Bir de 13 rakamı için “uğursuz” derler.
Hiç alakası yok hâlbuki!
Zira 2014 yılında Erzurum’un başına gelenleri sıralamaya kalksak; tekmilimiz birden elini ayağını öperdik belki de 13’ün!
Ne dersiniz, sayalım mı?
Buyurun, sayalım o halde!
Yıl 2014, yani 14.
Yeni yıla nüfus kaybıyla giriyor Erzurum. Uzun bir aradan sonra nüfusunu artırmayı ilk kez 2011 yılında başaran şehir, 2014 yılını 11 bin 466 kişilik bir eksikle karşılıyor.
Bitmedi!
Erzurum’da sağlık turizmi açısından atılabilecek belki de en büyük adımlardan birisi olan Sağlık Kampüsü Projesi, deyim yerindeyse büyük bir çıkmaza giriyor. İşin ihalesini alan firma önce iflas ediyor, ardından ihale iptal oluyor. Derken yeni bir ihale daha yapılıyor ve bazı itirazlar üzerine o da iptal ediliyor.
Sonuç?
Sonucu yok; çünkü Erzurum bu hususta üzerine düşeni layıkıyla yapıyor.
Bekliyor yani.
Bitmedi!
Güney-Kuzey Demiryolu Projesi!
Bu projenin ayaklarından birisi Erzurum olacaktı. Ve şehir, demiryolu ile doğrudan Karadeniz limanlarına bağlanacaktı.
Ama olmadı.
Bir son dakika operasyonuyla proje Erzurum-Trabzon değil de, Erzincan-Trabzon olarak revize edildi.
Sonuç?
Sonucu yok; çünkü Erzurum bu hususta da üzerine düşeni layıkıyla yapıyor.
Seyrediyor yani.
Bitmedi!
Kentsel Dönüşüm Projesi!
Aziziye, Dağ Mahallesi, Veyisefendi ve Mecidiye mahalleleri Bakanlar Kurulu kararıyla Kentsel Dönüşüm alanı ilan edilmişti. Bu yılın Nisan ayı sonu itibariyle projeye başlanacak ve böylece ilk kazma da vurulmuş olunacaktı.
Malumunuz, şimdi Haziran ayındayız.
Ne dönüşüm var ortada, ne de bu yönde vurulmuş bir kazma.
Sonuç?
Sonucu yok; çünkü Erzurum bu hususta da üzerine düşeni layıkıyla yapıyor.
Susuyor yani.
Sayalım mı daha?
Özelleştirilme süreci bile yılan hikâyesine dönen Palandöken ve Konaklı’yı da ekleyelim mi, ne dersiniz?
Yok, yok eklemeyelim.
Görünen o ki; ekledikçe sadece ipin ucu değil, keyfimiz de kaçacak. En iyisi mi, gelin biz elimizden gelenin en iyisini yapalım yine.
Bekleyelim, seyredelim ve susalım…
******************
ARİF Mİ AĞIR BASIYOR,
TARİF Mİ AĞIR BASIYOR?
AK Parti’nin Erzurum teşkilatları yeni bir döneme gebe.
Malumunuz, İl Başkanı Murat Kılıç istifasını verdi geçtiğimiz günlerde ve 5 yıldır sürdürdüğü İl Başkanlığı görevine nokta koymuş oldu.
Bu istifayla ilgili kuşkusuz söylentiler ve tartışmalar olacak; yazılacak, çizilecek hatta ve hatta bir takım iddialar bile gündeme gelecek.
Doğaldır.
Zira tek başına iktidar olmuş bir partinin 5 yıl boyunca il başkanlığını yapmış olmak kolay bir iş değildir ve hepimiz biliyoruz ki; yerinden oynayan her taş ise, muhakkak çapı ölçüsünde toz kaldırır.
İşte Murat Kılıç da, kuşkusuz bu taşlardan birisidir.
Her neyse.
Su akar ve yatağını bulur bulmasına ya, biz bundan sonraki süreçle daha çok ilgileniyoruz.
AK Parti’nin İl Başkanı kim olacak?
Bize göre Ahmet, Mehmet, Hüseyin ya da Cevdet, hiç fark etmez.
