Erzurum’u gezince hakikaten de geleceğin turizmde olduğunu anlayabilirsiniz. Sadece güzelliklerin gün yüzüne çıkarılması konusunda nedense çok yavaşız. Bir tarafta, yeryüzünü kaplayan kar, bir başka köşede şifalı sular. Bir başka tarafta onlarca medeniyetten geriye kalan abide eserler. Bir başka köşede de cenneti andıran doğal güzellikler. Erzurum her ne kadar uzak şehir olarak lanse edilse de rahmetli İbo’nun (İbrahim Erkal) dediği gibi, Erzurum yahşi güzel şehirdir. Bakmasını bilene, görmesini bilene…
Yumuşak bir iklime sahip olan Bağbaşı mahallesinde, 976-1001 yılları arasında Gürcü kralı III. Davit tarafından yaptırılan ve bugün cami (Taş cami) olarak kullanılan Meryem Ana manastırı (Hahuli manastırı) heybetiyle görenleri kendisine hayran bırakır. İlginç hikayeleri olan bu manastır, yerli yabancı ziyaretçilerin akınına uğruyor. Bu muhteşem yapı, gizemli odaları, ürkütücü iç yapısı ve halen daha gün yüzüne çıkarılamamış tünelleriyle 1004 yıldır zamana direnmektedir. Mahalleye ulaşım ise Erzurum’dan her gün neredeyse her üç saatte bir kalkan Bağbaşı tur minibüsleriyle karşılıklı olarak yapılmaktadır.
Mahalle halkının en büyük özelliği, çalışkanlığı, okuma yazma oranının yüksekliği ve iş dünyasındaki aktif katılımıdır. Kıt bir coğrafyaya sahip olmasına rağmen Bağbaşı’da hemen hemen her türlü meyve sebze yetiştirilmektedir. Tarım ve hayvancılık dışında mahalle de örtülü sistemle seracılık ve havuz sistemiyle de balıkçılık yapılmaktadır. Bağbaşı mahallesine girdiğiniz andan itibaren kendinizi Akdeniz sahillerindeki tatil köylerinde hissedersiniz. Tortum gölüne su taşıyan akarsuların sesi, yemyeşil bitki örtüsü, bakımlı bağ ve bahçeleriyle Bağbaşı, adeta cennetten bir köşedir.
Bu dünya hayatının sonunda Allahın izniyle, hepimiz cennete gideceğiz ancak dünyada cenneti görmek isterseniz Tortum Bağbaşı, cennetin özeti gibidir.