Erzurum'un Şeyhler Mahallesi'nde hayata merhaba dedikten sonra, aklım kestiğinde bahçemizin kanatlı kapısından dışarı çıktığımı anamın ve halamın, "gir içeri seni Eşo'ya veririz yoksa," tehdidiyle tekrar bahçemizin içinde akan çeşmenin yanındaki kurbağalarla oynamaya başladığımı, küçük bostanımızdaki terelerle, yeşil soğanlarla konuşmaya daldığımı da asla unutamam. Bir de küçük penceremizden faytonlardaki atların ritmik nal seslerini dinlerken aldığım hazzı bugün bile yaşarım. Sonra, rahmetli babamın Sivas 4 No'lu Askeri Dikimevi'ne tayini ile Sivas'ın Süleyman Sami Kepenek İlkokulu'nda okumayı, yazmayı öğrendim. Okuma yazma ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk sevgisi de öğretilmişti. Ticaret Lisesi'nde ise ideolojilerle tanıştım. O yıllarda şimdi hayatta olmayan sevgili kardeşim Mustafa Kemal Koraltan'ın dayatması ile sabaha kadar Safahat'ı okudum, yine Mustafa'nın ısrarıyla Sivas'ta Adalet Partisi'nin Gençlik Kolları'nda üç hafta görev yaptım; ama anladım ki benim fikrim ve yerim burası değil, üç kez toplantıya gitmediğim için görevimden düşürüldüm. Elbet bu bilinçli bir tercihti. Çünkü, aynı zaman diliminde dünya klasiklerini okuyordum ve "Memleketimden İnsan Manzaraları," kitabıyla Nazım Hikmet'i tanıdım. Safahat'daki Arapça ve Farsça kelimelerin yerine arı bir Türkçe'yle yazan Nazım Hikmet Ran'la kim olduğumu daha iyi anladım ve aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk sevgisi, ilkelerim ve fikrimle desteklendi. Ankara'daki üniversite yıllarımda ulusalcı bir sosyalist oldum. Ve bunu televizyondaki canlı yayında, yazdığım gazetelerde gururla söyledim. Siyasette asla ikiyüzlü olmadan yaşamaya çalıştım. Ve hiç kimseyi dünya görüşüyle, etnik kökeniyle dışlamadım, aksine fikrine ve kökenine saygı duydum. Aynı zamanda bir Türk ve Karapapak kökenli olarak ben de saygı bekledim. Saygı gösterene saygıyla, saygısızlık gösterene saygısızlıkla karşılık vermeyi de ihmal etmedim.

Sivas'taki lise yılarımda aynı apartmanda kapı komşumuz olan mühendis Sıtkı ağabey yedek subay olarak vatani görevine gittiğinde öğretmen eşi olan Ispartalı Benian ablayı bizlere emanet etti. Tüm mahallenin çocuklarıyla ablamızı öz ablamız gibi gördük, gözettik. Sıtkı ağabey, askere gittikten üç ay sonra Benian abla doğum yaptı ve üç gün sonra doğurduğu çocuğu öldü, bunun üzerine Sıtkı ağabey izinle geldi. Ve Benian ablaya sarılarak, "üzülme, insan dediğin bu hayatta her türlü sevince ve kedere hazırlıklı olmalı," dedi. Bu cümleye rağmen her ikisinin de gözyaşlarını genç gözlerimle görmüştüm.

Yıllar sonra Ankara'dan kanser olan rahmeti babamın "beni memleketime götür oğlum, orada ölmek istiyorum," sözüyle memleketim Erzurum'a döndüm. Babam, memleketinde, yani memleketimizde altı ay yaşadı. Babam burada, ben başka yerde olmazdım ve ben de kaldım. Kaldım ve gazeteciliğe Erzurum Ajans'ın sahibi sevgili dostum Orhan Bozkurt'la çalışmaya başladım. İlk röportajı ise o zamanki Erzurum MHP İl Başkanı Sayın Zekai Kaya ile yaptım. Elbet önce telefon ederek randevu aldım ve gittim. Selam sabahtan sonra, "sayın başkan, ben sosyalist bir ideolojiye sahibim, sorularımın sizi rahatsız edeceğini lütfen göz önünde bulundurun," dedim. Bir an durdu ve gülümsedi. "bu binaya giren ve ikiyüzlülük yapmadan sosyalist olduğunu açıkça söyleyen biri benim için saygın biridir," dedi. O an rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun sözü aklıma geldi. Ve konuştuk.

Sonra Kardelen Televizyonu'nda Genel Yayın Yönetmeni olan sevgili dostum, "bre Ömer ağabey, gel burada editörlük yap," dedi yaptım. Aynı zaman diliminde kulaklarını her zaman çınlattığım Sayın Ahmet Karadayı'nın isteğiyle belli bir süre Pusula Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptım. Sonra ERK Haber ve şimdi de Palandöken Gazetesi!

İster belediye başkanları olsun, ister milletvekilleri, partisine ve fikrine bakmadan sevenleri sevdik, zerre kadar saygı duyanlara da bin misli saygı gösterdik.

Bu kadar kelamı neden eyledin bre Ömer, diyenlere, diyelim.

Yaşadıklarımdan birkaç şey öğrendim.

Bir. Kim olduğumu bildim!

İki. Bana güvenenlerin güvenini sarsmamanın bir erdemlilik değil, insan olmanın ilk şartı olduğunu öğrendim.

Üç. Bu yaşamda insanın başına her türlü iş gelebilir, buna hazırlıklı olmalı, dedim.

Dört. Kime karşı olursa olsun ikiyüzlülük yapmamanın gerçek dost kazandırdığını anladım.

Beş. Yukarıdaki dört maddenin öğütle değil, yaşayarak öğrenilmesini öğrendim.

İster siyasette, ister aşkta, isterse arkadaşlıkta yaşadıklarınız gerçekler size bir şey öğretmiyor ise inanın siz bir yalansınız!

Yalanlarla dolu yalağınızı yalayın durun bana ne!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.