe kokusundan insanın midesi ağzına geliyordu. Zaten çöplerin çevresine yaklaşılamıyordu bile.
Çoğu insan kurbanını kendi evinin önünde veya bahçesinde kesmek istiyor. Erzurum’da birçok mezbaha var ama bu mezbahalar, şehrimizin günlük et ihtiyacını karşılayacak şekilde tesis edilmişler. Bayram sabahı birden aşırı yüklenme olduğunda, ihtiyacı karşılayamıyorlar ve aşırı kesim yapıldığı ve ön tedbirler yetersiz kaldığı için kokudan ve kandan içeri girilemiyor.
4- Deri ve sakatat sıkıntısı: Bir başka problem de derinin ziyan edilmesidir ki ülkemizin ekonomisiyle de çok yakından alakalı olan bu problem ancak profesyonel kasapların kesim yapması veya kesimhanelerin devrede olmasıyla aşılabilir. Derinin, zedelenmeden soyulması, ardından da hemen tuzlanıp onu değerlendirebilecek bir yere verilmesi oldukça önemlidir. Sakatat, özellikle de işkembe, bağırsak ve akciğerlerin sokaklardaki çöp bidonlarının etrafına yığılması, oldukça çirkin görüntüler oluşturmaktadır ki bunun ortadan kaldırılması da önemli bir problemdir.
Çözüm ve Öneriler
Şunu akıldan çıkarmayalım ki her şeyden önce vatandaş olarak bizler sorumlu davranmayı öğrenmeliyiz. Evlerimizin önünde rastgele kesim yapmamalıyız.  Öyleyse ilk iş, vatandaş olarak kurallara uymalıyız.
Bu kurallar, yasa veya yönetmelikler çerçevesinde belediyeler tarafından belirleniyor ve bizlerden de uymamız isteniyor.
Ancak ülkemizin birçok yerinde belediyeler kurban kesimi için herhangi bir yatırım yapmıyor. Yumurta kapıya dayanmadan tedbir almak düşünülmediği için de palyatif önlemlerle geçiştiriliyor. Oysa kurban kesimi, ülkemizin dış dünya nezdindeki imajı açısından fevkalade önemlidir ve geçici tedbirleri değil, kalıcı ve köklü önlemleri gerektirmektedir. Her belediye bir yıl önceden neler yapacağının planlamasını yaparsa ve kurban öncesinde ya geçici ya kalıcı tesislerini kurarsa bütün problemlerin aşılacağı kanaatindeyim. Tabii ki bu işe kafa yoracak ekiplerin oluşturulması ilk tedbirdir. Çirkin, sağlıksız görüntü ve manzaralar, her belediyenin kendi sorumluluk alanında bu hususla ilgili bir miktar yatırım yapmasıyla aşılabilir.
Bu Kurban Bayramı’nda da hiç kuşkum yok ki bir istisna dışında ülkemizin her tarafında durum, aynıydı. Nitekim istisnayı oluşturan yer, İstanbul’daki Başakşehir Belediyesi’ydi. Televizyonlardan ve internetten takip ettiğim kadarıyla bu belediye, kurbandan önce son derece çağdaş bir kurban satım ve kesim ünitesi oluşturmuş. Zaten olağan dışı bir şey olduğu için de üç-dört gün boyunca TV’lerin ana haberlerinde gösterildi.
Verilen haberlere göre, oluşturulan mobil ünitelerde kesilen kurbanlar, kısa sürede vatandaşa teslim ediliyor, vatandaş kesim alanının dışında kurbanını beklerken çayını kahvesini içip hatta kurbanlardan hazırlanan kavurmasını bile yiyebiliyor. Kesilip işlem gören her kurbandan sonra süratle temizlik yapılıp yenisine geçiliyor. İçeri girip çıkarken ilaçlama yapılıyor. Her türlü temizlik ve sağlık kurallarına uyuluyor. Kurban en geç yirmi dakika içinde üstelik de on iki parçaya bölünüp paketlenerek vatandaşa teslim ediliyor. İşkembe, yine oluşturulmuş çukurlara ilaçlanarak gömülüp üzeri örtülüyor.
İşte hem İslam’a hem de medeni insana uygun kurban kesimi böyle olur. Çevreye ve insana saygılı bir kurban kesimi... Kurban, hem etik, hem estetik kurallara uygun olarak kesilmelidir. Kurban’dan maksat Allah’a yakınlaşmak olduğuna göre, bunun kabaca değil, nezaketle yapılması gerekmektedir. Dini kurallara da uygun kurbanın, böyle kesilmesi gerektiğine inanıyorum. 
Biz bir zamanlar Batılılar tarafından örnek alınan bir medeniyete sahiptik. Şimdi ise o inceliği kaybettik. Yeniden o inceliğin yaşanıp yaşatıldığı muhteşem günlere kavuşmak çok da zor değil. Bunu Başakşehir Belediyesi yapabilmiş. Belki yapan başka belediyeler de vardır. Ama isterim ki bu tesisler en kısa zamanda Erzurum’da da kurulsun. Kurulacak modern kurban kesim tesisleriyle Erzurum, bir anda örnek şehir konumuna gelebilir. Bunun bir maliyeti olduğunu da biliyorum. Ama bu tesisler yapılamaz değil; işte Başakşehir Belediyesi, bunu başarmış, neden Erzurum başaramasın.