DOÇ. DR. SALTUKLU, ‘HÜRRİYET’İ ANLATTI

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Zübeyir Saltuklu, “İnsan hürriyet bakımından eğitilmelidir. Genç kuşaklar onur, saygınlık, erdem gibi yüksek değerlerle değil de şan, şöhret, mevki ve makam gibi geçici olan araç değerlerle yetinirlerse, eğitilirlerse ya da çevre bunu desteklerlerse, yüksek değerleri kazanma en aza iner, hürriyet de en aza iner. Yüksek değerleri duyamaz, yarar anlayışına takılıp kalır.” dedi.

18 Kasım 2015 Çarşamba 11:47
DOÇ. DR. SALTUKLU, ‘HÜRRİYET’İ ANLATTI
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Zübeyir Saltuklu, “İnsan hürriyet bakımından eğitilmelidir. Genç kuşaklar onur, saygınlık, erdem gibi yüksek değerlerle değil de şan, şöhret, mevki ve makam gibi geçici olan araç değerlerle yetinirlerse, eğitilirlerse ya da çevre bunu desteklerlerse, yüksek değerleri kazanma en aza iner, hürriyet de en aza iner. Yüksek değerleri duyamaz, yarar anlayışına takılıp kalır.” dedi. 

Türk Ocakları Erzurum Şubesi tarafından düzenlenen sohbet toplantılarında “Medeniyetimizde Hürriyet Anlayışı” konulu bir sunum yapan Doç. Dr. Saltuklu, hürriyetin insan onurunu koruyan en güzel barınak olduğunu kaydetti.

DOÇ. DR. SALTUKLU’DAN ‘HÜRRİYET’İ ANLATTI

Doç. Dr. Saltuklu, Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” eserinde gururlu bir eda ile “Batı medeniyeti Hristiyanlığı, çoğulculuğu, bireyciliği ve hukuk devleti gibi değerleri bir kümede toplamasıyla medeniyetler arasında değerler açısından biriciklik arz ettiğini öne sürer. O, Bireysel hürriyet, politik demokrasi, hukuk devleti, insan hakları ve kültürel hürriyet fikirlerinin kaynağı olarak da benzersizdir” diye de ekler. Ona göre, bu değerler evrensel olduğu için değil, benzersiz oldukları için değerlidir.” ifadelerini kullandı.

“Acaba bizim medeniyetimizin yarattığı değerler arasında “hürriyet” kavramının yeri neresidir?” diye soran Saltuklu, “Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine adlı eserinde, “Hür bir milletin kurtarıcısı olabilir. Köle bir milletin ise bir başka efendisi çıkar ortaya.” der. Asya ve Afrika toplumlarının çoğunluğu buna örnektir. Avrupalı sömürgeci güçler Afrika ve Asya toplumlarının siyasi anlayışlarını inceledikten sonra sömürgeciliklerini uzun süre sürdürmüşlerdir. Yüce Türk milleti sömürgeciliğe razı olmadığı için milli mücadelesini gerçekleştirdi.” ifadelerini kullandı.

