Geçen yazımızda "Dil üzerine bir genelleme" yapıp, özellikle dilin tanımları üzerine yoğunlaşmıştık. Ayrıca dilden bahsederken, "dil çeşitleri"nden de söz edeceğimizi duyurmuş, gelen tepkilere göre "dil" konulu yazılarımıza ağırlık verebileceğimizi dile getirmiştik.
Bugün itibariyle "dil çeşitleri" konusu etrafında, 5-6 dizilik yazılar kaleme almayı planlıyoruz. Bakalım, belki daha da uzun sürebilir, veya kısa.
...
"Konuşma dili"nden başlayalım...
Dil doğası gereği sesli öğeler dizgesi, her dil ise sesli göstergelerden kurulu veya onlardan katkılanan bir kodlar bütünüdür. Kuşkusuz dilsel seslerin çıkarılışı ve algılanışı fizyolojik, iletilişi ise fiziksel süreçler içerir. Ne var ki burada önemli olan, söz konusu süreçler ya da bu süreçlerin ürünü olan sesler değil, oluşturulan öğelerin bir bireyin bilincinden bir başka bireyin bilincine anlam ya da içerik aktarmasıdır.
Sesli öğeler, ilişkin oldukları içeriklerle birlikte anlamlı birimleri ya da göstergeleri oluştururlar. Bununla da anlam aktaran öğelerin gerçekleşmesini sağlayan bir yeteneğin, yani Doğan Aksan'ın deyişiyle konuşma yetisinin varlığını ortaya koyarlar.
Çağımızın önemli düşünürlerinden olan ve özellikle Türkiye'de "Sözlü ve Yazılı Kültür" başlıklı kitabıyla tanınan Walter J.Ong, ses-dil-konuşma ilişkisi üzerine, “insanların yaşadığı her yerde dil vardır; dilin kullanıldığı her yerde de konuşulduğu ve işitildiği için dilin temelini ses dünyası oluşturur” açıklamasında bulunur ve şunları ekler: “Dil o denli sese bağımlıdır ki tarih boyunca konuşulan binlerce, belki on binlerce dilden topu topu 106 tanesi edebiyat üretebilecek derecede yazıya bağlanabilmiş, büyük bir kısmı ise hiç yazılamamıştır. Bugün konuşulan 3000 kadar dilden yalnızca 78 tanesinin edebiyatı bulunmaktadır”.
Dilin, temelde, değişmeyen tek kalıcı özelliğinin sözlü oluşuna vurgu yapılan bu açıklamaya paralel, konuşma dili ile yazı dili ve türevleri arasındaki en belirgin farkın da yine ses olduğu görüşünü dile getirmek gerekir.
İnsan için dilin iki "temel" çeşidi vardır. Bunlar konuşma dili ve yazı dilidir. Diğer tüm dilsel etkinlikler neredeyse bu iki dilin türevleri konumundadırlar –kuşkusuz kastedilen, hareket dili, işaret dili gibi kodlar değildir-.
Ses olgusu ise salt konuşma dili ve türevlerine özgü bir unsurdur. İletişimde o kadar önemli bir işleve sahiptir ki, sesin olmadığı bir dilsel etkinlik, ne denli gelişkin olursa olsun, anlamı oluşturan ve anlamı aktaran sesin değerlerini, bütün incelikleriyle kavrayamaz, yansıtamaz. Bunu, her dilbilimci, dahası dil üzerine düşünen, kafa yoran herkes söyler.
Sesin belirgin özelliği olduğu konuşma dilinde, tonlama, renklendirme, vurgulama, entonasyon, fonetik gibi unsurlar, hiçbir dil uzamında yer almazlar.
Mustafa Sarıca, "Sözlü Dil Yapısı" adlı kitabında şu açıklamada bulunur: “yargı, soru, ünlem ve benzeri yapılar kendi özel söyleniş ezgilerine sahiptirler. Soru ezgisiyle desteklenmeyen bir soru yapısı anlaşılırlığından, anlatımından ve etkisinden çok şey kaybeder”.
Bu, aslında her dilsel etkinliğin sese gereksinim duyduğunun veya sesi olmayan bir dilin kusurlu, eksik kaldığının açık göstergesidir.
Konuşma dilinin en ayrıcalıklı özelliği olan sesli yapı, ‘sesbilim / fonoloji’ adlı bir bilim dalının da konusudur. Aksan'ın ifadesiyle, insan dilinin seslerinin nasıl meydana getirildiğini, ne gibi nitelikleri olduğunu, ses dalgalarıyla nasıl aktarılarak dinleyene ulaştırıldığını ve dinleyenin bu sesleri alışını inceleyen sesbilim, iletişimde sesin nasıl etkili olduğunu, nasıl anlam farkları doğurduğunu, kısacası, ses özelliklerinin anlaşmaya ne denli katkısı olduğunu aydınlatmaya çalışır. Dilbilim içerisinde oldukça etkin bir alan olan sesbilim, başka bilim dalları ve insan sesinin kullanıldığı çok çeşitli sanat alanlarıyla da yakından ilişkilidir.
İşte, disiplinler arası ilişkiler çerçevesinde ortaya atılan genel kanı da, yukarıda dile getirdiğimiz, sesin olmadığı her dil pratiğinin iletişim temelinde kusurlu ve eksik kaldığı veya en yetkin dilsel etkinliğin doğasında sesi barındıran konuşma dili ve türevleri olduğu görüşüyle paralellik göstermektedir.
Bir sonraki yazımızda aynı konuya devam edelim...