İÇME SUYUMUZ ADAM DA, ŞEBEKE ADAM DEĞİL!

Kalp ve Göğüs Cerrahı Dr. Halit Yerebakan, belki de hemen herkesin evinde tükettiği şişe sularıyla ilgili olarak çeşitli uyarılarda bulunmuş. Yerebakan’ın bu uyarılarına ise, Atatürk Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi (ÇASEM) tarafından yayınlanan Mayıs ayı bülteninde yer verilmiş.
Göz attık şöyle bir.
Hakikaten de, sağlık açısından üzerinde kesinlikle durulması gereken noktalara temas etmişti Yerebakan.
İlaveten, çok da ciddi bazı iddialarda bile bulunmuştu.
Misal, evlerimize kadar giren şişe sularının iddia edildiği gibi kaynak suyu olmama hatta ve hatta çeşme sularıyla karıştırılmış olma ihtimali.
Olabilir mi, olabilir pekâlâ.
Hem neden olmasın ki!
Sonuç itibariyle hepimiz biliyoruz ki; ambalajlı su sektörü Erzurum’da giderek büyüyen bir pazar payı yakaladı.
Sahi!
Bundan birkaç yıl öncesine kadar bırakın evlerimizi ocaklarımızı, lokantalarda bile yer açılmazdı hazır sulara. Ama şimdi bakıyoruz da, ufacık-tefecik bir tavuk dönerci dahi müşterisine hazır su ikram ediyor artık.
Nedeni ise, şöyle izah ediliyor sorduğunuz zaman:
Erzurum’da musluk suyu içilmiyor
Doğru mudur, doğrudur.
Hem bazı bazı öyle bir şekle bürünüyor ki musluk sularımız; kana kana içmeyi geçtik, elini yıkamaktan bile imtina eder hale geliyor insan.
Peki, hakikaten de suları kirli mi Erzurum’un?
Gelin, bu sual üzerinde biraz alavere yapalım isterseniz.
 
İÇME SUYU ADAM DA
ŞEBEKE ADAM DEĞİL!
Şimdi!
Erzurum’un içme suyu malum, Palandöken Barajı’ndan temin ediliyor ve yaklaşık 20 kilometre uzunluğunda bir isale hattıyla Erzurum’a, daha doğrusu arıtma tesislerinin bulunduğu noktaya ulaştırılıyor.
Havalandırma, süzme, klorlama, ozonlama ve dinlendirme derken, her biri birbirinden zahmetli aşamalardan geçiyor içme suyumuz. Kirden, pastan, en küçük bakteri ve mikroptan dahi arındırıldıktan sonra bu su, son aşama olarak şehir şebekesine pompalanıyor.
Arıtmadan çıkışta suya bakıyorsunuz; pir-ü pak, yani tertemiz. Ne renginde bir sorun, ne tadında bir gariplik, ne de kokusunda bir iğrençlik var. Kısacası doyuncaya dek içilebilinecek nitelikte bir su.
Ama bu su ne zamanki şebekeye giriyor, kıyamet işte o zaman kopuyor.
Demin ifade ettiğimiz gibi, esasen suyumuz adam gibi bir su da, neylersiniz ki şebeke adam değil!
Nuh-u Nebi’den kalmış resmen; kir, pas, tortu ve kireç içinde.
E tabi suyun sertlik düzeyi de düşük olunca, kireç temizleyici misali şebekede ne kadar pislik varsa, katıp önüne sürüklüyor adeta.
Sonrası malum.
Evlerimizdeki musluğu her açışımızda karşımıza işte bu manzara çıkıyor. Kimi zaman kahve, kimi zaman da sarımtırak renkte bir su!
Koku deseniz pas gibi, tat deseniz toprak. Yetmez gibi, kabın kacağın dibinde ise, parmak kalınlığında bir tortu.
Ve alın size su!
Olur mu böyle?
Olmaz!
 
SU KESİNTİLERİ
BOŞUNA MIYDI? 
Peki, neden böyle oldu?
Yıllarca artezyen kuyularından çekilen sularla iş görülen Erzurum’da, gölet suyu kullanımı için altyapının gerekli şartları taşımadığı bilinmiyor muydu?
Evet, biliniyordu.
Arıtmadan pompalanacak yüksek basınçlı suyun, derme-çatma bir haldeki şebeke sistemini darmadağın edeceği de biliniyordu.
Hatırlayın hele!
Baraj suyunun kullanılmaya başladığı dönemlerde her Allah’ın günü bir bölgede su kesintisi yaşanmıyor muydu?
Evet, yaşanıyordu.
Ve sebebi de buydu işte.
Üzerinden neredeyse onlarca yılın geçtiği o çelimsiz borular, sudaki bu yüksek basınca dayanamıyor ve birbiri ardına patlıyordu o dönemde.
Peki, nasıl bir yol izleniyordu?
Herkesin bildiği o tabirle; cırılmaların meydana geldiği bölgelerdeki şebeke sistemi yenileniyor, arıza gideriliyor ve su pompalama işlemine kalınan yerden devam ediliyordu nitekim.
Hani Büyükşehir Belediyesi’nin bir önceki başkanı sık sık diyordu ya: “Şebeke sisteminin bir kısmını yeniledik” diye.
Hah işte!
Yenilenen bu kısımlar, az önce bahsettiğimiz o ‘cırılma’ probleminin yaşandığı bölgelerdi aslında.
 
ŞEBEKENİN KESİNLİKLE
DEĞİŞMESİ GEREKİYOR.
Şimdi gelelim sadede.
İki kere iki, malum dört eder.
Bu hesaptan hareketle söylenebilecek tek söz var, o da; şehir içme suyu şebeke sisteminin hem de bir an önce yenilenmesi gerektiğidir.
Doğru, bu yönde bir projesi var Büyükşehir Belediyesi’nin. Ama her ne hikmetse ucundan tutulup da, bir türlü başlanılamadı o işe.
Biliyor musunuz, projenin mali kaynağını bile Avrupa Birliği karşılıyor üstelik. Ve hafızamız bizi yanıltmıyorsa eğer, projenin toplam maliyeti 65 milyon Avro tutarında. Kaldı ki, içerisinde sadece içme suyu şebeke yenilemesi yok bu projenin, aynı zamanda atık su arıtma tesisleri de var.
Bereket, bu tesislerin inşaatına başlandı da, şebekenin yenileneceğine olan inancımız arttı bu sayede.
Sözü uzatmayalım.
Vaziyet şu an itibariyle gösteriyor ki; omuzlarında çok büyük bir sorumluluk taşıyor Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen. Bu sorumluluğun adı ise, hiç kuşku yok ki, içme suyu şebeke sistemidir.
Benzer bir içme suyu sorununu Kartal Belediye Başkanlığı döneminde yaşadığını bildiğimiz Başkan Sekmen’in, Erzurum için de gözünü karartacağına ve bu yöndeki ilk kazmayı ise, yine bu yıl içerisinde vuracağına yürekten inanıyoruz.
Hadi bakalım, şimdiden kolay gelsin!