İSTİKLAL MARŞI’NDAKİ HÜRRİYET İFADESİ

İstiklal Marşı’nda yer alan; “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! / Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner, aşarım; / Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım. / Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.” dizelerinde geçen “hürriyet” kavramının bizim sömürgeleştirilmeyecek kadar hürriyetine düşkün bir millet olduğumuzun göstergesi olduğunun altını çizen Saltuklu, “Arapça hür sözcüğü azat, salınmış, serbest, köle olmayan anlamınadır. Çağdaş Doğu Türkçesindeki hür sözcüğünün karşılığı erkinlik sözcüğüdür. Er, “beşer”, kişi “insan” anlamınadır. Er sözcüğünden güç, kudret anlamında “erk” türemiştir. Erk de, bel vermeyen, kendi başına karar verebilecek yetideki kişi, yani “hür” demek olan ‘Erkin’i meydana getirmiştir. Erzurum çevresinde evli kadınlar eşine “er’im der. Cenaze namazından eğer ölen kişi erkekse “er kişi” niyetine denir. Türk Silahları Kuvvetlerinde “er ve erbaşlar” diye askerimiz sınıflandırılır. Orhun Yazıtları’nda ise hür olan erkek kişi er, erkli hür olmayan erkek kişiye kuul/kul, hür kadına eş, cariye kadına ise, ‘kün’ anlamı verilmektedir. Bugün günlük kullanımınızda kul ve köle sözcükleri sıkça beraber kullanılmaktadır. Kulun kölen olayım denmektedir. Hürlük ve kölelik Kuran’ın ihdas ettiği bir kurum olmadığı gibi reddettiği bir kurum da değildir. Hür ve kölelerden oluşan bir toplum yapısını kabul ettiği için, Müslüman denilince sadece hür insan anlaşılmıyordu; hür Müslüman, köle Müslüman anlaşılıyordu. Bu açıdan insanlar hukukta hürler ve köleler diye ikiye ayrılmıştır. Yunanda köleler insan sayılmıyordu, İslam’da köleler insandı, ancak yurttaş değillerdi, icma sahibi değillerdi. Kuran’da köle azat etmekle ve kölelere iyi davranmakla ilgili uzun uzadıya öğütler verilmektedir. Kuran’da bir köle Müslüman olsa da köle hukuku içerisinde kalmakta, Müslümanlık ona hür insan statüsüne yükseltmemektedir. Dünyada kölelik kurumunun kalkması için Osmanlı Devleti en ilkin imza atan devletlerden biri olmuştur. Ancak, en son imzasını atan Suudi Arabistan Krallığı olmuştur.” ifadelerini kullandı.

SİYASİ HÜRRİYET KONUSU

“Kelam ve Mezhepler Tarihi kitaplarımızda ele alınan hürriyet, tanrı-insan ilişkisinde öne çıkan irade hürriyetidir.” diyen Zübeyir Saltuklu, şunları söyledi: “Bizim ele aldığımız hürriyet, devlet-insan ilişkisinde öne çıkan siyasi hürriyettir. Ne yazık ki Tanrı karşısında insanın hür olduğunu ilan eden düşünce geleneğimiz, siyasi hürriyet konusunda istenilen başarıyı gösterememiştir. Tanrı karşısında hürriyetini arayan insan, ilahi metinleri didik didik etmesine rağmen, siyasi hürriyeti için çok çaba sarf etmemiştir. Bundan dolayı siyasi hürriyet insanlığın geç dönem sorusudur. Batılı devletlerin filozof ve aydınları devlet-insan ilişkisinde yurttaşların hürriyet alanlarını kilise ve krala karşı belirlenme çabası verirken, biz de bu çabayı aydınlarımız geç olarak vermeye başladı. Keşke bizim medeniyetimizde Tanrı karşısında insanın irade hürriyetinin sınırlarını ararken, saraya ve şeriat/yasa adına kendini yetkili gören ulemaya karşı insanın siyasi hürriyet sınırları aransaydı da Batı bu soruyu bizden öğrenseydi! Ne yazık ki Batı bizden önce bu soruya sorup, cevap aramıştır. Farabi, İbn Sina, İbn Rüşt eserlerinde demokratik devletin temel dayanağının hürriyet ve eşitlik olduğu anlayışını ortaya koymuşlardır. Ancak devlet-insan ilişkisinde bu anlayış medrese geleneğinde işlenmemiş bir konudur. Siyasi geleneğimizde adalet-namelere, siyaset-namelere, kâbus-namelere rastlarız, lakin hürriyet-namelere rastlamayız. Tanzimat, Islahat Fermanı, Kanun-i Esasi’, I.Meşrutiyet, II.Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemini adlandıracak olursak hürriyet-name diye adlandırabiliriz. Adalet Ağaoğlu, Devlet ve Fert kitabında doğu ile batı arasındaki anlayış farklılığını şu cümlelerle ortaya koyar: « Hürriyetten yoksun bırakılan fertlerden ibaret bir cemiyet nasıl şen olur? Şarkla Garbın ayrılığını yalnız tekniğin geri kalmasında görüyorlar. Şarkta fert boğulmuş, Garpta açılmıştır. Demokrasi inkılapları yüzyıllarca bunu sağlamaktadır. Türk İnkılabı Şarkın bu acı vaziyetine çare olmak üzere yapılmıştır.”

