Ramazan ayının son cuması… Gökten inceden ince bir rahmet iniyor yeryüzüne… Günlerdir suya hasret olan toprak, bir nebze de olsa ıslanıyor ve havadaki ağırlık yerini ferahlığa bırakıyor, ruhları saran manevi atmosfer daha da belirginleşiyor. Çarsılar, caddeler, sokaklar, evler; kısa süreli de olsa nefes alıyor. Ramazan günlerinde şehir sarıp sarmalayan manevi havaya, böylesine bir yağmur ne de çok yakışıyor.
Asırlardır bu şehre her adım attığında gecesini gündüzünü farklılaştıran ve kendine özgü bir hâlle yaşanmaya başlayan Ramazan; bazı ufak tefek olumsuzluklara rağmen (Ramazanın ruhaniyetine yakışmayan bazı eğlenceler, onu içselleştirememiş olmaktan kaynaklanan bazı davranışlar, kavgalar, v.s.), hâlâ güzelliğini muhafaza ediyor. İbadetiyle, sosyal hayata getirdiği hareketlilikle, birlik ve beraberliğe yaptığı katkıyla, bugünden yarına bize ait, bizim olan ve bizimle kalması gereken değerleri yarına taşımaya devam ediyor.
Çocuklarımız; henüz daha küçükken solumaya başladıkları bu havanın ruhlarına sinen güzellikleriyle büyüyorlar ve bu mübarek aya has gelenekleri, örf ve adetleri, ilahi  kuralları, gelecekte de yaşamanın temeli atılıyor hafızalarına… Eski Ramazanlardan biraz daha farklı, bazı açılardan o günleri aratıyor olsa da, yine de günümüz Ramazanlarında da birçok güzelliği bir arada görmek mümkün. Hayırda yarışanlar, camileri dolduranlar, eşini, dostunu, akrabasını gözetenler ve daha başka tutum ve alışkanlıklar, yaşamaya devam ediyor.
Üstad Mustafa Kutlu’dan aldığımız birkaç cümleyle konuyu biraz daha munisleştirelim:
Erzurum’da okuduğum yıllar, bu kadim şehir hâlâ hüviyetini taşıyordu. Evler, sokaklar, esnaf, faytoncular, camiler türbeler, mescitler; bunları bir yana koyun insanlar doğal asalet timsali olarak tebessüm halinde idiler. Yani sabır ve şükür. (Araya girmeden duramadım; bu şehir hâlâ doğal asalet timsali olarak tebessüm halinde mi  ya da niçin değil diye sormak geçti içimden her neyse.İ.B.)
Yani Ramazan ve Oruç. O evlerden, sokaklardan, fırınlardan, kavaflardan, semaver yapanlardan, tesbih yontanlardan, minare ve medreselerden bir buğu, bir ilahi, bir dadaş vakarı ile şehre yayılırdı. O sert mizaçlı şehir ve onun dik durup bar tutan ahalisi bu ayda munisleşir, âdeta melek gibi yumuşardı.
Yazı; altmışlı yılların Erzurum’unu, o günlerin Ramazanını, daha hoş ve tatlı bir anlatımla resmetmeye, ağızda bıraktığı tadı, dimağda bıraktığı hazzı kendine has üslupla hikâye etmeyi sürdürüyor ve şöyle bitiriyor:
Sohbetten çıkıp karlara bata çıka yurda doğru giderken bana eşlik eden bir ilahî daima olurdu. O ilahî hâlâ oradadır inşallah. Çünkü kalbim orada kaldı.
Okurken; insanı bir duygu seline sürükleyen bu cümlelerin sahibine ve bu kitabın ortaya çıkması için her türlü gayreti gösteren Muammer Çelik’e ve hassaten Ezel Erverdi ağabeye teşekkür ediyorum.
Evet; sizleri biraz meraklandırdıktan sonra şimdi söyleyeyim:
Yukarıda tırnak içinde verdiğim satırlar, çok yakın zamanda Dergâh Yayınları Erzurum Kitapları serisinden çıkan, dostum Prof.Dr. Ömer Özden’in “Erzurum’da Ramazan” adlı kitabının, Mustafa Kutlu ağabey tarafından yazılmış olan “Kalbimde Bir İlahî” başlıklı sunuş yazından alındı. Bu seriye, uzun sayılabilecek bir aradan sonra, baskısıyla, içeriğiyle, böylesine güzel bir kitapla devam etmelerinin, vurgulanması gereken önemli bir ayrıntı olduğunu ayrıca belirtmeliyim.
RAMAZAN VE ERZURUM, RAMAZAN HAZIRLIKLARI, ESKİ RAMAZANLARIN TESPİT VE İLANI, ERZURUM’DA HATİM GELENEĞİ, TERAVİH VE TERAVİH NAMAZLARI, İLK SAHUR, RAMAZAN PİDESİ, İFTAR VE SAHUR TOPU, RAMAZAN VE YARDIM, SU VE RAMAZAN, EZURUM’UN GELENEKSEL İFTAR YEMEKLERİ, ÇAY VE RAMAZAN, RAMAZAN’IN VAZGEÇİLMEZİ KADAYIF, RAMAZAN ÇOCUKLARI, İFTAR SOFRALARI, İFTARLIK GELENEĞİ, RAMAZAN ŞAKALARI, RAMAZAN EĞLENCELERİ,  KADİR GECESİ, ÎTÎKÂF, ŞEREFE, ARAFA VE ARAFALIK, BAYRAM VE BAYRAM GELENEKLERİ, ALVARLI EFE'NİN RAMAZAN ŞİİRLERİ, ALVARLI EFE’NİN ŞİİRLERİNDE RAMAZAN bölümlerinden oluşan kitap, gâh anlatılanların, gâh yaşananların, gâh büyüklerden dinlenip kayda geçirilenlerin ve de bu konuda yazılanların bir araya getirilmesinden oluşmuş.
Her ne kadar bu kutlu ayın sonuna yaklaşılırken elimize geçse de, kitabın, şehrimizde zaman içerisinde oluşan Ramazan geleneklerinin bir araya getirilmiş halini ihtiva ediyor olması, onun başka zamanlarda da her Erzurumlu tarafından mutlaka okumasının gerektiği kanaatindeyim. Dil ve anlatımı çok rahat bir okuma sağlayan kitabın içeriğinde, eski Ramazanlara dair hatıraların yanında, bu ayda oluşan ve günümüzde bir kısmı hâlâ yaşayan birçok folklorik unsur da var. Bunların neler olduğunu genç nesillere göstermesi bakımından da önemli bir kaynak “Erzurum’da Ramazan” kitabı.
            Ve bugün Ramazanın 27.günü ve bizim kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in bildirdiğine görebin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi…     Değerli dostum, bu önemli geceye ayrı bir bölüm açmışken bizi de unutmamış ve şunları yazmış:
“Bir ay boyunca gece gündüz hiç durmadan koşuşturan Erzurumlunun Ramazan ayı, özellikle Ramazan’ın son haftasına gelindiğinde daha bir hareketlenir. Bu son hafta, çok dağdağalı geçer. (…) Bu son hafta içerisinde yer alan Kadir gecesi günü ve akşamına gelindiğinde temizlik işleri tamamlanmış olur. Eğer bitmemişse, o gün ve o gece temizliğe ara verilir. Çünkü o gece çok mübarek bir gecedir ve yalnızca ibadete ayrılması gerekmektedir.
Bir yıl boyunca beklenen on bir ayın sultanı Ramazan ge­lip de oruçlar tutulmaya başlandığında, bu kez “bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi” beklenmeye başlanır. Değerli dostum Erzurumlu şair İsmail Bingöl, hem Ramazan’ı hem de Kadir Gecesini “Şükür ki Kavuştuk Sana” başlıklı şiirinde şöyle anlatıyor: |
Âsûde bir güzellik sardı her yanı
Sevdası bağrımızda on bir ay nalân
O peri sûret esirgemedi ziyasını
Yine uğradı semtimize
 
