Konuşma dilinin çeşitli yönleriyle ele alındığı yazı dizimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu yazımızda konuşma dilinin yine bazı şebekelerine değinip, idiyom kavramına da bakış yapmayı düşünüyoruz.
...
Belli bir grubun dışında, anlaşılmamak amacıyla veya anlaşılmayacak biçimde düzenlenmiş, yapay dil olarak adlandırılan çeşitli dil pratikleri vardır. Bunlar arasında en dikkat çeken "argo" kavramıdır. Geniş bir kullanım alanı olan argo, bir toplumda kullanılan ortak dilden farklı, ama aynı zamanda ondan türeme olan, belli çevrelerce kullanılıp, herkesçe anlaşılmayan ve eğretilemelerin yoğunlukta olduğu, kendine özgü sözcük ve deyimlerden oluşan özel dildir.
Bazı kaynaklarda da belirtildiği gibi, bu özel dilin kullanım sıklığı eğitim ve kültür düzeyi düşük olan kesimlerde daha fazla iken, eğitimli ve kültürlü sosyal gruplarda daha azdır. Bir yönüyle sosyal bir sınıfın veya öbeğin farklı bir anlaşma yöntemi olarak da kabul edeceğimiz argo, oldukça zengin, nükteli ve yer yer estetik bir haz barındıran ifade kalıplarına sahiptir. Bu özel dilin söz varlığı, kullanılagelen dilin sözcüklerine özel anlamlar vermek, kimi sözcüklerde bilinçli değişiklikler yapmak, aynı dilin lehçelerinden, yabancı kökenli ve eskimiş öğelerden ve toplum içinde popüler olan kavram ve söz gruplarından yararlanmak yoluyla meydana getirilir. Buna karşın özellikle eylem çekimindeki küçük ayrımlar dışında, argonun dilbilgisi yönünden ortak dilden ayrıldığı söylenemez. Doğan Aksan'ın ifade ettiği gibi argonun en önemli özelliklerinden biri, kalıcı olmayıp değişmesi veya kendini sürekli olarak yenilemesidir.
Argonun yanı sıra özel dil pratikleri arasında yer alan "jargon" kavramına da değinmek gerek.
Aslında jargon da bir yönüyle argodur. Ancak daha dar ve marjinal bir grup tarafından kullanılması onu argodan ayırır. Jargon çoğunlukla başkalarınca anlaşılmaması için sözcüklerin bozulmuş biçimlerinden oluşan veya belli meslek grupların kullandığı mesleki sözcüklerden meydana gelen özel dildir.
Bazı meslek gruplarına özgü jargon ifadelerin günlük dil içinde açıklanması bazen çok zor, bazen de olanaksızdır. Tıp, havacılık, askeriye gibi alanlardaki jargon, salt o mesleklerin sahipleri tarafından anlaşılabilir ve bunların dramatik dil içinde açıklanmaya çalışılması çoğunlukla ya yapaylık uyandırır ya da didaktik bir aktarım havasına sokar.
Ele aldığımız bu dilsel pratiklerin yanı sıra, yine konuşma dilinin dilbilimsel açıdan kavramlaştırılan başka şebekeleri de vardır. Hatta daha temel ve yaşam pratiği içinde daha işler olan, en önemli özellikleri de her yerde ve her zaman karşılaşılan dilsel olgulardandır bunlar. Biri toplumsal boyut ile ilgili olan sosyolekt, diğer dilin kişisel kullanım boyutu ile ilgili olan idiyolekttir.
Sosyolekt, sosyo ve diyalekt (ağız) sözcüklerinin birleşimiyle oluşmuş bir kavramdır. Aynı dilsel topluluk içinde yaşayan ama farklı sosyal ve kültürel tabakalara ait insanların konuşma tarzları, sözcük hazineleri, sözcük seçimleri ve söz dizimleri birbirinden farklı olup, sosyal olarak her bir farklı dil kullanımına sosyolekt denir. Aslında her sosyal sınıfın dil ile ilişkisinin ve / veya etkisinin adı olan sosyolekt, Georg Heike’e göre ‘bireyüstü dil dizgesinin, bir dilbirliğinin üyelerinden bir grup tarafından karakteristik kullanışı’, sesbilim açısından da ‘bireyi bir toplum kesimine ait kılan bütün belirtilerin toplamı’dır.