Biz diyoruz ki;
Bir, AK Parti’nin Erzurum İl Başkanlığı görevine getirilecek olan kişi, evvela Erzurum’u bilecek; dilinden ve halinden çok iyi anlayacak.
İki, vizyon sahibi olacak. Kendisini yetiştirmiş, öngörü sahibi; karşı karşıya kaldığı her sorun karşısında pratik çözümler üretebilecek nitelikte ve beşeri münasebetlerinde ise, bir o kadar pişmiş olacak. İlaveten ölü görmüş ağlamış ve muhakkak düğün görmüş oynamış olacak bir il başkanı. Olacak ki; gülenin de, ağlayanın da halinden anlayacak.
Üç, teşkilatçı olacak. Birleştirecek, bütünleştirecek ve “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” diyecek.
Dört, beş, altı derken, uzar da gider böyle. Ama biz arz-u halimizi şöyle kısaca bir ifade edelim istedik.
İsimlere gelince!
Bir takım isimler var, evet…
Ve hemen her birini ise, iyi ya da kötü öyle ya da böyle tanıyoruz bir yerlerden. Dolayısıyla isimler üzerinde tek tek değerlendirme yapmayacağız.
Peki, ne yapacağız?
Çok basit.
Yukarıda yaptığımız kısa tarifi bir elimize, il başkanlığı için adı geçenleri de diğer elimize alacağız.
Sonra, tartıp bakacağız ki; tarif mi ağır basıyor, arif mi ağır basıyor?
Ne dersiniz, hoş olmaz mı?
******************
AYLARIN SULTANI
KAPIMIZA DAYANDI
Bizde adettir.
Bıçak gelip de kemiğe dayanmadan, kesseler kıpırdatmayız kılımızı. “Nasılsa Hallederiz” mantığıyla çalışıyoruz ya, o bakımdan.
Şimdi!
Ramazan ayı kapıya dayandı sayılır. Mevla kısmet ederse, 20 gün sonra bugün ayların sultanına “hoş geldin” demiş olacağız.
Malum, Ramazan gelir de, Ramazan Şenlikleri olmaz mı?
Olur, olmasına da, Erzurum’daki gibi olmaz.
Geçmiş yıllarda hep beraber gördük ki; Erzurum’daki belediyeler bir türlü kavrayamadı bu işi. Ramazan ayının ruhuyla uzaktan-yakından ilgisi olmayan aktivitelerle vatandaşa resmen eza ve cefa çektirildi. Kısaca Ramazan şenliklerinin tarifi; konserler ve envai türden şaklabanlık şeklinde yapıldı hep.
Ama artık yeter!
Madem önümüzde 20 gün var daha ve madem belediyeler Ramazan aylarına özel bir önem ve anlam yüklüyor, o halde şimdiden sıvanıversin şu kollar, ne olur!
Hem bilmemek ayıp değil ki, tersine öğrenmemek ayıp.
Zaman zaman tanık oluyoruz hepimiz.
Diğer büyükşehirlerde Ramazan ayına mahsus öyle etkinliklere imza atılıyor ki; mübarek aya bambaşka bir güzellik katılıyor sanki.
Çok mu zor?
İşi bilenlerden sorulsa ve yardım alınsa mesela. Bu saatten sonra olur mu bilmiyoruz ama gerekirse profesyonel anlamda hizmet bile alınsa.
Sebebine gelince:
Hep şunu demiyor muyuz?
“Ramazan ayını Erzurum’da geçirmek gerek”, “Ramazan ayı Erzurum’da bir başka güzel” ve “Ramazan ayı inanç turizmi açısından eşsiz bir fırsat” diye.
Diyoruz, evet.
Hem derken öyle de bir yükseltiyoruz ki çıtayı; kendi koyduğumuz hedefe sonunda kendimiz bile şaşırıyoruz.
Sonuç?
Sonuç ortada…
Yörük ovalarını andıran üç-beş garabet çadır, eline enstrüman geçiren herkesin bangır bangır bağırdığı bir sahne ve yeşil alanların bile kahvehaneye dönüştürüldüğü bir şehir.
Hepsi bu kadar işte!
Namı diğer Ramazan Şenliği…
Yerseniz tabi!