Geldi feyz getirdi
Geldi bereket getirdi
La’lu gevher, inci mercanla doldu gönüller
Sultandı ki, Sultan’a açıldı eller
 
Ey aşkı ruha ilham veren ay
Ey her katresi bir lezzete imkân veren ay
 
Ayrılığın bir acıdır seni kaybedene
Vuslatının coşkusu neş'e veren ay
 
Sendedir “Kadir”lerin saklı olduğu gece
Sendedir her şifanın hemdem olduğu gece
 
Geldin yine şükür ki kavuştuk sana...
 
Ve yine kitaptan, bu geceye ait, geçmişten bir kesitle cümlelerimizi bağlayalım:
Şeyhler Camii’nin imamı Naim Hoca, her Kadir Gecesi’nde Sakal-ı i ziyarete açardı. O sırada camide bir heyecan fırtınası bir dalgalanma yaşanır ve herkes, caminin minberinden baş üzerinde olduğu halde indirilen ve kürsüdeki Naim Hoca’ya doğru götürülen Sakal-ı Şerif'i saran örtülere ellerini sürmek için izdihama sebep olurlardı. Bunun üzerine Naim Hoca, “Müslüman, sakin olun! Fenikmeyin! Selatü Selam okuyarak kürsünün önünden sırayınan geçersez, Mübareği hepize göstereceğim” diyerek cemaati sükûnete davet ederdi. Kendisine ulaşan Sakal-ı Şerif'i büyük bir saygı ile alan Naim Hoca, öpüp başına koyduktan sonra kürsünün üzerine bırakıp yine aynı saygıyla bütün örtüleri tek tek açar ve elinde tuttuğu bu şişeyi, önünden herkesin sakalına, başına veya yüzüne sürerdi. Erkekler çekildikten sonra da hanımlar Sakal-ı Şerifi görür ve evlerine gidip sahura kadar ibadete devam ederlerdi. (…)Halen Erzurum’da Sakal-ı Şerif gösterilmeye devam ediyor.”
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
H. Ömer Özden 2013-08-04 02:59:53

sevgili kardeşim
kitabımla ilgili olarak yazdığın bu güzel tanıtım yazısı için çok teşekkür ederim. kalemine ve gönlüne sağlık.