Netflix zorbalar adında yayımladığı belgeselde İngiltere, Fransa, Hollanda ve Amerika Birleşik Devletleri gibi Batı emperyalizminin sömürgelerinde ve işgal ettiği ülkelerde yaptıkları zulümleri yok sayarak yayınlar. Ancak belgesel komünist ve dikta yönetim savunucularının hoşuna gitmese de insanın gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Son yüzyılda Stalin, Adolf Hitler, Mousoli’ni, Saddam Hüseyin, , Mao, Hafız Esad, Francis Franco, Kaddafi, Çavuşesko, Kim İL Sung ve oğlu Kim Jong İl, İdi Amin ve Humeyni gibi devlet başkanların ülkesinde iktidarda kalmak için neler yaptığı anlatılıyor.

Bu isimleri bugün hemen herkes biliyor. Bu liderlerin temel özelliği; “Kendilerini ya Tanrı ya da Tanrı’nın gönderdiği seçilmiş insan görmeleridir.” Halkına da bunu inandırmalarıdır. İbn Haldun: “Halkın dini, devlet başkanının dinidir ” der. Hemen hepsinin ortak özelliği narsist olmalarıdır.

Gürcü asıllı komünist lider Stalin (1922-1952) Sovyetlerin başında 30 yıl iktidarda kalır. “El kitabı” yayınlar. Bu kitap herkes için ilham kaynağıdır. İktidarda kalma tezi: “Ebedi iktidarda olacaksanız, rakipsiz olacaksınız.” Bu nedenle rakiplerini yok eder. Totaliter diktatörlüğü kurar. İktidarını sağlamlaştırmak için Ukrayna’yı açlığa sevk ederek 4,5 milyon insanın ölümüne neden olur. Bundan yararlanarak iktidarını sağlamlaştırır. Kendi ülkesinde de 50 milyon insanın kapalı kapılar ardında ölümünü gerçekleştirir. Açlık, işsizlik temel sorundur. Kütüphaneleri yaktırır. Kitapları sansürler. Bilim insanlarının dedikleri ve ortaya koydukların yok sayar. Laboratuvarları kapattırır. Üniversite hocalarını görevden alarak genetikle ilgili tüm teorileri yasaklar. Biyoloji bilimine savaş açar. 1 Mayıs’ı İşçi Bayramı ilan eder. “Komünist Şehitler Günü” adıyla gün ihdas eder. Dinin kutsalını, komünist kutsal yapar. Anneler çocuğa iyi bakamaz diye annenin elinden çocuklar alınarak kreşlere yerleştirilir. Çocuklar da anne de hasta edilir. Çocukları devlete karşı ailelerinin ispiyoncusu yapar. Lidere sadakat bilimsel gerçeklerden daha önemlidir. Otoriter yönetimde dostluk, kardeşlik aşılamak yerine düşmanlık körüklenir. Kapitalistler kötüdür! Yaşasın sosyalistler! 1934 yılında devrim kahramanları birdenbire hain ilan edilerek ortadan kaldırılır. Dahası bunlar halkın düşmanı olduğundan yüz kişiyi öldürürseniz kahramansınız, denir. Tam 750 bin insan bu nedenle öldürülür. Hakikate savaş açarsanız, güç hakikati değiştirir ya da örtbas eder. Propagandayla yakında hepinize mutlu günler vadediyorum diyerek mutluluğu hep öteleyerek yalan makinasını işlettirir. Basın tek ses, radyo tek kanal, telefonlar dinlenir ve özgürce seyahatler engellenir. Her komünist ve diktatör devletin temel özelliği; diktatörün halka güler yüzlü gözükmesi için her köşe başına bir iyilik meleği olarak resimler asılır. Parayla hür dünyadan basın mensupları ülkeye davet edilerek yapacakları haberlerde gerçekleri gizleyerek bardağın dolu tarafını gösteren haber yapmaları sağlanır.

Bu alıntıları çoğaltabiliriz… Yaşasın sosyalizm, kahrolsun kapitalizm!..

