Hani herşeyin yolunda gittiğini sandığınız sırada bir ağrı dikilir başınıza ya.
Veya tansiyonunuz yükselir bazen. Kimi zaman da mideniz, böbrekleriniz sancılanır, rahatsız eder size.
***
Aracınızla yolda giderken aniden lastiğin patlaması veya ne bileyim kayışın kopması gibi bişeydir başa gelen.
Allah beterinden saklasın, yeter ki, depodaki benzini tüketmesin.
Lastik tamir edilir, yerine kayışın yenisi de alınır, ama tükenen ömrü takviye etmek…
Biliyoruz ki, mümkün olmaz.
***
Bizim de geçtiğimiz günlerde deyin ki aracımızın lastiği patladı.
Her pazartesi yayınlanan yazımızın gecikmesinin sebebi budur.
Bu gecikmeden dolayı öncelikle özür diliyorum.
***
Yaz mevsiminin en güzel günlerini yaşıyoruz.
Bu güzellikleri hem yaşama ve hem de doğal güzellikleri görüntülemek için, fırsatını bulduğum an bazı günler, öğleye doğru fotoğraf çekmeye çıkıyorum.
***
Çok uzaklara gittiğim söylenemez.
Kaldı ki, gerek de yok uzağa gitmeye.
Çevreyolunun hemen altı, yani Karasu’ya yakın yerler mekanım.
Çünkü oralarda inanılmaz kadar çok kelebek, kuş ve böcek var.
***
Fotoğraflarını çektiğim kelebeklerin, cinsleri, türleri ne, doğrusu bilmiyorum.
Ben sadece o zarif, o güzel, o muhteşem yaratıklarla günümü gün ediyorum!
***
Siz de eğer fotoğrafa ilgi duyuyor, birazıcık toz yutmayı da göze alıyorsanız, Karasu’ya giden patika yolları öneririm size.
Gidin, attığınız her adımda bir çalının dibinden aniden fırlayan beyazı, sarısı, kahvesi ve kırmızısı ile çok sayıda kelebeği görür, şaşkına dönersiniz.
***
Anlayacağınız müthiş potansiyel.
***
O kelebekler bence Erzurum’un bir başka güzel yüzü, bir başka zenginliği.
Ama kime anlatasınız!
***
Hazır kelebeklerden söz açılmışken, geçtiğimiz günlerde Hürriyet’in Seyahat Eki’nde yayınlanan bir yazıdan bahsetmek istiyorum size.
Yazıyı kaleme alan kişi Nazmi Kal.
Yaşı benim gibi 50’yi aşanlar, Nazmi Kal’ı hatırlar.
Kendisi TRT programcısı. Tabi şimdi emekli.
Kal, geçtiğimiz günlerde uzun zamandan beri hayalini kurduğu Mavi-Tur’a çıkmış, yolu da Fethiye’deki “Kelebekler Vadisi”ne düşmüş.
İsterseniz gerisini kendisinden dinleyelim:
***
“Kaptanımız teknemizi Kelebekler Vadisi sahiline yanaştırdı. Bizim gibi, bu doğa harikasını görmeye onlarca tekne gelmiş. 5 TL ödeyip içeri girdim. Hiçbir kart geçerli değil, özel mülkmüş. Yürüdüm, yürüdüm... Bir de ‘çağlayan’ tabelası var. Ama kelebekten eser yok. Bir tane bile! Ağaçlara ‘acaba’ diye bakıyorum ama boşuna. Bir tane bile yok. Söylenmeye başladım. Bir rehber ‘Ben buraya beş yıldır gelir giderim, bir keresinde iki tane gördüm. Yalnız mayıs ayında bir iki gün görünürmüş’ dedi. Bir başka rehber de ‘Evet öyle’ diye onayladı.”
***
Yazı çok ilginç değil mi?
Bir tarafta kelebeği olmayan, insanların akın ettiği bir vadi…
Diğer tarafta bizim kelebek kaynayan, ama kimsenin dönüp de yüzüne bakmadığı çayırlarımız, dağlarımız, vadilerimiz.
***
Bilmiyorum ki, ne yapmalı?
Acaba işe kendi aramızda bi foto safari düzenleyerek mi başlasak!
Tıpkı Tabyalar’da Vali Bey’in verdiği iftar misali…
Yani görmek ve göstermek için.
***
Erzurum tarihinde çok önemli yere sahip tabyaları, şehrin çok da yakınında olmasına ragmen gezmeyen, görmeyen binlerce insan var.
O iftar sayesinde şehit ailelerinden ve hatta bürokratlardan varsa görmeyen, en azından onlar gördü.
Yani iftar sayesinde tarihe tanıklık eden mekanlar gözler önüne serildi.
***
Şimdi sırada kelebekler, belki daha başka diğer güzellikler.
Neden olmasın!
Sonuçta bir küçük organizasyona bağlı herşey.
Tıpkı iftar organizasyonu gibi ve hatta ondan çok çok daha kolay da…
Acaba Vali Bey’e bu önerimiz cazip gelir mi, işte bunu bilmiyorum.