Tarihin derinliklerinden günümüze çeşitli coğrafyalarda, çok sayıda devlet kuran milletimiz 21. Asır ve sonrasında özlenen atılımları gerçekleştirebilmesi için çok yoğun çaba harcamalıdır. Bu çabanın temelinde hak eksenli adalet, ülkeyi çağın ötesine geçirecek bir eğitim fikri olacaktır.

Tarihin her dönemecinde çok çeşitli zorluklara göğüs geren milletimiz yeniçağlara yelken açabilmesi için şaşmaz, değişmez, kişilerin makam ve mevkilerinden etkilenmeyen mutlak bir adalet anlayışını kendi sınırları içinde ihdas ederek çevre ülkeler için bir çekim merkezine dönüşmesiyle olacaktır.

Hammurabi kanunları, Nuşirevan ve Hz. Ömer adaleti, Roma hukuku ve Fatih ve Kanuni Sultan Süleyman kanunnameleri önümüzde bize örnek olacak tarihi deneyimlerdir. Bu deneyimlerden yola çıkarak Almanların dediği “ Berlin’de Hâkimler var” anlayışını bizler “Ankara’da Hâkimler Var” anlayışına dönüştürüp birazda öne geçmeliyiz.

Eğitimde töre eksenli, felsefi ahlak disiplinli, dünya tarihinin doğrularını örnek alan, gençlerimizi bili ve teknolojinin önüne geçirecek bilgilerle donatılmış, kâinatla, sosyal hayatla barışık ferler haline getirecek anlayışın çizdiği çağdaş bir anlayış olmalıdır.

Okullarda tarih, coğrafya, ahlakın yanında pozitif bilimler okutulmalıdır. Mikrokozmozdan, Makrokozmoza ulaşacak bir bilgi anlayışıyla gençlerimiz donatılmalıdır.

Adaletin ve eğitimin sağlıklı işlemesi, insan hayatının, biyolojik ihtiyaçlarının giderilmesi için sağlam bir ekonomiye ihtiyaç vardır. Bu ise üretim, dağıtım ve tüketim zincirinin mükemmel olmasına bağlıdır.

Ülkenin en küçük alanında bile hububat ekimi, yaş sebze ve meyve üretimi yapılmalıdır. Bu yapılırken tohumculuktan başlayıp tüm basamaklarda verimliliği önceleyip dünya ile yarışacak şartları oluşturup bir adımda önüne geçmeliyiz.

Hayvancılık ülkenin olmazsa olmazı olmalı gerek mera, gerek ahır hayvancılığı mutlaka geliştirerek bir zamanlar et üreten ülke iken yanlış politikalar sonucu et ithal eden anlayıştan çıkmalıyız. Bunun yolu da belli, yordamda bellidir. Son otuz beş yıllık hayvan ithalatından vazgeçmek işin ilk basamağıdır.

Tarım ve hayvancılıkta kendine yeterli hale gelen ülkemiz bu sahada elde ettiği ürünleri dünya pazarlarına vermeli ve rekabet ederek bir adım öne geçmelidir

Son yüz yıldır elde ettiğimiz, bilgi, görgü ve ilmi ilerlemeleri sanayi alanına hızla taşıyarak dünya ile rekabet edecek hale gelmeliyiz. Bunun için adam kayırmadan, işi ehline vererek tam bir vatanseverlikle fabrika bacalarını tüttürmeliyiz.

Yükte hafif, pahada ağır bir anlayışla önce ithalat ve ihracat dengesi sağlanarak ihraç ürünlerimizi öne çıkarmalıyız. Böylece dış ticaret açığı ülkemiz lehine dönecek, sattığımız çok aldığımız az olduğu zaman merkez bankasının kasasında açık yerine fazlalık olacak ve son dört yüz yıllık zafiyetimiz son bulacaktır.

Türkiye bunu yapabilir mi? Yapar diye sesleri duyuyor, yarınlar için ümit besliyorum. Bunun için ülkede Yasama, yargı ve yürütüme gücü ayrılarak herkes kendi sahasında görevini birinci sınıf yapacak hale gelmelidir. Böylece bozulan dengeler yeniden kurulacak, toplumsal barış ve güven söylemleri öne çıkacak hiç kimse artık kendisine haksızlık yapılacağını akılından silip atacaktır.

Adaletin mükemmel hale geldiği, güvenin zirveye çıktığı, kasasında altın ve dövizlerin biriktiği güçlü, adil, kadir bir Türkiye artık dünya devletleri içinde ön saflara çıkmış sözü dinlenir olmuştur.

Bu ise aşiretçilik anlayışından kurtulmuş, ideolojik sapmalardan arınmış, lider sultasından sıyrılmış demokrasiyi özümsemiş bir anlayışla gerçekleşeceği günlerin özlemiyle “Yaşasın Büyük Türkiye”… “Yaşasın Muhteşem Türkiye….

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.