Palandöken, Mescit, Dumlu, Kargapazar dağları.....! Dumlu, Serçeme, Zerdige boğazı... Nihayet uzaklarda Kop dağları.....

Bu coğrafyada Erzurum, Ilıca, Kandilli, Aşkale ve mücavir köyler.... Yaylasıyla, dağıyla, ovasıyla bir medeniyet beşiği...

Kandil dağı ve Kandil tepesi... Anadolu'nun su zirvesi.! Aras, Karasu ve Çoruh buradan doğar. Karasu Fırat olur Hint Denizine, Çoruh Karadeniz'e, Aras Hazar denizine dökülür.

Muhteşemdir coğrafya. Kışı beyaz, baharı yeşil, yazın dünyada yaşanacak ender şehirdir....

Bu coğrafyada dünyaya gözlerimi açmış, Daphan ovasının enginliğiyle ufku geniş, karanlık gecelerde Samanyolu galaksisini seyretmekle doyumsuz bir tad almışım.

Ah birde Karasu'yumuz vardı. Dumlu dağından doğan Dumlu Baba suyu, Pulur çayı ve diğer çaylarla birleşerek Ilıca'dan sonra kıvrıla kıvrıla akan, geçtiği yerlerin hayat kaynağıydı.....!

Kayı aşireti, Timur, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, IV Murat, Mustafa Kemal Atatürk ve daha nice komutanlar hep bu vadiden geçmişti.

Çocuk yaşlarından itibaren Ilıca, Ağaver, Alaca, Evrenli, Cinis, Tazegül, Karabıyık ve Nihayet Aşkaleli her çocuğun, her delikanlının Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında saatlerce yüzdüğü, hayvanlarını suladığı, eliyle balık tutup tezek alevinde pişirip yediği ziyafetler bütünüydü.

Yediden yetmişe herkesin yüzmeyi öğrendiği güzel bir akarsuydu.. "Karasu....!" Karasu baharda karların ermesiyle coşar, her baba yiğit'in yüzmeye cesaret edemediği bir hal alırdı. Temizdi... Berraktı... Muhteşemdi...!

Mayıs ayında köylülerin mesire yeri, yün kırpma mevsiminde annelerimizin yün yıkandığı temiz bir suydu... Karasu geçtiği yerlerde çukurluklar açar, etrafında kumlar biriktirir tam bir deniz kenarı havasını oluşurdu.

Alaca'dan başlayarak akarsu vadisi içinde Karanlık, Hulisi, At Yoran, Çaşırlı, Hanardı, Fadoç Nene, Karabayram, Osmanlı ve Akyar adlı isimleri almış, göller oluşmuştu.

Göllerde yüzmek, köyler arasında yarışmaya konu olur, iyi yüzücüler suya dalıp dipten kum çıkarmaları onların iyi dalgıç olduklarına delalet ederdi.

1960-1975 yılları arasında hodaklık yıllarımda bu göllerde yüzmüş, köy çocukları olarak hayatın tadını çıkarmış, binlerce çocuk kardeş olmuştuk.

Ekmeğimizi paylaşır, dertlerine ortak olur, muhabbetin tadını çıkarır, küçük radyolardan dinlediğimiz, Ali Ekber Çiçek, Raci Alkır, Bedia Akartürk Muharrem Akkuş ve nice ses sanatçılarının türküleriyle hayat bulurduk.

Yıllar geçti büyüdük. Derken üniversitelerde sağ-sol olayları çıkmış, azda olsa duygularımızda kırılma ve azalma olmuştu. Aslında aynı kültürün, aynı coğrafyanın ve Türk Milletinin çocuklarıydık...

Derken ayrılıklar başladı . ... Bu yetmezmiş gibi Şeker Fabrikası'nın atık suları Karasuya akıtıldı...! Artık suya girilmez olmuş, berrak olan Karasu ismi gibi kap kara olmuştu.

Aylarca içinden çıkmadığımız, yüzdüğümüz sular kirlenmişti. Kirletilmişti. Fabrika atıklarıyla sularımız, sağ-sol olayları ile beyinlerimiz kirletilmişti.

Sonra şehrin kanalizasyon atıkları da verildi. Artık o temiz, berrak, balıkları elimizle tuttuğumuz sular gitmiş, kap kara akan bir su haline gelmişti......

Karasu kirlenirken, köyler boşalmış, adı gibi bahtı da kap kara olmuştu. Bar şiirindeki iki satırla bitirelim sözümüzü:

"Dumludan taaa basraya çağlayan selimiz var.

Bahtımız kara değil bugün, karasu kadar."

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.