Bazen bir sızı oturur göğsünüzün tam ortasına, adını bildiğiniz ama söyleyemediğiniz o sızıyı yazmak istersiniz. O da yetmez, omuzlarınızın üzerinde taşıdığınız kemikli kürenin içindeki organınız, sizi dürterek sızılarınızı ateşler.

Yara değil ki bu, merhemini bulup sarasın!

Sızı, sızlayarak sizin uykularınızı vurguncular gibi vururken, siz çaresizce sızlanırsınız.

Haykırmak istersiniz!

Fikrinizdeki en büyük, en sivri taşı alarak savurmak istersiniz sırça köşkün sırıtan yüzüne!

Kırmak istersiniz, kırılacak ne varsa!

Ama olmaz, yasaktır ve cezası yürek ağrısından da ağırdır!

Sonra, bilmem hangi kanunun, hangi maddesinin hangi fıkrası gereğince özgürlüğünüzün beddualarla namazı kılınır ve sövülerek bir mezara konulur.

Sizin özgürlüğünüz, bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter, denilir.

Çok da doğrudur; ama bazı fikirlerin özgürlüğü dağlar kadarken, bazı özgürlükler neden küçük bir tepedir; ya da bazılarının özgürlüğü koca bir ülkeyken, diğerlerinin özgürlükleri neden kuş uçmaz, kervan geçmez bir beldedir, diye düşünmek doğruların yanında çok mu yanlış durur acaba!

Hangi sözlük olursa olsun, ister gözlüklü okuyun ister gözlüksüz, şunu yazar.

1- "Herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu."

2- "İnsanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu."

İster açık, ister felsefi anlamda sorgulayalım kendimizi!

Kim, hangi düşünce, hangi zümre, hangi ideoloji, hangi cemaat, hangi inanç ne kadar özgürdür!

Galiba burada ve bir ülkede özgürlüğün sınırını belirleyen yasalar, yasaları yapan erk ve yasaları her türlü yürüten yürütme organları için işine girmekte!

Kısaca, erk kimdeyse, yasaların da ondan yana olması doğaldır, diyebiliriz.

Demek kolay da; bir de "adalet" adında güzel bir sevda var. Eğer yasalarda ve özgürlüklerde bu "adalet" denilen nazlı kıza tecavüzler başlarsa, işte o zaman o nazlı kızdan hep piç doğar!

İnsanlığı doğruya ve zafere götüren her zaman adalet sevdası ve özgürlük tutkusu olmuştur.

Bunu Hz. Muhammed'in yolunda ve Bilal-i Habeşi'nin kölelikten kurtulma ruhunda; Mustafa Kemal Atatürk'ün fikrinde ve eylemlerinde görmekteyiz.

Bir ülkede erk ne kadar adaletliyse o kadar uzun yaşar ve ulusu tarafından o kadar saygı görür; bu dünyada bir ülke ne kadar adaletliyse o kadar güçlüdür!

Bizim sızımız işte bu kaygıdandır!

Dünyadaki adaletsizlik ne yazık ki tüm insanlığa bir virüs gibi yayılmakta.

Ne yazık ki; adaletsizlik yapanlar şan üstünde şan, adaletsizliğe uğrayanlar da gam üstünde gam taşıyor.

Elbet biz de bundan nasibimizi alıyoruz!

Dünya tarihini inceleyenler bilir.

Hiç bir devlet ya da hiç bir yöneten adaletsizlik yaparak sözde amaç edindiği adalete ulaşamamıştır. Ve ne yazık ki bu tür devletlerin sonu hazin, yönetenlerin ise sonu çöplük olmuştur!

Hangi inanç ve fikirden olursak olalım; bu alemde ve bu dünyada Tanrı'nın bir adaleti var. Bu adalet, bu dünyada Hitler ve Stalin gibi nefretle; ya da Mustafa Kemal gibi rahmetle anılarak tecelli eder.

Bu bireyler için de geçerlidir elbet!

Adaleti ve insan olmanın özgürlüğünü savunuyorsanız mesele yok!

Yok eğer, adaletin de özgürlüğün de canı cehenneme diyorsanız, cehenneme kadar yolunuz var, desem de içim sızlıyor ve işte bu sızıyı anlatamıyorum!

Çünkü, bu toprakları ve bu bayrağı ve de bu bağımsızlığı can vererek bir sonraki nesillere emanet eden şehitlerimiz var. Buna ihanet edenlerin ne olduğunu anlatırım; anlatırım da özgürlüğüm buraya kadar!

Siz anladınız değil mi maskeliler!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.