İSTİYORLAR Kİ; ERZURUM KARIŞIVERSİN…

Malumunuz.
Erzurum son günlerde hayli hareketli günler geçiriyor. Diyarbakır Lice’deki ‘bayrak indirme’ olayının ardından gösteri ve yürüyüşlerin birbirini takip ettiği Erzurum’da, dün de üniversite karıştı.  
Doğrudur.
Erzurum, milli ve manevi meselelerde duyarlılığı oldukça yüksek bir kenttir. Bu yüzdendir ki, sadece Doğu Anadolu’nun değil, cümle Anadolu’nun “bel kemiği” diye tarif edilir.
Tabi, tarif böyle olunca; Anadolu’nun bel kemiğini incitmek ya da zedelemek isteyen kim ya da ne kadar it-kopuk varsa Erzurum’a bindirir ve her fırsatta ‘Erzurum’da bir karışıklık çıksın’ diye ümit eder.
Tıpkı PKK gibi...
Peki, Erzurum PKK için gerçekte ne anlam ifade ediyor?
Çok şey.
Hem de çok şey.
Misal: 
Erzurum, PKK için sözde Kürdistan sınırlarını oluşturabilmek içinolmazsa olmaz’ demektir.
Erzurum, PKK’nın, Karadeniz’e nüfuz edebilmesinin önündeki en büyük engeldir ve bu yüzden bertaraf edilmelidir.
Erzurum, Anadolu’da dilediği gibi at oynatmak isteyen PKK için bir kilometre taşıdır.
Sayalım mı daha?
Yeter, zira bu kadarı dahi midemizi bulandırmak için ziyadesiyle yetiyor.
Şimdi!
PKK terörü, Türkiye’nin başına musallat olduğu/edildiği günden bu zamana kadar en büyük direnci kuşkusuz Erzurum’dan gördü. Yedisinden yetmişine varıncaya kadar herkes, tek yürek oldu, tek bilek oldu ve bu çapulcuların alayına karşı hep bir duruş sergiledi Erzurum.
Öyle olmasa idi, İmralı’daki elebaşı da dâhil olmak üzere, örgütün üst düzey yöneticilerinin gözü hep Erzurum’da olur muydu? Aç tavuklar misali, birbirlerine; “Erzurum’u istiyoruz” şeklinde talimatlar verip, çemkirirler miydi hiç?
Geçtik.
Öyle olmasa idi, aslında siyasi uzantıları olan partileri kanalıyla Erzurum’un Güney ilçelerini abluka altına alırlar mıydı? Ve seçimlerde bu ilçeleri kafesleyebilmek adına ellerinden geleni yapabilirler miydi?
Nitekim yaptılar da…
 
 
ERZURUM BÖYLE BİR OYUNA GELMEZ
Ve bugün.
Aynı karanlık güçler istiyor ki; Erzurum’da bugüne kadar sergilenen duruş ve gösterilen o direnç, ekseninden kayarak farklı bir boyuta taşınsın. Yani, geçmişten günümüze kadar hep aklıselim ve sağduyunun hâkim olduğu bu şehir, bundan böyle karmaşaya, kargaşaya, kutuplaşmaya ve kaosa teslim olsun.
Tabi, bu işin stratejik boyutu!
İşin, bir de psikolojik yönü var ki; o da; Erzurum’da bu tip olayları ve her türlü provakatif girişimi sıradan bir hale dönüştürmek. Tıpkı, suda yavaş yavaş haşlanan kurbağa temsilinde olduğu gibi…
Ne ki, şunu unutuyor örgütçü çapulcular:
Hangi etnik kökene mensup olurlarsa olsunlar, Erzurum’da yaşayan hiç kimse böyle bir oyuna gelmez, getirilemez. Çünkü Erzurum’da yaşayan herkes çok iyi biliyor ki; bu milletin vatanı da bir, bayrağı da bir. Hatta ve hatta vatan uğruna verilmesi gereken bir can varsa da, verenle birlikte vermeyeninki de bir.
Var ya!
İşte buna kuduruyor o köpekler.
Bu birliğe, bu beraberliğe ve bu kardeşliğe, bu yüzden tahammül edemiyorlar. Böylesi bir vatan, böylesi bir bayrak ve böylesi bir millet aşkına işte bu yüzden galip gelemiyorlar.
Farkında mısınız?
Vücuda getirmek istedikleri her kargaşaya mekân olarak önce Mahallebaşı’nı seçiyor bu çirkin tezgâhçılar. Sonra fitili ateşleyip, üniversiteye sokuyorlar o kirli ellerini.
Güya mesele ideolojik ya!
Güya mesele demokrasi ve özgürlük ya!
Gözleri ışıl ışıl parıldayan o genç dimağları zehirlemek istiyorlar bir çırpıda. Tabi, genç bunlar ve deyim yerindeyse kanları deli-dolu akıyor. Onların işte bu cevvalliklerine, bir de her birisinin kendini kanıtlama arayışları eklendi miydi, ortaya istismara müsait bir kitle çıkıyor ki, sormayın gitsin!
Kullan, kullan dur!
Örgütün ve arkasındaki karanlık güçlerin tam da istedikleri şey…
Karıştır üniversiteyi ve gençleri geçiriver birbirine! Bir süre sonra şehir de onların arkasından gelir nasılsa...
Gerisi mi?
Gerisi kolay, ver elini Erzurum.
Daha doğrusu ver elini Doğu Anadolu ve Karadeniz.
Aslında ver elini Anadolu.
Allah’ım!
Sen gösterme…
Allah’ım!
Sen bunlara fırsat verme…
 
 
EKMEKLERİNE SAKIN OLA
YAĞ SÜRMEYELİM!
Gelelim bundan sonra yapılması gerekene.
Şimdi!
Bu milletin hiçbir evladının ne vatan, ne millet ne, de bayrak aşkını hiç kimse sınayamaz. Hele PKK gibi bir örgüt ki, bizleri bu hususta asla imtihan edemez!
Ama gelin görün ki, maşalar işbaşında. Ama gelin görün ki, örgüte hizmet ve yataklık eden taşeronları da öyle.
Bir o yandalar, bir bu yandalar.
Dertleri, tasaları, arzu ve emelleri hep aynı: kardeşi kardeşe kırdırtmak, aklıselime ve sağduyuya kıydırtmak!
Aman ha!
Aman dikkat edelim!
Aman bu tip oyunlara sakın ola gelmeyelim!
Özellikle siz, üniversiteli gençler!
Kesinlikle o karanlık güçlere, o maşalara ve o taşeronlara alet olmayın!
Sizi provoke etmeye kalkışanlar olacaktır muhakkak. Sureti haktan görünüp, sizi yoldan çıkartmak isteyeceklerdir. Ve dahi gençliğinizden, pırıl pırıl o zihinlerinizden ve enerjinizden istifade etmeye kalkışacaklardır.
Aman ha!
Aman dikkat edelim…
Aman bu hainlerin ekmeğine yağ sürmeyelim!
Aman ha, aman!