Son iki haftada gerçekleşen siyanür ile intihar vakaları maalesef ki toplumsal çözülmeye dönük emareler göstermektedir. Belki biz tuzu kuruları şimdilik can evinden vurmasa da yarına matuf ciddi endişelere sürüklemektedir.

Bir baba yaşadığı buhran neticesinde sırf ekonomik saikler ile intiharı tercih ederek kendisini ve alacaklılarını belki cezalandırmak istemesi, psikolojik travmanın bir sebebi olarak nitelendirilse de,

Hayatta ki en değerli varlıkları eşlerini, çocuklarını bu intihara sürüklemesi aslında, toplumsal gidişata, çöküşe, çaresizliğe ve yine toplumsal geleceğe, karamsarlığa karşı sessiz ama güçlü bir çığlık ve dikkat çekiştir.

Birey içinde yaşadığı toplumda kendisine artık bir rol ve statü bulmakta endişeye sürükleniyor ise,

Gelecek kaygısı ile bırakın kendisini evlatlarını, eşini bir noktada konumlandıramıyor ise,

Sosyal yaşamını halde ve gelecekte güven altına alacak sosyal hukuk sisteminden, devletinden, komşu, eş, dost ve akrabalarından ümidini kesmiş ise bu münferit intiharların yaşanması kaçınılmazdır.

Şüphesiz yaşanan siyanür vakıalarının sosyal, ekonomik, eğitim, kültürel, inançsal bir çok temeli olabilir, lakin bizce bu intiharların, çığlığın sosyal çöküşe ve patlamaya dair emareleri daha ağır basmaktadır.

Jeopolitik ve stratejik bir coğrafyada yaşayan Müslüman Türk Milleti; Yaşadığı coğrafyanın eski hakim sakinleri ve zihniyetleri tarafından asırlardır rahatsız edildiği, birliğinin dirliğinin, inanç ve idealizminin değerler çimentosuna aşırı derecede çözülmeyi sağlayacak su katıldığı da bir realitedir.

Onlar kendi insanlarının ve toplumlarının rahatı, huzuru, refah ve bolluğu ve ileri iedalleri adına kendi üzerlerine düşeni fazlası ile yapmaya çalışırken,

Maalesef ki, yöneticisi ile yönetileni ile, her kesimden insanı ile birbirimizi, yemenin, yermenin, engellemenin, bölmenin, soymanın, çalmanın, yolmanın peşinden sürüklenip, millet olmaktan, toplum olmaktan, komşu olmaktan, akraba olmaktan, dost olmaktan, arkadaş olmaktan velhasıl müslüman ve insan olmaktan uzaklaşıyoruz.

Kaderde birlikte yaşamaktan başka şansı olmayan insanlar olarak, fikirler, zihniyetler, izimler, inançlar, mezhepler, etnik ve kültürel farklılıklar etrafında birbirimize farklılaşıyor, kutuplaşıyor, yabancılaşıyor ve birbirimizle çatışıyoruz ve zamanla bireyselleşip millet ve toplum olmaktan uzaklaşıyoruz.

Yıllardır, etnik, siyasi ve paralel operasyonlar eşliğinde ve endişesi ile yönetilen insanlar olarak, yarınımızdan, endişeli, kaygılı, geleceğe ümit ile bakamayan stres ve kaygı yüklü bir atom bombası olma yolunda maalesef ki ilerliyoruz.

Ve komşumuz açken biz tok yatabiliyoruz.! Ve akrabamız dara düşmüşken ona el ve yabancı olabiliyoruz.! Ve düşene belki bir tekme de biz vurma alçaklığı henüz göstermesek de, ruhsuz ve fütursuzca ona el uzatmadan yanından geçip gidebiliyoruz.

Biz tuzu kurular rahat yaşamımızın sağladığı haleti ruhiye ile bizden olmayanların derdine düşüp, kendi insanımızın derdinden, sıkıntısından, ıstırabından, çilesinden bihaber yaşayıp ve yönetebiliyoruz.

Tüketici üretim ve montaj sanayi ile kendi öz kaynaklarımızı ve potansiyelimizi harekete geçiremeyip, dinamize edemeyip, kendimizi ve insanımızı tüketici nitelikle üretebilen toplumlara devletlere mahkum ve mecbur bırakabiliyoruz.