Komünist Romanya devletinin başında 24 yıl bulunan Nikolay Çavuşesku (1965-1989) hükümet binasının yapımı için Bükreş’in 5/1’ni yıkarak 3000 insanın ölümüne neden olur. Stalin’in yolunu izler. Romanya halkı sarayı basarak ailesiyle beraber katleder.

Kuzey Kore lideri Kim İl Sung ( 1949-1994) tamı tamına Kuzey Kore’yi 45 yıl yönetir. Kim İl Sung’u Rusya başa getirir, Stalin’in el kitabını ilham kaynağı yapar. Kim İl Sung demir yumrukla ve Moğolların Ulan Batur’da yaptırdığı Cengiz Han’ın 40 metrelik heykeli gibi koskoca heykeller yaptırarak yönetir. Heykelin ayakkabısı insandan daha büyüktür. Ülkesini tüm dünyadan soyutlar. Basın, İletişim Bakanlığı’na bağlanır. Beyin yıkama olayı gerçekleşir. Herkes komünist iktidarın başarısı için fedakârlığa zorlanır. Nükleer güçle ayakta kalınacağını halkına inandırır. Baba öldüğünde İsa Mesih (kurtarıcımız) öldü denir. Yerine oğul Kim Jong İl gelir. Basın tek ses, hayat tek renk olarak ülkeye hâkim olur. Seyahat ve iş seçme tercih hakkı bulunmaz. Rusya dağılıp Rusya’nın yardımı kesilince ekonomisi çöker. Küba ekonomisi de aynı durumda çöker. Bugün hala kapalı bir diktatör ülkesi olarak varlığını devam ettirmektedirler.

Irak bayrağında Allah’u Ekber yazılı olsa da güce inanan Saddam Hüseyin (1979-2003) Irak devletinde darbeyle iktidara gelerek ülkesini oğulları, akrabası ve aşiretiyle 24 yıl yönetir. Yönetimde kalmasını diğer komünist diktatörler gibi istihbaratın sağlamlığına dayandırır. Stalin kendisine karşı olanları devlet düşmanı ve hain ilan ederek yok ettiği gibi Saddam da casusluğu yaygınlaştırarak muhalif olanları bir bir yok eder. Küba diktatörü Castro da 2 yıl içerisinde tüm muhalifleri ortadan kaldırır. Onun için “devrim kendi evlatları yer” sözü meşhurdur. Saddam, iktidarını kargaşa çıkartarak sürdürür. Korkuyu yaygınlaştırır. Stalin gibi polis devletini yaratır. Irak başbakanı İngiltere’ye kaçmıştı. Eşini ve kendisini İngiltere’de öldürtür. Önce İstanbul’a daha sonra Meksika’ya sığına Bolşevik Rus ihtilalinin önemli adamı Troçki de Stalin tarafından öldürtülmüştü. Saddam, ülkesinden kaçan damadını ve kızını yemin ederek getirtir ve idam eder. Irak'ta çeşitli katliamlar ve tasfiyeler sonucunda Saddam hükûmeti altında ölen kişi sayısının 250 bin olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca, Irak'ın, Saddam Hüseyin yönetimi altında gerçekleştirdiği İran (1980-88) ve Kuveyt (1990-91) işgalleri nedeniyle yüzbinlerce insan yaşamını kaybeder. İktidarda ortaklık istemez. İktidarı için hemen herkes bir makinenin dişlisi gibidir. Her daim etrafını güçlü ve liyakatli insanlarla değil, yeteneksiz ve zayıf kişilerle donatır, kullanır dışarı atar. Hitlerin Propaganda taktikleri kullanılır. 2 milyar $ harcayarak 80-100 saray yaptıran Saddam, önemli günlerde halkın evine konuk olur, buzdolabını açar, halktan bir olarak gözükür. Gerçekte psikolojik bir narsist olan Saddam’ın her tarafa güler yüzlü ve merhamet saçan resimleri asılır. Doğal kaynakları kamulaştırın ki devletin kontrolünde olsun ilkesini benimser. Bu kurumların başına kendi adamlarını getirir, karar vericiler kendi takımındandır. Vergileri artırır. Böylece devletin bütün kaynaklarını çalma imkânı elindedir. Rüşvet, adam kayırma ve adaletin yozlaştırılmasıyla “kieptocracy” yani “hırsızlar yönetimi” ülkeye hâkim olur. Tunus, İran ve Afganistan devlet başkanlarının sürgüne gönderildiğinde yurt dışına kaçırılan servetleri bilinmektedir.

