Sapsarı yapraklar arasından yürüyorum. Her taraf sapsarı görünüyor gözüme... Kâinat sarıyla kaplanmış sanki... Süslerini kaybeden ve giderek çıplaklaşan ağaçların altında yürürken, sonbaharın adı geçtiğinde yüreği saran o duygu, yani hüzün kapladı içimi... Adı birlikte yazılmış sanki hüznün sonbaharla... Öyle olduğundandır ki, her ikisi de birbirine âşinâ... Biri anıldığında diğeri geliyor akla... Son yıllarda Sonbahar tamamıyla kendini göstermeye başladı bizim buralarda da... Artık ekim ayının sonunda yağması beklenen kar yağışı, kasımın ortalarına sarkmakta. Bu sebeple de, ağaçlar daha geç döküyorlar yapraklarını...
Sonbahar denince aklıma gelenlerden ilki şairler... Ve onların, bu mevsimi resmeden, hüzünle yoğrulmuş mısraları... İnsanın derûnunda olanları meydana çıkaran bir musikinin delici nağmelerine eşdeğerdir bu mısralar... Değdiği yürekte iz bırakır, hatıralar şeridini geriye çevirir ve kişiye yeniden yaşatır; her gözyaşının birer mısra olduğu o zamanları...
Her sonbahar gelişinde kendisini şiire vurmayan... Mısralardan medet ummayan... Yüreğinden sızan melâle kelimeleri tercüman kılmayan... Ve bu mevsimde yüreğini daha bir derinden yoklayan ıstırabı, kelimelerin yardımıyla hafifletmeye çalışmayan şair çok az... Bu mevsim şairler için hem bir ilham kaynağı olmuş ve hem de acı kaynağı...
Esmiş yüreklerde elem rüzgârları... esebildiği kadar... Dağıtmış yürekteki yemyeşil yaprakları... Ve götürmüş ömür sermayesinden ayları, yılları... Olanlar; bir yandan, mazide kendilerine ayrılmış yerleri doldururken, bir yandan da ses vermişler şiirden, şarkıdan, yazıdan... Geçen günlere üzünülmüş bir kere daha... Ah edilmiş; sarsılmış beden, darlanmış ruh, gelecek mevsimlerin yaşanıp yaşanamayacağı korkusuyla bir daha... bir daha... 
"Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla " diyen sevgili, dost, uzaklarda kalan getirilmiş gözler önüne... Ve şiire vurmuş kendini şair de bizim gibi... Teselliyi mısralarda bulmak için... Zihni Hazinedaroğlun'un mısralarıyla " Gör Yürekte Neler Var " diyerek...
"Nerede o çılgın neşem / O yaprakların çiçeklerin meyven.
Hepsini götürdü mü sonbahar,/ Harp görmüş bir şehir kadar gamlı
Dokunaklı halin var./ Erik ağacı, / Nedir bu üzüntü derinden derine.
Yalnız bir mevsimin hasreti bağrını yakar, / Ya bir de hançeri vur insanoğlunun sinesine
/ Gör yürekte neler var. "

Ne yok ki yürekte... Hele bakın... Cesaretiniz varsa hele bakın ne yok ki yürekte... Yüreklerde... Sayılamayacak kadar çok şey var yürek gibi yüreklerde... Yüreğini yürek gibi görebilenlerde... Umutlar... Acılar... Sevdalar... İhanetler... Ayrılıklar... Yoksulluklar... Hayaller... Terkedilmişlikler...  Nankörlükler... Ve daha niceleri... Ne yok ki yürekte... Her biri bir başka zamandan, her biri bir başka olaydan kalmış... Her biri bir köşeye çekilmiş. Ne yok ki yürekte... Yalnızlık... Gariplik... Kimsesizlik ve umutsuzluk... Öyle büyürler ki; anlatılamayacak olandır bunların çoğu... Rahşende Hazenat diyor ya!