Taşıma su ile değirmeni çevirip, akçe kesilince buyruklara boyun eğip sefalet, mahkumiyet, mecburiyet travmalarını geleceğe miras bırakabiliyoruz.

Akşamları televizyon ekranlarında çocuklarımızla birlikte toz pembe hayat ve yaşam programları, dizileri, yarışmaları, reklamları karşısında onlar gibi yaşamak için, evlatlarımıza toz pembe bir yaşam sunmak üzere hayallere sürüklenip,

Sabah gerçeklerle yüzleşip, ulaşamayınca, evlatlarımıza bu imkanları sunamayınca, kendimizi, potansiyelimizi, inancımızı, değerlerimizi sorguluyor, yargılıyor bir de yakın efradımızın geleceği hakkında şüphe ve endişeye sürüklenince intihar olarak patlayıp toplumsal çöküşe bir nüve olabiliyoruz.

Dünyada akan kanın, gözyaşının, çile ve ızdırabın, yokluk ve yoksulluğun adının Müslüman soyadının ise bir yerde Türk, bir yerde Kürt, diğer yerde Arap, beri yerde alevi, bir başka yerde sünni, şii olduğu dünyamızda ve coğrafyamızda her an her şey olabilir ve başımıza her an her şey gelebilir korku ve endişesi zamanla sosyal ve psikolojik travmalara sebep olup kendimizi ve etrafımızı imha edebiliyoruz.

İnanç ve değerlerimizi buna sebep tayin edip deizme, ateizme sürüklenebiliyoruz. Yiyeni, çalanı, yolanı görüp, ilke ve değerlerimizden uzaklaşıp toplumsal sapmalara tenezzül edebiliyoruz.

Dün Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Suriye, Mısır, Filistin vb. ülkeler ve toplumların ödediği bedelleri bugün ve yarın biz ödeyeceğiz paranoyasına, travmasına sürüklenip yaşamı ve geleceği kendimize zehir zuggum edebiliyoruz.

Haklının mağdur olanı.! Zalimin mazlum olanı.!Tokun aç yatanı.! Rahat olanın darda kalanı.! Güçlünün güçsüz olanı.! Dertsizin dertli olanı anlayamadığı dünyada herkes dünyanın kötüye gittiğini kabul eder ama kimse kendisinin bu kötülüğe sebep olduğunu kabul etmez.!

Toplum ve İnsan mühendislerinin tez elden bu yaşananları tahlil edip ülkeyi yönetenlerin ise çözüm üretmesi elzemdir.

Sosyal Hukuk Devleti, Milletini mutlu ve müreffeh yaşatabildiği müddetçe devlettir.

Devlet, Milletini halde ve gelecekte özgür ve bağımsız saikler ile herhangi bir karamsarlık ve endişeye sürüklemeden yaşatabildiği müddetçe devlettir.

Devlet, kendi insanı zorluk ve sıkıntılar içinde yaşarken, insanının problem ve ihtiyaçlarını çözmeden, karşılamadan, geleceğini güvenle tesis etmeden ve kendi insanının daha ağır bedeller ödemesine sebep olmayacak politika ve stratejiler üretebilen bir devlettir.

Eğitim - İstikbalin.! Din ve Kültür -Maneviyatın.! Sandık Egemenliğin.! Adalet ise Hakk’ın belirleyicisi ve sembolleridir.!

Eğitim: Bir insanı canlı ve dinamik tutan damarlarında ki; Kan.!

Din: Manevi iç dünyasının ve şahsiyetinin; Disiplini!

Seçim ise: Bireyin özgür iradesinin ve hürriyetinin sembolü!

Adalet ise, kesinlikle ayarları ile oynanmaması gereken, Cenab-ı Hakk’ın terazisidir.

Şayet Okula, Camiye Sandığa ve Adalete giden bu dört yol tıkanır ve kapanır ise;

O Millet önce maneviyatını, sonra şahsiyetini, akabinde İstikbalini nihayetinde ise İstiklalini kaybeder.! Ve her an patlamaya hazır bir bomba olarak sosyal ve içtimai hayatımızı mahveder.

Müsebbiplerini ise dünyevi ve uhrevi bir vebale sürükler.!

Selam saygı dua…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.