Eğitimi tarif ederken eğitilmişten ne anladığımıza bağlı olarak tarif ederiz.
Eğitmek bir duruş, şahsiyet, özgüven kazandırmak mıdır, eğitmek bilgi yüklemek midir?
Finlandiya da eğitimde sınav yok, günde dört saat okul, bütün eğitim oyunla öğreniliyor. Çocuklar yeteri kadar oyun oynuyorlar.
Başarılı öğrencilerin öncelikle annelerinin sonra ailelerinin payları büyüktür.
Doğan Cüceloğlu’ndan iki anekdot nakledeceğim:
Başarılı bir çocuğun annesine psikologlar çocuğuna nasıl davrandığını, ders çalışırken nasıl yardımcı olduğunu soruyorlar. Annesi “Çocuğum her eve geldiğinde; bugün yeteri kadar oyun oynadın mı, oyun oynayabildin mi diye sorarım” diyor!
Diğer bir anekdotta: Nobel Barış ödülünü alan bir fizik profesörüne bir gazeteci: “ABD’de yüzlerce fizik profesörü varken, siz bu Nobel Ödülünü nasıl aldınız?” diye sorar! Profesör de “Bu ödülü aslında annem almıştır” der! “Çünkü annem ben her okuldan geldiğimde bana; Oğlum, bugün öğretmenlerine güzel bir soru sorabildin mi diye sorardı. Ben de öğretimimde her zaman kendimi soru sormaya yönlendirerek devam ettim”, diye gazeteciye cevap vermiş.
Oyun oynamak ve soru sormak!
Burada elbette şımartılmış çocuklardan söz etmiyoruz!                        
Alfred Adler de, Doğan Cüceloğlu da şımartılmış çocukları eğitimde kaybedilmiş olarak görüyorlar!
Çocuklarımızı asla şımartmamalıyız!
Ve çocuklarımızı asla yarış atı gibi sınavlarda ve okulda, sınıfta birinciliğe hazırlamamalıyız! Böyle bir beklenti içinde olmamalıyız!
Hayvanlar âlemine baktığımızda yavrularının yetişkinliğe erinceye kadar hep oyun oynadıklarını görürüz. Öncelikle yabani hayvanlar avlanmadan, korunmaya kadar bütün gerekli olan hayat şartlarını oyun oynayarak öğrenirler!
Bizim ülkemizin eğitim sistemine girmek istemiyorum!
Biz eskiden beri çocuklarımızı eğitmek üzerine planlar yapıp, hedefler koyup hayatımıza geçirmedik.
Türkiye’de eğitim sistemi hep kapitalist oldu. Dershaneler hep kapitalist oldu; parası olmayan okumasın mantığı taşıdı. Veliler büyük para harcamak zorunda kaldılar! Sistem bir türlü kurulamadı, kurdurulmadı!
Hâlâ daha velilere çocuk okutmak için bütçelerine büyük yük yüklenmektedir.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ilk defa duymak istediğim bir konuşma yaptı. Çocuklarımızı çok az sınav yapmaktan ve oyun oynamaktan söz etti.
Diğer duymak istediğim iş de tahsil hayatını devletin üstlenmesidir. Fırsat eşitliğidir, eğitimde adalettir. Devlet eğitimin ücretsiz olduğunu söylerken; sadece bina yapmak ve kitap vermekle işin çok düşük bir kısmını devlet üstlenmiş oluyor. Özel okul sistemine ise adaletsiz bir sistem gözüyle bakıyorum.
Eğitimde fırsat eşitliği bu ülkede hiç olmadı, olmayacak gibi de görünüyor!
İş annelere düşüyor, iş aileye düşüyor!
Bu yüzden kadınların okuması şart!
Bu yüzden kadınları eğitmek şart!
Kadını okumayan milletler yükselemezler.
Bu yüzden öğretmenlerimizin, kadınlarımızın kitap okumaları şart!
 
Evde çocuklarımızı motive etmek, oyun oynamaya teşvik edip, oynayanlara kızmamak, soru sormayı öğretmek, düşünmeyi öğretecek eğitimler almak ve vermek şart; bunun için daha çok ve illa kitap okumalıyız! Çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırmalıyız!
Okumuyorsanız bir, okuyorsanız bin fikriniz olabilir! Okumadan ufuk açılmıyor!
Öncelik bayanlarda!
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.