“Gökyüzünde, yıldızlar arasında parlak ay nasıl görünürse âşık da yüzlerce kişi arasında öyle görünür, o göründümü herkesin parlaklığı söner.”

Öyle diyor Mevlâna’mız, öyle olalım diye söylüyor, bilmez mi öyle olmanın sıradan olmadığını?

Her gece bir derviş dolaşır semada...
İlk zamanlarda ince narin çıtkırıldım bir taze, döner durur etrafta...

Zaman geçer biraz alıştım sanır her şeye tıknaz bir ergene dönüşür, açılır elleri iki yana...

Sonra gelir çatar zeval zamanı; yeniden çocuklaşır, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi erir karşımızda.

O; bebelerin ay dedesi, genç kızların hayal sandukası ve terütazelerin yol aydınlığıdır.

O, hilalden dolunaya her bir semasında ömrünü bir kez daha yitiren âşıkların padişahıdır.

Maşukunun aşkıyla döner durur arzın etrafında ki, tek bir cümleye mazhar olabilsin, “gel ey aciz!”

ve ay(da da bir işaret vardır ki) Biz onu, kuru ve eğik bir hurma dalını andırır hale gelinceye kadar çeşitli safhalardan geçirdik.(33)Yasin/39

Sen ona bazen ayça, bazen bedir dersin!
O döndükçe dönüşünden ne hale geldiğine aldırmaz.

Sabreder karanlığa, bir yol açmak için aydınlığa eridikçe erir, latif bir âşık gibi semaya durur.

Hiç bozmaz bakışını, gece kesifleştikçe o derin bir nefeslenir sarhoşça başkaldırışla, geceye dönmez yüzünü.

Bekler yüz görümlüğünün kendisine verileceği en zor günü...

Bilir sevgilinin celalli ama her şeyin ötesinde merhametli olduğunu... Sabreder geceye...

Hazreti Mevlana’da erdemini bilemek için söyleşir hilalle “Ayın, geceye sabretmesi, onu apaydın eder. Gülün, dikene sabretmesi, güle güzel bir koku verir. Arslanın, sabredip pislik içinde beklemesi, onu deve yavrusu ile doyurur.”

Sonra herkes susar ve Şems-i Tebrizi usulca çıkar çileden ve en celalli haliyle paylar karanlığı...

“Geceye dedim ki uzan uzanabildiğin kadar. Şimdi o dolunay uykudadır.”

Belki tam o an belki de az biraz sonra, halvetten uyanıklığa, derinden hayata bir adım atınca, tebessümle duyduklarına önce boyun eğer Mevlâna. Ve sonra bu celale yabancıdır diye hem gece hem de düşünde aşk badesi yudumlayan dolunay, usulca yumuşatır sözü. Şems’ine itaatten ayrılmadan, sözü mahın yolu gibi eğer büker, kuru bir hurma dalını andırıncaya değin!

Geceye dedim ki; seni aydınlatan ay'ı seviyorsan ona inancın varsa, bu çabucak göçüp gitmen, ona vefasızlıktır. Sevgi noksanlığıdır.

Lakin gece öyle bir mukabelede bulunur ki, değil Mevlâna, bütün kâinat susar...

Gece, yüzünü bana dönerek şöyle bir özür beyan etti. "bizim ne günahımız var? Aşkın sonu yok ki."

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.