İlahiyat fakültesinde okurken sınıfımızda: Ne Bilge Kaan ne Sultan Alparslan ne Fatih Sultan Mehmet, ne de Mustafa Kemalciyim diyen yoktu! Ama Kaddafi ve Humeynici gibi Idi Aminciler türemişti. Hele şu ülkemizin haline bakın!

İdi Amin 1971-1979 yılları arasında kara Afrika’sında Uganda’ya korku salarak yönetir. Yönetim sevgiye mi korkuya mı dayanmalıdır? Korkuyu seçer İdi Amin. Düşman yaratır. Günah keçisi arar. 1930’larda ülkesine gelen Asyalıları günah keçisi yapar. Kanun hükmünde kararnameler çıkartarak ülkesini yönetir. İşkence mangası kurar. Uluslararası gözlemciler ve insan hakları gruplarının tahminlerine göre 100 bin ila 500 bin insan Idi Amin'in yönetimde olduğu dönemde öldürülür. Ülkesinden kaçıp Suudi Arabistan’a sığınır ve orada ölür.

Kaddafi 1969-2011 yılları arasında 42 yıl Libya ülkesini tek adam olarak yöneten askerdir. Hitler’in sigara yasağı gibi Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Niyazov da pleybeği yasak eder, Aşkabat sokaklarını kirletmesi ve kokmaları nedeniyle tüm köpekleri öldürtür. Kaddafi de ilk iş olarak toplanma ve konuşma hakkını yasaklar. 1976’da seçimi kaldırır. Yeşil kitap yazar. Öğrenciler yeşil kitaptan sınava girerler. Coğrafya, yabancı dil ve ölçü birimleri eğitimde yasak edilir. Kadınlardan koruma ordusu kurar. Çadırıyla yut dışı gezileri yapar. Başbakanlık ve savunma bakanlığı görevlerini üstlenir. İngiliz askeri üstlerini ve birliklerini ülkeden çıkarır. Petrol şirketleri ulusallaştırılır. İtalyan ve Yahudi azınlığın mal varlığına el koyarak onları göçe zorlar. Bu nedenle emperyalizmin diş bilediği liderler listesinin başında yer alır. İslam ilkelerine dayanan İslami Sosyalizm kuracağını ilan eder. Lider kanundur, kanuna itaat etmek gerekir ilkesini halka yayar. Diktatörler yaptıkları büyük projelerini her daim halkına hatırlatırlar. Naziler otobanı, Stalin Moskova metrosunu inşa eder. Kaddafi de sahra çölüne büyük nehir adıyla su projesini gerçekleştirir. Libya iç savaşta yaklaşık 200 bin insan kaybı olur. Arap baharıyla ülke parçalanır. Hindistan’da Gandi sömürgeci İngiltere’nin suikast komplosuyla bir Hintliye öldürtüldüğü gibi emperyalist ve yayılmacı Amerika Birleşik Devletleri de paralı askerlerinin yardımıyla yakalattığı Kaddafi’yi hiç de beklenmeyen görüntülerle Libya halkına öldürtür. Na’şı çölde bilinmeyen bir yere gömülür.