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ELİNİ ÇABUK TUTMUŞTUR

Türkiye Cumhuriyeti’nin hürriyetler yolunda elini çabuk tuttuğuna vurgu yapan Saltuklu, “Kendisine siyasi yönetim olarak insan hürriyetlerinin sağlanıp korunduğu devlet şekli olan liberal devlet diye adlandırılan çok partiye dayanan demokrasiyi seçmiştir. Bir ülke insanının kalitesiyle yönetim şekli doğrudan ilgilidir. Onun için insan layık olduğu şekilde yönetilir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan itibaren çevresindeki hemen hemen tüm komşu devletlerin yönetim şekli değiştiği halde o, hala sapa sağlam ayaktadır. Tanzimat, Islahat Fermanı, Kanun-i esası, I.Meşrutiyet, II.Meşrutiyet ve Cumhuriyet diye adlandırdığımız siyasi yolculuğumuz eşit ve hür insanların oluşturduğu bir devlet anlayışı çabalarıdır. Yurttaşlık esası temel alınmıştır. Yeter ki yöneticiler ve ülkenin münevverleri bu bilinçte olsunlar. Necati Öner, İnsan hürriyeti adlı eserinde : “ İnsan, hür oluşunun değil, hür olmayışını bilincindedir. Başka bir ifadeyle; insan, hürriyetin verdiği rahatlığın değil, fakat hürriyetsizliğin verdiği rahatsızlığın farkındadır. Bu sebeple diyoruz ki, hürriyetin yokluğunun bilinci, hürriyetin mevcudiyetini ortaya koyar.” “Modern hürriyet, eskilerin görüp tatmadığı bir nimet ve modern rasyonalizmin bir şaheseridir.” diyen Ali Fuat Başgil; Modern manasıyla hürriyet, insanın sadece kula kulluk etmekten kurtulması değildir, aynı zamanda haksız kuvvetlere boyun eğmekten, resmiyete bürünmüş keyfi otoritelerin baskısından ve taassupların tahakkümünden kurtulması, bir cümle ile insanın kendi benliğinde insanlığını yaşamasıdır.”

HÜRRİYET İNSAN ONURUNU KORUYAN EN GÜZEL BARINAKTIR

Gelinen durum elbette kolay olmadığını belirten Saltuklu, “Hürriyet insana hazır olarak verilmemiştir, hürriyet bir imkândır, onun gerçekleştirilmesi insanın kedisine kalmıştır. Yani gerçekleştirme her ferdin kendi işidir. Hürriyet bir içgüdü değildir ki doğuştan verilmiş olsun, insanın kendisi onu elde etmeye çabalamalı ve elde edileni de korumalıdır. Ya insan zincirler içerisinde doğar, zincirleri kıra kıra hürriyetini elde eder, ya da hürriyet içinde doğar onu değersiz bularak hürriyetini kaybeder. İnsan hürriyet bakımından eğitilmelidir. Genç kuşaklar onur, saygınlık, erdem gibi yüksek değerlerle değil de şan, şöhret, mevki ve makam gibi geçici olan araç değerlerle yetinirlerse, eğitilirlerse ya da çevre bunu desteklerlerse, yüksek değerleri kazanma en aza iner, hürriyet de en aza ine. Yüksek değerleri duyamaz, yarar anlayışına takılıp kalır. Hürriyet insan onurunu koruyan en güzel barınaktır.” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

Katılımın oldukça yoğun olduğu konferans, Türk Ocakları Erzurum Şube Başkanı Avukat Nizam Işık’ın Saltuklu’ya teşekkür ederek katılım belgesi vermesi ile sona erdi. 

Editör

Son Güncelleme: 18.11.2015 11:49
Anahtar Kelimeler:
ErzurumZübeyir Saltuklu
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.