Haftalardır günlük siyasete, bölgesel olaylara, ekonomik gelişmelere hiç dokunmuyordum.
Ramazan ardından bayram vesilesiyle insanın birazcık da olsa fasit dairesinden çıkıp hakikatine dönmesi gerektiğine inanırım.
Bunu daha sık yapması gerektiğine inanırım da neyse artık!
Bu kadarının da olamadığını bu süre içerisinde gördüğümüze göre devamını söylemeye gerek yok.
Bu ülkenin gürültücü takımının ortak bir özelliği olduğunu keşfettim.
Solcusu da, sağcısı da, islamcısı da kendi adamları söz konusu olduğunda ülkelerinin çıkarlarını bir kalemde silebiliyorlar!
Buna milliyetçiyim diye geçinenler de dahildir.
Belki de en çok onlar artık bu gruba giriyor zira günümüzde milli çerçevenin bütün kenarlarının kırıldığını ve kim ne isterse bu kırıklardan çerçevenin içerisine doldurduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Yani kadim bir marksistle, sağlam bir ırkçı karşı karşıya oturduklarında hangisinin ne olduğunu konuşmalarından/savundukları değerlerden anlayamazsınız.
Bir kere bu bloğun birinci önceliği ne hazindir ki günümüzde aynileşmiştir.
Onların tabiriyle “uzun” düşmanlığı.
Sadece ismini vererek açtıkları sohbetlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sözü birinci dakika bitmeden getirebiliyorlar ve bütün meselelerde şaşılacak bir süratle hemfikir olabiliyorlar.
Doğrusu ben bunu anlayamıyorum!
AK Parti’nin de Erdoğan’ın da yanlış bulduğum, beğenmediğim bir sürü icraatı, düşüncesi olmasına rağmen bu grupla karşı karşıya geldiğimde hiçbir itirazımızın ortak olamadığını görebiliyorum.
Onlar, bol bol ahlaksızca hakaret ediyorlar ve bunun siyasi bir argüman olamayacağından artık habersiz olacak kadar iradelerini kaybetmişler.
Onlar, yapılanlara değil kimin yaptığına bakıyorlar ve ona göre beğenip beğenmemeye karar veriyorlar. Bu tavrın milliyetçilikle izahı mümkün olamayacağı gibi aklını sağlıklı kullanabilen hiçbir insanın kabul edemeyeceği bir yöntem olduğu aşikardır.
Onlar, terör eylemlerinde ölen insanların acılarına bakmadan bu işin faturasını devlete çıkarmaya çabalayan yalanlar üretmeye çalışıyorlar ve elbette bir şekilde bu meseleleri Erdoğan’la ilişkilendirip siyaseten AK Parti’den kurtulmanın hesabını yapıyorlar. Üstelik sağda solda devletçi olduklarını göğüslerini gere gere söylemekten de hiç hicap duymuyorlar.
Tayyip Erdoğan’a partili Cumhurbaşkanı görüntüsü verdiği gerekçesiyle ağza alınmayacak sözler söyleyenler ilk partili Cumhurbaşkanı söz konusu olduğunda süt dökmüş kediye dönüyorlar.
Onların Tayyip Erdoğan düşmanlığı ne hazindi ki Atatürk’e olan sevgilerini putlaştırmaya dönüştürecek kadar zehirli bir noktaya taşıyor. Zira bugün tutunabilecekleri, sevebilecekleri,inanabilecekleri bir liderleri yok. Abarttığımı düşünenler muhalefet partilerindeki genel başkanlık kavgalarına bir kez daha bakabilirler.
Atatürk’ün başardıkları ve başaramadıklarıyla bir lider olduğunu…
İyi yaptıkları ve kötü yaptıklarıyla bir fani olduğunu unutmak için adeta kendilerini parçalıyorlar. Çünkü varlıklarını bir bütün halinde sürdürmek için bir lidere muhtaçlar ve ne hazindir ki yaşayan böyle bir liderleri yok!
“Olmasaydın olmazdık” diyecek kadar alçaklaşan bu güruhun etrafında bu sözün insanı nasıl bir duruma düşüreceğini bilebilecek altyapıya sahip olmasına rağmen en azından susarak destek veren insanların çokluğunu hayret ve ibretle izliyoruz.
Bütün bunları ben hayalimde kurmuyorum…
Bizzat kendileri muhalefeti yani saflarını belirtirken diğer yarı diye ayrımsız bir tanımlamanın girdabına kaptırıyorlar kendilerini.
Bu ülkeye çok yazık ediyorlar…
Elbette kendilerine de!
Daha iyi politikalar üretmek yerine yapılanları eleştirmek üzerine kurulu bir siyasetin başarılı olmadığına inanmak için daha kaç kere daha yenilmeleri gerekiyor.
Aslında izin verseler mevcut iktidarın yapamadıklarını/yapmaları gerekenleri/ yanlışlarını söylemek için bir fırsat bekliyoruz ama…
Tam ağzımızı açacakken bir ses sırf kendi inadı için Türkiye’yi hiç umursamayan bir yalanla iftiralara başlayınca…
Susmaktan başka çaremiz kalmıyor!