Avrupa’nın orta yerinde “Hayat güçsüzlüğü affetmez” ilkesini belirleyen Hitler kendini kurtarıcı görür. 12 yıl Alman Führeri (lideri) sıfatıyla devletin başında kalır. Nefret, öfke ve öç dolu toplumlar kendi diktatörünü yaratır. Ona göre: Eğer Yahudiler bu dünyada yalnız başlarına olsalardı çirkef içinde boğulurlardı veya amansız ve insafsız mücadeleler içinde birbirlerinin kökünü kazımaya çalışırlardı.” İdi Amin İngiliz sömürgeciliğine karşı olduğu gibi Hitler de Yahudi düşmanlığıyla iktidarını sağlamlaştırır. Bilimsel araştırmaya hangi konuda kararı kendisinin vereceğini belirtir. İzafiyet teorisini reddeder. Aryan fiziğini kabul eder. Nazi partisi dışındaki partileri yasaklar. Basın ve sinema propaganda için çok etkin kullanılır. “İnsanların düşünmemesi yöneticiler için ne büyük şans” fikrini nutkunda söyler. Joseph Goebbels’in propagandası etkinleştirilir: “Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır. Onun için propaganda tek bir kaynaktan yapılmalıdır. Eğer gerekirse düşmanın teknikleri de kullanılabilir. Liderin saygınlığı propaganda üzerinde etkilidir. Olaylar her zaman sıcak tutulmalı, olayların tekrardan normale dönmesine izin verilmemelidir. Yapılan propaganda düşmanın planlarını etkilemelidir. Her suç tek bir düşmana atılmalıdır. Propaganda zamanı dikkatli seçilmeli ve uzun süre insan zihninde kalması için çaba harcanmalıdır. Hukuk ve Yargı 2. plândaki silahlar olmalıdır. Ve son olarak rakibin sizden güçlü olduğunu kabul etmeyin, zayıf yanlarınızı gizleyin.” Hitler’in önemli vasiyeti:Cesedimi Rusların eline asla vermemelisiniz, beni Moskova'da heykel yaparlar.” Hitler iktidarı döneminde yaklaşık 6 milyon Almanya’da insan kaybı olur.

Kendini yenilmez sanılan İtalyan faşist lider Benito Mussolini (1922-1945) 23 yıl ülkesini diktatörlükle yönetir. Adolf Hitler, Francisco Franco ve António de Oliveira Salazar gibi aşırı sağ totaliter yöneticilere de ilham kaynağı olur. Orduyu yönetimi altına alır. Bakanlıkları kendi üstlenir. İtalya kısa zamanda bir polis devleti hâline getirilir. Kitap ve gazetelere getirilen sansür, seçim sisteminde yapılan düzenlemeler ve faşist parti dışındaki diğer partilerin kapanması gibi uygulamalar gerçekleştirilir. Mussolini sendika hareketlerini de kanun dışı ilan eder ve eğitimi kontrol altına alır. Diktatörlük altındaki İtalya'da kanunlar yeniden yazılmış, üniversitedeki öğretim görevlileri faşist rejimi savunacaklarına dair yemin etmek zorunda bırakılmışlardı. Gazete editörleri Mussolini tarafından özel olarak seçilir ve Faşist Parti'den sertifikası olmayan hiç kimse gazeteci olamazdı. 400 bin insanın ölümünde sorumlu tutuldu. Yargılandı ölüm emri verildi. Na’şı darağacında asılı olarak İtalya halkına sergilendi.

İspanya’yı iç savaşın sonunda 36 yıl demir yumrukla yöneten diktatör Francisco Franco (1939-1975) asker kökenlidir. Sağcı otoriter önderlerinin çoğunun aksine Franco, yönetiminin kendi ölümünden sonra da sürmesi için önlemler alır. 1947'de yaptırdığı referandumla İspanya'da monarşi yönetimi yeniden kuruldu ve Franco yaşam boyu kral naibi ilan edildi. 1966'da yürürlüğe koyduğu bir düzenlemeyle devlet ve hükûmet başkanının yetkilerini birbirinden ayıran Franco, 1967'de az sayıda Cortes üyesinin seçimle belirlenmesine izin verdi. 1969'da XIII. Alfonso'nun o sırada 32 yaşında bulunan torunu Juan Carlos'u veliaht ilan etti. 1973'te başbakanlık görevini bıraktıysa da devlet başkanlığını, silahlı kuvvetler başkomutanlığını ve Falanj liderliğini sürdürdü. İktidar için birkaç iç savaş geçiren İspanya 1936-1939 yılları arasında 3 yıl süren iç savaşta, 500 bin insan öldü, 400 bin insan yaralı, 1 milyon sürgün edildi.

