Yüreğini, birikimini, beynini ve emeğini bu ülkenin geleceği için yoran ve harcayan değerli bir bilim insanını olan Türkan Saylan'ı bundan 11 yıl önce kaybetmiştik. Yaptıklarını herkes biliyor, burada sayıp dökmenin fazla anlamı yok! Aslında gitti mi yoksa geldi mi bu tartışılır! Bazı insanlar öldüğünde doğar! Öldüğünde doğar ve ölümsüz olarak yaşar. Nedir bu ölümsüzlüğün sırrı! Çok basit! Can bedenden çıkana dek kendinden fazla başkaları için yaşa! Şimdiye dek salt kurmuş olduğu derneği ve derneğin ereği ile adı anılan Sayın Türkân Saylan’a neler dediler neler! Ne demişti! Şeriata da darbeye de karşıyız! Sayın Saylan’ı izleyenler zaten böyle düşündüğünü bilir. Şeriata da darbeye de karşıyız dediği zaman, belli kesimler bundan hoşlanmadı. Kimilerine göre bu cümlede ‘şeriat’ kelimesi, kimilerine göre de ‘darbe’ kelimesi fazlaydı. Aslında fazlalık o cümlede değil, bunu beğenmeyenlerin beyinlerindeki ve düşüncelerindeki bir kelimenin eksikliğiydi… “Demokrasi!” Ne yapıyordu? Hayata bir sıfır yenik başlayan çocukların hiç değilse bir kısmının gol atarak durumu eşitlemesi için pas veriyordu. Bazı kurum ve kişilere karşı alternatif yarattığı ve bu bazı kurum ve kişiler gelecekteki Türkiye’yi sırf kendi yapılarında oluşturma hevesinde oldukları için, çağa uygun gelişme ve değişme çabası gösteren, bunun için de çağdaş eğitimi öngören bir bilim insanına her türlü iftirayı attılar. İftira olduğu ne yazık ki kamuoyunda çok geç anlaşıldı. Ne demişlerdi? Türkân Saylan din misyonerliği yapıyor! Oysa olanağı olan birçok inananın yapmak istediği şeyi pek ses getirmeden ve avazı çıktığınca bağırmadan Umre yapmıştı. Sakın buna da kaldırıp, misyonerliğini maskelemek için yapmıştır, demesin kimse! Yeteri kadar çirkinleştiler, daha fazlası çevre kirliliği sayılır. Çünkü şunu da söylemişler kendini bilmezler! Herkesin bildiği gibi, hastalığı gereği gördüğü tedavinin bazı sonuçları vardı. O da bu sonucu başının üzerinde taşıdı. Ve halkın önüne çıkarken bir bone takma gereği duyduğu kesin. Kesin olan bir şey de; daha önceki söylemlerinde, dinin dinciler tarafından istismar edildiğini gayet naif bir şekilde ima etmiş olmasıdır. Bunun üzerine şunu da söyledi bu insanlar. Bone taktı ya! Bunun üzerine demişlerdi ki!

“Sen misin türbana karşı çıkan, al işte Allah sana öyle bir dert verdi ki mecburen taktın!” Ve buna benzer daha neler!.. Bu cümleyi kuran insanların elbette imanını sorgulamak bana düşmez, o Allah’ın işi; ama insanlıklarını sorgulamak da kulun işi olmalı.

Vicdanlarını da kendileri sorgulasınlar, eğer var ise! Hiç kimse bu yazıya siyasi bir yazı demesin; bu insani bir yazıdır. Sayın Türkân Saylan’a saygı duymak gerekirken, belli bir kesimin de samimiyetinden kaygı duymanın zamanı gelmiştir. Durup düşünmenin de zamanı geçmiştir; durmadan düşünmeliyiz artık!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.