Yine Aksan'a kulak kesildiğimizde: Bir grubun bütün dil varlığı, sosyo-kültürel bağlamda bir grup dili olan sosyolekt, örneğin, köylü, orta sınıf, okumuş-eğitimli tabakayla birlikte mezhepler, cinsler, yaş grupları, aile, akrabalık durumu ve öğrenim, politik ve meslek gibi grupların dil pratiklerini kapsar.
Buna karşın idiyolekt ise, dilin bireysel kullanımıdır. Hans Glinz, ‘bireyin dil varlığı ve dili kullanımının tümü’, Charles F.Hockett de ‘bireyin belli bir zaman içindeki alışkanlıklarının tümü’ olarak tanımladığı idiyolekt, Georg Heike’e göre de, bireyüstü dil sisteminin belli bir birey tarafından kendine özgü kullanılışıdır. Sosyolekt ile idiyolektin farkı veya ilişkisi dil ile söz arasındaki fark ve ilişki gibidir. Dil topluma özgü bir unsur iken, söz bireye aittir. Ama söz, aynı zamanda dildir, dilden faydalanır. İdiyolekt de sosyolekt bir özellik barındırmasına karşın, bireye özgünlüğüyle ondan farklılaşır, özerk bir pratik haline gelir.
İdiyoma bakacak olursak:
Dilin bireysel kullanımı (idiyolekt) sonucu ortaya çıkan ve sosyolekt unsurlardan beslenen, ‘ifade biçimi, tabir, ibare, deyim, atasözü’ gibi olguların tümüne idiyom denir. İçindeki sözcüklerin genel anlamının dışında, az çok ayrı anlamlar taşıyan, kalıplaşmış bir dilsel etkinlik olarak da tanımlayabileceğimiz idiyom, karşılığı başka dillerde bulunmayan, çevirisi bire bir yapılamayan tüm deyim ve özellikleri içinde barındırır.
Deyim doğru yerde ve zamanda kullanıldığında hem yoğun ve etkili, hem de ekonomik işlevlik içerir. Ayrıca, onu kullanan bireyin biyo-psiko-sosyo özelliklerinin ipuçlarını da veren deyim, alımlayıcıyı zihinsel bir sürece sokup, onu yaratıcılığa iter. Murat Tuncay'ın vurgularında da yer aldığı gibi, er deyim bir zeka belirtisidir. Dolayısıyla deyimin ortaya çıkması ve kavranması bu açıdan bir espri anlayışının varlığını zorunlu kılar. Çoğu kez bir küçük söz grubuna büyük bir anlatı sığdıran deyim, uçucu kavramlar, ince hayaller, estetik benzetmeler, çeşitli metaforlar ve söz ustalıklarıyla biçimlenir..
Tuncay, deyimler gibi atasözlerinin de kalıplaşmış ifade biçimleri olduğunu ifade etmektedir. Atasözleri oldukça renkli, zengin evrensel, ulusal ya da yöresel dokularla anlatımın çeşitlendirilmesine olanak sağlayan malzeme boyutundalardır.
Karşılaştıracak olursak; ikisi de kısa ve özlü anlatım ifadeleridir. Deyim genel kural niteliğinde bir söz değilken, atasözleri genel kural, ilke niteliğindedir. Geniş halk yığınlarının yüzyıllara dayalı deneyim ve düşüncelerinden doğmuş olan atasözlerinin inandırıcılıkları neredeyse kutsallaşmıştır. Deyimi atasözlerinden ayıran en önemli özellik budur. Bir ulusun ortak düşünce, kanı ve tutumunu yansıtırlarken, toplumun değer yargılarına ışık tutarlar. Yol göstericidirler ve bir atasözüne dayandırılan tutumun doğruluğu herkesçe kabul edilir. Atasözleri anlaşmazlıklarda yargı görevi de görür. Deyimin böyle bir özelliği yoktur.
...
Konuşma dilinin yapısal özelliklerini ele aldığımız bu beş serilik yazılarımız, bir yönüyle sözlü anlatımın özelliklerine de ışık tutar. Bir yönüyle dedik, çünkü konuşma dili sözlü anlatımın biçimlerinden sadece biridir. Buna da düz anlatım denir. Diğer biçimler ise, dinleyenleri etkilemeyi amaçlayan retorik, yani etkili anlatım ile dinleyenleri etkilemekle birlikte estetik izler de taşıyan sanatlı anlatımdır.
...
Bir sonraki yazımız yine dil üzerine olacak.
Bu sefer "yazı dili" üzerine görüş ve değerlendirmelerde bulunacağız.