“Duran yeşil sokak lambaları / Uçuşu kuşlarımın göklere
Gecenin esmer yalnızlığında / Bir büyür ki anlatamam olanları.
Kalem vuruşları ile kapattığım kapıları / Ateş yüklü bulutlar açtı ardına dek.
Kalakaldım ortasında zamanın / Yalnız, garip, umutsuz ve tek."
Hem yalnız, hem garip, hem umutsuz ve hem de tek olmanın acısını, çekenler bilir ancak... Sapsarı yapraklar üzerinde yürürken, düşen her yaprağın bir umut olduğunu ve düşerken, umutları da alıp götürdüğünü... Ve yine; kırılan kalplerden sızan hüzünleri andırdığını, uzak iklimlerde birbiri için ağlayan iki yürekten dökülenleri çağrıştırdığını... düşündüm.
Hep böyle birbiri ardınca gider seneler... Yaz geçer... Bahar geçer...  Yaprak düşer... Mey iniler. Sarar sonbaharın sapsarı hüznü hepimizi... Otu, kuşu, dalı, yaprağı, ağacı, kâinatı... Ve anlarız ki göç mevsimindeyiz.
"Papatya topladığımız kırlarda / Sonbahar rüzgârları esiyor.
Bulutlarda bir telâş / Kırlangıçlar alçaktan uçuyor.
Bir sarı yaprak düştü haberci / Anladım göç mevsimindeyiz."
Bir musikisi vardır sonbaharın kendine has... Hep sonbaharda dinlediğimiz... Ve ancak sonbaharda dinleyebileceğimiz... Hüzündür sonbaharda dinlenen musikinin makamı... Rüzgâr; yemyeşil dallar, yeşillikler arasında, memnun ve mesut bir şekilde dolaşmaz bu mevsimde... Çıplaklığın, yoksulluğun hüznünü taşıyan ve giderek, yalnızlaşan ağaçlar arasında, bir keder musikisi şeklinde dolaşır. Bir coşkunun, bir heyecanın, bir doluşun ve bir doğruluşun eseri değildir bakışlar... gezişler... sezişler Yürekleri; sevdanın o kabına sığmayan deliliği doldurmaz. Sonlu oluşun, bitecek oluşun garip hüznü doldurur. Geçer gözlerden; geçmişe uğurlanmış acı tatlı hatıralar...
Her ne olursa olsun, zaman neyi alıp götürürse götürsün, mevsimler nasıl geçerse geçsin ve geçerken neyi hatırlatırsa hatırlatsın; insanoğlu yine de umutlanmayı, umudun ellerine sarılmayı, umudun ellerinden tutmayı bırakmıyor. Bırakmayacak da. Böyle davranmanın, hayatı sürdürebilmeye olan katkısı üzerinde çok şey söylemek gerekmez.
Çünkü zaten umutsuz yaşanmayacağını herkes bilir. Yazdıklarımızın biri hüzne dair olsa bile, bir diğerinde güzelliklerden söz etmek; içimizdeki umudu diri kılmak, ayakta tutmak içindir belki de...
Şiirlerinde mevsimlerden sıkça söz eden Türk şiirinin ünlü şairi Yahya Kemal, sonbaharla ilgili bir şiirinde, artık "hüzne kandık" diyerek, "keder musikisi"nin bitmesini ve ufuklarda "zafer musikisi"nin hüküm sürmesini istiyor. Umut adına... Hayat adına... Hayatın, yeri geldiğinde neşe ve çoşku içerisinde devam etmesi adına... Ve işte şiirden birkaç mısra:
"Kopar sonbahar tellerinden, /  Derinden, derinden, derinden, / Biten yazla başlar keder mûsikisi."
NOT: Değişen yüzü, dopdolu içeriğiyle Erzurum basınına renk katan ve yeni bir döneme başlayan “YENİGÜN” gazetesine emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.