Şu kadar günde şu kadar şehit!
Hayatın üzerine bir sayaç koyar ve ölümlerin çetelesini tutarsanız, sayılar çok çarpıcı gelir.
İşe sayılar üzerinden bakmaya başladınız mı da, meselenin rengi değişmiş olur.
Artık siz kaybınıza üzülmüyor, ölümlerin kalabalığından ürküyorsunuzdur.
30 yılı aşkın zamandır bu ülkenin çocukları, matematiğe konu olan ölümlerle çekip gidiyor aramızdan.
Biz, üzülüyoruz sadece!
Derin acımızı dillendirmek, öçlerinin alınacağına dair yeminler etmek, onlara uzanan ellerin mutlaka kırılacağını söylemek acımızı hafifletiyor mu?
Acıyla bunca yıllık yoldaşlığımız neticesinde anladık ki, boş sözler bunlar!
Boş, anlamsız ve annelerin gözyaşlarına faydasız sözler!
Toplumun bunca acıdan sonra gerçekçi davranması gerekirken aklı bir tarafa bırakıp hislerine sığınmasını anlamak mümkün ama sonuç getirici değil maalesef.
Çocuğunuzu öldüreni parça parça edilirken görmek arzusu, belki acınızı dindirmeye yarar ancak yeni acıların başımızdan defolmasına yaramaz.
Ülkede bir kakafoni ortamı oluşmuş durumda…
Çözemiyorsun o halde teselli et; “bıçak kemiğe dayandı de geç!”
Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket, ırkçılığın tırmanmasıdır.
Siz, bizden olanlar ve olmayanlar diye komşularınızı ayırmaya başladığınızda, iş çoktan şirazeden çıkmış oluyor.
Üstelik Müslüman olduğunuzu söyleyerek yapıyorsanız bunu daha da feci.
Elinde silah çocuklarımızı öldürenleri bir kenara iterek, Kürt olduğunu söyleyen kardeşlerimizin dertleriyle hemdert olmaktan başka bir çözümün olmadığını artık anlamak zorundayız.
Ölümler iyice nasırlaştırmadan yürekleri, bu ülkeyi sevenlerden  savaş tamtamlarını azdıracak açıklamalar yerine gözyaşlarını dindirecek iyilik hareketlerini gecikmeden hayata geçirmeleri beklenmektedir.
Yarın çok geç, hemen bugün yapmaya başlamalılar bunu!
Yoksa katliam isteyenlerin, ırkçılığı körükleyenlerin, bizi insanlıktan uzaklaştıranların kanlı kahkahaları altında, anaların masum gözyaşları kaybolup gidecek!