Kanal İstanbul'u boş geçin, öyle bir kanal açıldı ki içimizde, oradan sessizce akıp gidiyoruz ecelimize doğru. Ne çağlayanımız var ne de ağlayanımız.

Erzurum'un Şeyhler Mahallesi'nde kanatlı kapısı olan bahçemizin buz tutan kısmında, ipten yapılı kamçıyla topaç çevirip, yazın da kınalı enekemle aşık oynadığım yıllar çok çabuk geçti. Bahçemizde ekili olan yeşil soğan ve tereyle yapılan sabah yemekleri de geride kaldı.

Sonra rahmetlik babamın tayini ile ver elini Sivas, dedik!

Gider gitmez, mahallemizin camisinde önce Kuran Dersi'ni bitirdik, sonra hatim indirdik. (Aman yanlış anlaşılmasın, vakıf, değil, harbi cami; İsa hoca da tam bir Müslüman.)

Süleyman Sami İlkokulu'nda yavrukurt olup, uygun adım yürümeyi öğrendik. 4 Eylül Ortaokulu'nda deli kurut iken, Şirinevler'de Çoraktepe'ye çıkan yokuşta kömür yüklü arabayı çekemeyen ata, sahibi tarafından vurulan kamçılara dayanamayıp, mahallemizin çetesi ile birlikte önce kamçılıyı haşladık, sonra da ata yardımcı olmak için hep birlikte arabayı itekledik.

Sonra bir taşla düşürdüğümüz yaralı güvercinin hüzünlü bakışından etkilenip, sapanlarımızı kırdık.

Ticaret Lisesi'ndeyken biraz daha büyüdük. Yaz aylarında çalıştığımız tuğla ocağında, yevmiyemizi vermeyen patrona karşı ilk eylemimizi yaptık, biraz dağıttık.

Ve mahallemizin kızlarına yan bakanlara yandan çaktık.

Biraz daha büyüdük.

Üniversite yıllarında neyin ne olduğunu daha iyi anladık.

Konuştuk, koşturduk!

Neden?

Önce memleket, dedik, bayrak dedik; bağımsızlık, emek dedik!..

Ekmeden biçmek olmaz; konuşmadan yaşamak eşeklere, sessizlik yılanlara yakışır, fikriyle fikrimizi haykırdık.

Ve bir Eylül sabahı susturulduk; işte o zaman anladık fikrimizin ne kadar doğru ve güzel olduğunu. Çünkü, çöplük saksağanları, öten muhabbet kuşlarını asla sevmezler ve hiç sevemediler.

Hayat devam etti.

Biz iyi biliriz, insanın bir kere yaşadığını ve bu yaşamın insanlara bir ödül olarak verildiğini, o yüzden gazetecilik ve çeşitli işleri elimizden geldiğince işleyerek ekmeğimizin, zeytinimizin, kuru soğanımızın peşinden koştuk, yakalayınca da sevindik.

Niye yalan söyleyeyim, günahsa benim günahım, diyerek Yaradan'ı unutmadan şarap da içtik.

Şimdi tekil olarak anlatalım.

Yolum tekrar memlekete düştü.

Dede, baba ocağına yeniden yerleştim.

Gazetecilik mesleği burada da devam ediyor.

Erzurumlu olarak, Erzurumlunun acısıyla acı, sancısıyla sancı çekiyorum.

Yılan gibi sessiz değil; ama konuşmadan eşek gibi yaşadığımı iddia edenlere de karşı çıkmam.

Bu salt benimle ilgili değil.

Uzun yıllar önce bir kanal açıldı, ben de suya uydum, sessiz sedasız akıp gidiyoruz işte.

Bu kanalda dalgalanmak çok zor.

Hani bir avuç ya da bir yudumluk su tersine akmaya başlasa, belki biz de canımız çıkana kadar suyumuzu sıkar, sessiz kanaldan çıkarız.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.