DOĞUTÜRK
2014-08-03 12:41:21

Sıcaklar ve Böcekler

Prof. Dr. Ömer ÖZDEN

omerozden25@hotmail.com 03 Ağustos 2014, 12:41

Temmuz ayıyla birlikte sıcaklar iyice arttı. Yurdumuzun bazı yerlerinde gölgede bile 40 dereceyi geçen sıcaklara ulaşıldı. Erzurum’da da gündüzleri 30 dereceyi geçen sıcak günler başladı. Ramazan Bayramı’nda sıcaktan dışarı çıkamadığımız anlar oldu. Şimdi Ağustos ayına giriyoruz ve öyle sanıyorum ki sıcaklar daha da artacak. 
Güneş önemli ama önlem alınmadığı takdirde sağlıklı insanları bile çarpabiliyor. Yağmurda kullandığımız ‘şemsiye’, aslında güneşlik anlamındadır ve çok sıcak olan çöl iklimlerinde güneşten korunmak için kullanılırken biz onu sadece yağmur yağdığında yanımıza almaktayız. Oysaki bu sıcak günlerde özellikle yaşlı ve hasta olanların ya dışarı hiç çıkmamaları ya da yanlarına şemsiyelerini yani güneşliklerini alarak dışarı çıkmaları uygun olandır. 
Sıcaklar artıp yağmur da yağmayınca Erzurum’da iki şeyde artış oluyor: Biri toz, diğeri de böcekler ve sinekler. Her ikisi de sıcağı seviyor, ama ilginç olan şu ki yağmur yağarsa ya da rüzgâr çıkarsa böcekler siner; fakat yağmur olmaz da rüzgâr olursa ortalığı toz bürür. Çünkü Erzurum kurak iklime sahip bir şehir. Rüzgâr olmayınca da tozun yerine böcek ve sinek yağar. Demek ki Erzurum gibi kurak yerlerde ya yağmur yağacak ki toz ve böcek-sinek olmasın ya da rüzgâr olacak. Ama rüzgar olunca toz kalkmakta, yağmur yağınca da hava soğumakta. 
Peki bunların çözüm yolu yok mu? Elbette ki var ve bunlar, belediyelerin görev ve sorumlulukları altındaki hizmetler. Bize düşen sadece hatırlatmaktan ibarettir. 
Tozla mücadelenin yolu, her tarafı çimlendirmek, yani yeşillendirmekten geçiyor. Temiz bir çevre istiyorsak önce etrafı yeşertmeli, çimlendirmeli, ağaçlandırmalı, sonra da bunları korumalı, kurutmamalı ve yok etmemeliyiz. Hatta bundan da önce temiz bir çevre yeşil alanlar istemeyi bilmeliyiz. Çünkü bir şeyin olmasını istersek, onu aynı zamanda korumayı da isteriz. Bunu yapabilmek için de çocuklarımızı, gençlerimizi, büyüklerimizi bilinçlendirmeli, onlara çevre koruma şuuru kazandırmalıyız. Ağacı, yeşil alanları sevip korumayı bir alışkanlık haline getirmeyi öğretmeliyiz. Ağacı, çiçeği, bitkiyi koparanı uyarabilme cesareti vermeli, ağaca saygı duymayanı uyardığımızda onu koparanda da utanma duygusu uyandırabilmeliyiz. Bu yılın Mayıs ayında Fas’a gitmiştik. Su fakiri bir ülke, ama her taraf yemyeşil. Kuyulardan çıkardıkları suları yapay havuzlarda biriktirip çimenleri ve ağaçları suluyorlar ve kimse de ağaca ve yeşilliğe hor bakmıyor, koruyup kolluyorlar. Erzurum’da su çok ama yeşil az.
Peki böceklerle sineklerle nasıl mücadele edilebilir?
