Adam ağız dolusu küfürle karşısındakine çıkışıyor.

“Ben senin…” diye başlayarak ana avrat; eşik, kerevet; kapı, pencere düz gidiyor.

Sövgünün muhatabı dikleniyor.

“Siz bana ‘sen’ diye hitap edemezsiniz!”

Küfür eden düzeltiyor.

Ben sizin…” diyerek, aynı sövgüyü yineliyor.

..

Be adam, herif seni allı pullu boyuyor, artık bunun ‘siz’i-‘biz’i mi kalır!

Siz, bana hakaret edin; ama saygı göstererek hakaret edin, diyor galiba.

Saygıda hakaret; hakarette saygı olur mu hiç zevzek!

Tezek yemenin Frenkçesi, işte!

Yarabbi şükür, diyeceğine, hiç değilse tükür yüzüne.

Yok!

Öylece yaşayıp gidiyor işte.

..

Bir şeyin özü değil, şekli önemlidir bazı kimselere göre.

Özünü anlamaya hiç gerek yoktur; çünkü kafalarını bu tür şeylere yormazlar. Ne görünüyorsa, o görünen şey öyledir onlar için.

Siyaseti, seçimi, geçimi karıştırmayalım; ama bazı şeyleri de düşünmek gerekir.

Kafamıza kelle muamelesi yapmadan ve de kitabın ortasından sapmadan iki sözü söylemeliyiz.

..

Cübbe giyen herkesi imam sanmak; camiye hiç gitmeyen birini de imansız olarak anlamak saflıktan öte ahmaklıktır.

Yani sunuma bakarak o kişinin konumunu belirlemek şekilciliğin tam ortasıdır.

“Siz benim söylediğime bakın, ben ne söylüyorsam ona inanın!”

Yok ya!

Sen kendini hurma, diğerlerini de tarladaki hıyar mı sanıyorsun!

..

Elbette söylediğin her söz sakat değildir; fakat bırak da herkes beynine vursun bakalım o sözü; çarpsın, bölsün, çıkarsın, toplasın sonra sonucu bulsun. Çok bilinmeyenli denklen değil ya! Eylemi de söylemi de sen veriyorsun.

"Boş ver düşünmeyi, sen benim söylediğime inan!"

Niye?!

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, diye boşuna mı söylenmiş.

“Ben haktan yanayım,” diyerek çevreni aldat; sonra da haksızlığın danasını değil anasını yap!

Sen, camiye gitmeyeni aforoz et, biri de senin ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarınca, onun haddini bildirmeye kalk!

Kimsin sen!

Kendini şeyh, herkesi de müridin mi belledin!

..

Sen bana hakaret et; ben de bana hitap şeklini düşüneyim, öyle mi!

Onu sen şekilcilerden bekle!

..

Bak işte!

Sade sen mi biliyorsun bu işi!..

Yıllar önce eloğlu da çaktı köfteyi.

Bizim dinimizi öve öve bitirememişler; sonra da "ılımlı İslam" diye, bir şey üreterek, sözcüsünü de Pensilvanya'daki "dinler arası diyalog" başlığıyla birine vermişlerdi.

Baktılar, Orta Doğu'daki diğer ülkeler gibi silahla olmuyor, o zaman bu ülkedeki ulusalcılığı dinle halledelim, dediler.

Sizin oralarda dinle insanları aldatmak hem çok kolay, hem de adet olmuş, biz de bu yolu deneyelim, demişlerdi aslında.

Tabi birileri de bunu yemiş ve yedirmişlerdi.

Ve 15 Temmuz!

Karda, yağmurda, çamurda; rüzgârda, fırtınada, lodosta,; karanlıkta, aydınlıkta, loşlukta birlikte yürüyenler, 15 Temmuz'da maskeler düşünce, o günden sonra yoldaşlarına kimileri gerçekten, kimileri de yalancıktan küsmüşlerdi!

Eğer kural her gördüğüne ve her söylenene inanmak ise; ben de bunları diyorum.

İnanman için başımıza püsküllü fesi takmamız, cübbe ile caka satmamız şart mı yani!

..

Bunca kelamdan sonra, ne demek istediğim anlaşılmıştır umarım.

Hitap şekli, fikrin ve niyetin özünü değiştirmez ki!

Son yıllarda siyaset dilindeki bozukluğun toplumda kabul görmediğini gördük.

Muhatabınıza ya da topluma nasıl hitap ederseniz edin, sözünüzün özü önemlidir.

..

Bazen de nasıl hitap ederseniz edin, ister iyi niyetli olun, ister kötü niyetli; her söylemin ve eylemin mutlak bir sonucu olur.

Ve AK Parti, birçok büyükşehirde ve de en son İstanbul'da neden kaybetti acaba!

4 Milyon Suriyeli kardeş, vatandaş kalleş, öyle mi!?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.