Humeyni iktidara geldiğinde medeni hakları yasak etti, muhalif partileri kapattı, evlenme yaşını 7 yaşına indirdi. Polis devleti kurdu. Şah dönemindeki muhalifleri astı. Ülkeyi Irak’la savaşa soktu. 1.000.000 insan öldü. 150 milyar dolar ülkeler zarara uğradı. Devrimden önce monarşik bir hükûmete sahip olsa da halkın temel geçimini sağlayan hükûmetin yerini devrime destek veren eğitimsiz halkı arttırmaya çabalayan bir hükûmet aldı. Devrimin ilk yıllarında Humeyni tarafından doğum kontrol yöntemlerinin haramlığı ilan edildi.

Çin'de Mao 70 milyon, Kamboçya’da kanlı lider Pol Pot ülkesinde 1,5 milyon yurttaşını öldürttü. Etiyopya eski devlet başkanı Mengistu Haile Mariam öldürdüğü insan sayısı tahminen 400 bin ile 1,5 milyon arasıdır. Nijerya devlet başkanı Yakubu Gowon ülkesinde iç savaşa neden olmuş 1 milyon sivil ve 100 bin asker hayatını kaybetti. Sömürgeci Belçika Kralı. II. Leopold hükümdarlığı döneminde, Kongo nüfusu tahminen 20-30 milyondan 9 milyonun altına düştü. Komşumuz Suriye’de baba Hafız Esad sadece Hama katliamında 30.000 ile 40.000 arasında insanın hayatına son verildi. ABD ve Rusya’nın işgaliyle iktidarı sarsılan Oğul Beşşar Esad iç isyanda UNICEF, Suriye'de 500 bin çocuğun öldüğünü ve 400 bin çocuğun tutuklandığını bildirdi. Bazı bilgilere göre, 600 bin tutuklu işkence ile öldü.11 yılda 610 bin ölü, 2.1 milyon sakat, 13 milyon evsiz kaldı. Türkiye’deki sığınmacı, mülteci sayısı 4 milyona yakın. Emperyalist Fransa’nın Cezayir’de 1.milyon, Afrika’daki ayaklanmaları bastırmak için de 2 milyon insanı katlettiği en açık inkârı mümkün olmayan olaylardır.

Kurtuluş reçeteleri sunan sağ ve sol ideolojilerin hal-i pür melali bu. Tüm bu olan olaylar ve insanlar gerçek. Bu yazılanlar şaka değil, gerçeğin ta kendisidir.

Ancak bize şaka gibi geliyor.

Bu diktatörler ülkelerinin başına mutluluk vaadiyle geldiler, elleri kanlı olarak gittiler. Rusya, Çin, Kuzey Kore, Küba ve İran yönetimleri baskı ve korkuyla ayakta durmaktadır.

Ülkemizde demokrasiyi korumak ve geliştirmek adına ortay çıkan partilerin öncelikle kendi içlerinde demokrasiyi işletmelerini salık verelim. Düşe kalka da olsa demokrasimizin değerini bilelim. Farabi’nin ifadesiyle: “Demokratik yönetim; kötü yönetimlerin arasında en iyisi, erdemli yönetimin bir altında kötüsüdür.”

Not: “Japonya, Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Rusya’nın Asya Pasifik Serüveni” Ve “İyi Niyeti Uğruna; Bir Battaniyelik Yerden Mahrum Kalmak!” Başlıklı yazılarıma bir daha göz atmak konunun daha iyi anlaşılmasına yardım edecektir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.