Malum olduğu üzere sıcaklarla birlikte özellikle çöp bidonlarının etrafında mikroorganizmalar çoğalmakta ve çok kısa sürede haşerat çoğalmakta ve çevreye yayılmaktadır. Giderek artan nüfus yapılaşmayı çoğaltmakta, artan binalardaki insanların tükettikleri gıdaların artıkları çöp olarak çöp bidonlarına atılmaktadır. Ancak çöpler çok korunaklı yerlere atılmadığından, hatta çöp bidonları veya çöpün atılması gereken yerlerin dışında yerlere de atılıp saçıldığından sıcaklarla beraber canlı organizmalarda hızlı bir artış olmakta ve bu canlı organizmalar yani böcekler ve sinekler, serin yerler arayıp ilk iş olarak da evlerimize ve iş yerlerimize hücum etmektedirler. 
Öyleyse öncelikle halkımızı, ellerinde ve evlerinde çöpe dönüşen atık ve artıkları çevreye rastgele atmamaları konusunda bilgilendirip bilinçlendirmemiz, onlara çöpün çöplüğe atılması gerektiğini öğretmemiz gerekmektedir. Yediğimiz meyve ve sebzelerin kabuklarını, çekirdeklerini, tükettiğimiz yemeklerin artıklarını çöp torbalarına koyduktan ve ağzını sıkı sıkıya kapattıktan sonra çöp kutularına atmamız gerektiğini bilmeli, biliyorsak uygulamalıyız. Etraftaki boş arsalara, cadde ve sokaklara en küçük bir çöp parçası veya kağıt yahut tüketilmiş bir madde atmamalıyız. İçilen sigaranın izmaritini arabanın veya evin camından sokağa atmamalıyız. Atanları uyarabilmeli veya uyardığımız kişiler bunu bir hakaret saymamalı, asıl kendilerinin çevreye ve bir arada yaşadıkları insanların temiz yaşama haklarına saygısızlık ettiklerini bilmelidirler. Yine Fas gezimizde en azından ana cadde ve yollarda bir tek çöp ve elindekini yere atan görmemiştik ve gıpta etmiştim. 
Belediyelere gelince, önce korunaklı çöp bidon veya kapları hazırlayıp bunları estetik bir şekilde çevreye yerleştirmek, çöplerin atıldığı kutuların mutlaka ağızlarının kapalı olmasını sağlamak, çöp kutu veya bidonlarından pis suların sızmasını önlemek, çöp torbalarını ağzı açık bir vaziyette çöp toplama kutusuna atanları uyarmak ve bundan vaz geçmelerini sağlamak, onların görev ve sorumluluğunda bulunuyor. Başka bir ifadeyle belediyeler, Türkçe adıyla temizlik, Batı literatürüyle hijyen kurallarına uymayı sağlamak durumundadır. Aynı zamanda çöpleri alan belediye temizlik görevlilerinin de işlerini baştan savma yapmayıp çöpleri çöp arabalarına boşaltırken, yasak savma kabilinden değil, yerlere dökülen çöpleri de almaları gerekir. Yani çöpü aldıklarında geride hiçbir çöp kırıntısı bırakmamaları işin iyi yapıldığını gösterir. 
Belediyelerin ikinci bir görevi de Batı illerimizde olduğu gibi evlerin atıklarının toplandığı çöp bidonlarını ve etrafını sık sık ilaçlamaktır. Gündüzleri ve akşamları evlerimizi böcekler, sinekler, sivri sinekler, enva-i türden haşerat sarıyor. Bir taraftan akşamları bile sıcak olduğu için camlarımızı açmak istiyoruz, ama bir taraftan da açar açmaz içeriye sözünü ettiğim haşerat doluşuyor. Oysaki Batı vilayetlerimizde günün belli saatlerinde hem çöpler, haşerat üretmemesi için ekipler tarafından ilaçlanıyor, hem de sinek ve sivri sineklerin zararlarını önlemek için insan sağlığına zararlı olmayan ilaçlarla çevre ilaçlanıyor. 
Bunlar yapıldığı takdirde zaten bu yazıyı yazmaya gerek bile duyulmazdı. İstiyorum ki temiz bir Erzurum’da tertemiz yaşayalım.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.