Protestonun veya bir biçimde karşı gelmelerin kargaşa yapısına dönüşmesinde, aydınlanmadan ve siyaset felsefesinden uzaklaşan yöneticilerin adaletin yörüngesinden çıkmalarında sıkı bir bağlantı olduğunu iddia edersek, sanırım desteksiz sallamış olmayız.

Özellikle yöneten kesimin demokrasiyi hazmettikleri ülkelerde bazı yaptırımlara karşı duruşunu gösteren topluluk veya bireylerin eylemleri çok doğal ve anlayışla karşılanır. (Boğaziçi Üniversitesi ya da İstanbul Sözleşmesi gibi.) Düşünce özgürlüğünün bir yansıması olan demokratik eylemleri suç gibi göstererek, karşı güç kullanan yönetenler, yöntemlerindeki yanlışta ısrar ederek yönetimlerindeki arızayı onarmaktan kaçınmalarının bir nedeni olması gerekir.

Bu nedenler listesine, her talep karşılık bulursa bunun sonu gelmez, birilerinin kazanması için birilerinin de kaybetmesi gerekir, bugün sesle dile getirilen düşünceler yarın gerçekleşebilir… Gibi iddiaları da ekleyebiliriz.

Yetki ve idare makamına gelmeden önce halkın haklı taleplerine sıcak bakarak, hatta bu konuda sözler vererek erki ele geçirenlerin daha sonra değişmelerini siyasetin yapısına bağlayanlar olduğu kadar, bunun ahlaki çürüme olduğunu da savunanlar az değildir.

Ne yazık ki; bugün bölgemizde Asr-ı Saadet olarak ideal İslam'ı düşünen ve ideal Sosyalizmi düşleyen halklar, kapitalizmin vahşi pençelerine yenik düşmüşlerdir. Asıl olması gereken emek-sermaye çelişkisi ve çekişmesi bugün ülkemizde de unutulmuş veya unutturularak, asıl amacın sermayeyi kimin yöneteceği kavgasına dönüşmüştür. Hazineyi kim kaybettiyse hırçınlaşmış ve yeniden ele geçirmek için, her türlü tezgâhı denemekten geri kalmamışlardır.

Komik olan, komik bir asgari ücretle yaşamaya mahkum edilerek emeğin sömürüldüğü, sendikalaşmanın zorlaştırıldığı ve sendikalı olanların sudan bahanelerle işten atıldığı günlerde, yönetenlerin haktan ve emekten yana değil de, sermayeden yana tavır takınmaları, yani küçük bir azınlıktan yana olduklarını yasa ve kararlarıyla gösterirken, seçim zamanı da sahalarda ve medyada tam bir riya ile çoğunluk olan halktan oy istemelerindeki çelişkidir.

İstemek, elbet suç ve siyasi ahlaksızlık değildir; zaten demokrasilerde partilerin olmasının nedeni de budur!

Asıl yakışmayan ise, siyasilerin seçim günlerinde verdikleri sözleri, iktidar olunca tutmamasıdır.

Seçmenler ise, her seferinde hangi parti olursa olusun, partisine ve liderine inanarak oy verirler.

Her seferinde, ister iktidarda olsun, ister muhalefette oy verdiği partinin bir şeyleri olumlu yönde değiştirmediklerini gören seçmenlerin bilerek aynı yolda, belki safça, belki inatla yürümeleri biraz tuhaf değil mi!?

Dünyaca ünlü teorik fizikçi Einstein'in "aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir," sözünü salt bilim sahasında değil, siyaset alanında da değerlendirmek gerekmez mi!?

Ne yazık ki partiler de iktidarlar da seçmenler gibi ders almayarak aynı şeyi tekrar tekrar yaparak değişik sonuçlar beklemekteler.

En son örneğini son günlerde gündemden düşmeyen, "sarıklı amiral" fotoğrafında ve "emekli amirallerin," bildirisinde gördük. Bildiri ya da her neyse, bana göre de yersiz ve zamansız ve de bir partinin genel başkanının dediği gibi, gevezeliktir!

Her şey açık seçik ortadayken toplumun aklını karıştırmanın ereği ne ola ki!

Zaten sözde kıyamet de ondan kopmuştu!

Geçtiğimiz günlerde İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem, katıldığı bir televizyon programında kimsenin üzerinde durmadığı bir cümleyi iki kez yineledi.

Bilmiyorum, bilerek mi yaptı, dil sürçmesi mi oldu!

Ancak, bilerek söylemediyse mutlaka Allah söyletmiştir, derim.

Konuşmasında tam iki kez birkaç dakika ara ile şu cümleyi kurdu.

"Cübbesinin üzerine üniformasını giyinen bir amiral..." Sonra düzelterek, "üniformasının üzerine cübbe giyen bir amiral..." Dedi.

Ve bu cümleyi iki kez tekrarladı.

Bence bilinçli söylenmiş harika bir zeka ürünü olmalı.

Düşünmek gerek!

Bana göre üniformasının üzerine cübbe giyinmek önemli değil; önemli olan cübbesinin üzerine üniforma giyinenlerdir.

Bu salt orduda değil, üniversiteler de başta olmak üzere birçok kurumda vardır.

Asıl mesele de budur işte!

Türkiye Cumhuriyeti'nin mabedi ve kalbi olan Türkiye Büyük Milet Meclisi'ni bombalayanların kimlerin ve zihniyetlilerinin ne olduğunu unutmadık!

Değil mi yani!

İktidarlar aynı şeyi yaparsa, muhalefetler aynı şeyi yaparsa, seçmen de aynı şeyi defalarca yineledikten sonra değişik sonuç beklerse, Einstein'in ruhunu çınlatmak da ne yazık ki biz fakirlere düşüyor!

Deli miyiz ne!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.