Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbesinin ardından başlayan tartışmalar, açıkçası kabak tadı verir oldu…

Farkında mısınız?

Bu konuyu gündemde tuttukça sapkınlığın ve sapıklığın bildiğiniz reklamını yapıyor ve malum çevrelerin meşrulaşma gayretlerine alenen destek oluyoruz…

Bu birincisi…

İkinci hususa gelince:

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı hutbede anlattıklarından dolayı eleştirenlere tepkiler falan gösteriyoruz ya şimdi…

Şunu da merak etmiyor değiliz hani!

Örneğin, İstanbul Sözleşmesi onaylanırken ve yasal bir sisteme dönüştürülürken neredeydik acaba?

O zaman niye sustuk?

O zaman niye tepki göstermedik?

Sonuçta bugün yaşadıklarımız, -kim ne derse desin- İstanbul Sözleşmesi denilen kokuşmuşluk yüzündendir…

Ve çok ilginçtir…

Bu kokuşmuşluğa önce geçit verdik ve sustuk… Sonra bu kokuşmuşluk yüzünden meşru bir zemin bulma arayışına giren sapkınlara/sapıklara tepki gösterir ve ses yükseltir olduk…

Eyvah, eyvah!

Biliyor musunuz, biz de az değiliz aslında…

Baksanıza!

Yanlışı yapanlar bizden olunca göz yummayı ve susmayı yeğliyor, ama bizden olmayanlar yanlış işlere kalkışınca da, kıyametleri kopartıyoruz resmen… Sonra hiç utanıp arlanmadan, kalkıp bir de Allah’ın hükümlerinden bahsediyoruz…

O kadar da pişkiniz yani…

“Acaba!” diyoruz…

Başkalarının evindeki, sokağındaki ve mahallesindeki çöpler yüzünden tozu dumana katmak yerine, kendi kapımızın önünü süpürsek mi biraz da?

Ne dersiniz?

Biriktirdiğimiz çöp yığınları boyumuzu aşmaya başlamamış mı sizce de?

Haksız mıyız?